Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '08

 
Kategori
Sınavlar
 

Sınavlar ve sahte rapor

Sınavlar ve sahte rapor
 

Bahar ayları son bulup yaza girerken öğrencilerde yine bir sınav telaşıdır aldı gidiyor. Annesi veya babasının elinden tutup rapor talep etmek için kendini sağlık ocağına atan öğrencilerle dolup taşıyor bugünlerde sağlık ocağımız. Kimi öğrenciler de gruplar halinde gelip “rapor alacaktık” diyor. Onların bu rahat tavırlarını gördükçe insan bazen çileden de çıkmıyor değil.

Nerdeyse rapor alma işini bir hak olarak görüyorlar ve nazikçe reddettiğiniz halde şaşırıyorlar; rapor vermemeniz şaşılacak bir şeymiş gibi . bazısı “niçin” diyor, yani “niçin rapor vermiyorsunuz”. Aslında bu sorunun misillemesi şu olmalı: “ niçin rapor vermem gerekiyor, hasta mısın?”. “evet hastayım” diyor. “neyin var”. “ Kollarım bacaklarım her tarafım ağrıyor”. Güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum. Yalan söylemek o kadar refleks hale gelmiş ki; bu durum genci yaşlısı, çoluğu çocuğu için sıradanmış gibi…”Git kardeşim diyorum içimden. Git!” Yüzüne söylemiyorum, hangi birine söyleyeyim. O kapıdan çıkmadan başka biri giriyor : “OKS raporu alacaktım”. Şaşkın şaşkın yüzüne bakıyorum :”O ne ki?”. Adı bile konmuş.

Gençlerin bu durumunu görünce aklıma ilk önce “onların yaşındayken ben ne yapardım” diye geliyor. Öyle ya önce kendimizi onların yerine koyup onları anlamaya çalışmalıydık reddederken.

Her şeyden önce biz öyle kolay kolay devamsızlık yapmazdık. Hatırımda kaldığı kadarıyla öğrenim hayatım boyunca yaptığım yıllık devamsızlıklar 2-3 günü geçmezdi. Onlarda da genellikle ayağa kalkamayacak kadar hasta olmuşumdur ve rapor almak gibi bir çaba ise aklımın ucundan dahi geçmemiştir. Kolumun kırıldığı, yüzümün ve boynumun yandığı badireler de buna dahildir. Gidebilecek duruma gelir gelmez koşmuşumdur okulumuza. Okul bir angarya değil bir ihtiyaç ve aynı zamanda görevdi bizim için.

Üniversite sınavına hazırlandığımı hatırlıyorum. Bizim zamanımızda iki aşamalıydı (İnanın şimdi kaç aşamalı bilmiyorum). Okulumuza gider, oradan çıkar akşam üzerleri dersaneye giderdik . Hafta sonları da dersanedeydik. Elimizden kitap eksik olmazdı. Hatta çoğu zaman biri biterse diye yedek soru kitaplarını taşırdık yanımızda. Soruların başına oturduğumuzda zamanın nasıl geçtiğini anlayamazdık.Yemek yemeyi unuttuğumuz da olmuştur bu dönemlerde. Lise son sınıfta sınav yaklaştığında dersane gündüz hızlandırma eğitimi vermek istediğinde daha önce devamsızlık yapmadığımızdan okula gitmediğimizden dolayı en ufak bir sıkıntımız da olmamıştır. Okulda boş derslerde açıp kitabı çalışmaya devam ederdik.

Şimdi adam gelmiş dikilmiş karşıma. “rapor” diyor. Devamsızlık limitini sonuna kadar kullanmış şimdiden. Ne için kullandığı belli değil. Daha da acısı velisi göz yummuş onca devamsızlığa. Dikkat edin “devamsızlık hakkı” demiyorum. Öğrencinin öyle bir hakkı olacağına inanmıyorum çünkü. Devamsızlık “hak” değil “mazeret bildirme” dir. Neyse konuya dönelim. O kadar günü boşuna harcamış sınav falan ortada yokken. Şimdi “sınava çalışacağım, rapor ver” diyor. İnansam mı?

Bazıları daha değişik mazeretler öne sürüyor: “Herkes rapor aldı. Kimse kalmadı sınıfta, yalnız başımıza 2-3 kişi kaldık, canımız sıkılıyor”. Kardeşim daha ne istiyorsun boş bir sınıf bulmuşsun çalış işte. Daha disiplinli bir çalışma ortamını nerede bulacaksın? Kitabınla arana kim girebilir orada senin. Eve gitsen çalışma garantin var mı?.

Şimdi gelmiş güzel kardeşim rapor istiyor. Hasta değil, yani vereceğim rapor sahte olacak. Rapor sahte ise veren ve alana ne denir sizin takdirine bırakıyorum.

Yanılmıyorsam 2–3 yıl kadar öncesiydi. Sağlık Bakanımız bir yazı göndermişti. Haksız verilen raporları veren meslektaşlarımız hakkındaydı. Şeref ve haysiyetten bahsediyordu. Kısaca sahtekârlığa karışmamamızı istiyordu. O yazı üzerine artık raporları verirken kaç kere düşünürüm. Sınav döneminde ise hiç vermem. “Cehennemin bazı duvarları iyi niyet taşlarıyla örülüdür” sözü tam da bu noktada bizim için söylenmiş gibidir. Karşımıza geçip acıklı gözlerle bakan bir kardeşimize acıyıp o raporu “ne olacak canım bir imza değil mi?” deyip karalar geçersek; ilk önce kendi vicdanımıza karşı sorumlu olur, ardından o gencin geleceğiyle oynamış ve sonra da daha geniş anlamıyla bir milletin geleceğini karartmış oluruz.

Yazının biraz sert kaçtığının farkındayım. İnanın içim yanıyor. Gencecik insanlar gelecekte ne zorluklarla karşılaşacağını bilmeden boş boş geziyorlar. Zamanın kıymetini bilmiyorlar. Her fırsatı özgürlük diyerek hor kullanıyorlar. İlk zararı kendilerine sonra da ülkemizin kaynaklarına veriyorlar. İnşallah bilinçlenirler de biz de mutlu oluruz…

24.05.2008

 
Toplam blog
: 32
: 859
Kayıt tarihi
: 04.12.08
 
 

Hayatı yaşanabilir kılan bilgidir... Vakit buldukça yazmaya çalışıyorum. Yazılamayan, kaydedileme..