Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

30 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Aydınlanma özgürlüğü

Aydınlanma özgürlüğü
 

Aydın olmak bir sorumluluk.
Dünyayı anlamak, bilmek ve kavramak çabasını hayatının önceliği olarak almak...

Aydınlanmış olmak; Sapare Aude! “Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!” mek ve bunu yaygınlaştırmak çabası. Cesaretle ve saflıkla insani özünü geliştirerek...

Vicdan ve adalet istemektir aydın olmak, bu her insanın talebi olmalıdır. Aklın ve vicdanın topluma hakim olmasıdır, insanları mutluluğa götürecek.

Aydınlar içinde yaşadıkları toplumun aklına ve vicdanına bir yol haritası çizerler ve önerirler. Aydın olmak bir ayrıcalık, öncülük değil, cesaretle insanların aydınlanmasına aracılık etmek, onlarla olmak, toplumsallaşma yolunda insanların ışığı olabilmektir.

Oysa bizim gibi kaynakların eşitsiz dağıtıldığı; herkesin eğitim düzey ve hakkının eşit olmadığı, herkesin bilgi kaynaklarına erişme olanağı bulamadığı bir ülkede aydın olmak; bir şekilde değişik alanlarda ranta konmaya aracı kılınıyor.

Diğer yandan aydına düşman edilmiş, toplumsallaşamamış, yasaklarla hayattan yoksunlaştırılmış bir güruh... Övündüğümüz millet. Sahte hayatlar, sahte aydınlar, bilgiyi paylaşmak yerine öfke dağıtıcıları, çirkin kavramlarla dolu bir basın; liboş, dönek, kelek, hain vb... "karşıyım demek kolaycılık. "Neden yana" olduğunu söyleyebilmek zor, çünkü bilgi birikimi ve samimiyet gerektiriyor. Sahtelik hakim sağda solda her yerde çünkü kolay olan bu, amaç fayda sadece... Çoğunluk günü kurtarmak peşinde...

Aydınlanmalıyız kurtarmalıyız bizi... Bu kendi suçumuz, kendi ayağımızla düşmüş olduğumuz bir ergin olamama durumu. Bu ergin olmayış, bizim kendi aklımızı bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışımızdan kaynaklı. Kendi suçumuz düştük; evet " aklın" kendimizde değil, aklımızın kılavuzluğu başkasında ve onun yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyecek kadar korkak ve faydacıyız.

“Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın, tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar, ve aynı nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok kolay olmaktadır.

Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık.

Para harcayabildiğim sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü. Başkalarının denetim ve yönetim işlerini lütfen üzerlerine almış bulunan gözeticiler, idareciler, insanların çoğunun, bu arada bütün latif cinsin ergin olmaya doğru bir adım atmayı sıkıntılı ve hatta tehlikeli bulmaları için, gerekeni yapmaktan geri kalmazlar.

Önlerine kattıkları hayvanlarını önce sersemleştirip aptallaştırdıktan sonra, bu sessiz yaratıkların kapatıldıkları yerden dışarıya çıkmalarını kesinlikle yasaklarlar; sonra da onlara, kendi kendilerine yürümeye kalkışırlarsa başlarına ne gibi tehlikelerin geleceğini bir bir gösterirler.

Oysa onların kendi başlarına hareket etmelerinden doğabilecek böyle bir tehlike gerçekten büyük sayılmaz; çünkü bir kaç düşüşten sonra bunu göze alanlar sonunda yürümeyi öğreneceklerdir, ne var ki bu türden bir örnek insanı ürkütüverir ve bundan böyle de yeni denemelere kalkışmaktan alıkoyar. Demek oluyor ki her birey için nerdeyse ikinci bir doğa yerine geçen ve temel bir yapı oluşturan bu ergin olmayıştan kurtulmak çok güçtür.

Hatta insan bu duruma seve seve katlanmış ve onu sevmiştir bile; işte bu yüzden o, kendi aklını kullanma bakımından gerçekten de yetersizdir; çünkü onun böyle bir deneyi gerçekleştirmesine asla izin verilmemiştir. O aklını kullanmayı denemeye hiç bir zaman bırakılmamıştır.

Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli bir ayakbağı olurlar.Biri çıkıp yürümeyi köstekleyen bu zincirleri atsa da, en dar hendekten bile hemen öyle pek kolayca atlayamaz; çünkü o henüz kendisine güven duyarak bacaklarını özgürce hareket ettirmeye daha alışamamıştır. İşte bundan dolayı da ruhlarını, zihinsel yanlarını kendi başlarına işleyip kullanarak ergin olmayıştan kurtulan ve güvenle yürüyebilen, pek az kişi vardır. Oysa buna karşılık, kitlenin kendi kendisini aydınlatması daha çok olanak taşır; hatta ona özgürlük, yani özgür olma hakkı tanınırsa bu durumun önüne geçilemez de. Çünkü yığının içinde, kamuda -vasiler arasında bile- bağımsız düşünebilen bir kaç kişi her zaman bulunacaktır; bunlar önce kendi boyunduruklarını atacaklar, sonra da' insanın kendindekini akıllıcâ değerlendirmesi yanında bağımsız düşünmenin kişi için bir ödev olduğu anlayışını çevrelerine yayacaklardır. Ama eskiden kitleyi boyunduruk altına sokan ve kendileri de aydınlanmaya öyle pek layık olmayan ve hak kazanmayan gözeticilerden bir kaçı şimdi çıkıp da kitleyi boyunduruktan kurtulmaları için kışkırtırlarsa, öteki gözeticiler bunları 'boyunduruk altında kalmaya zorlarlar; önyargıları yerleştirmenin işte böyle zararları vardır, ve bu önyargılar kendilerini yayanlardan sonunda öçlerini alırlar. Bundan dolayı: kamu ancak yavaş yavaş aydınlanmaya varabilir.

Aydınlanma için özgürlükten başka bir şey gerekmez; ve bunun için gerekli olan özgürlük de özgürlüklerin en zararsız olanıdır: Aklı her yönüyle ve her bakımdan çekinmeden kitlenin önünde apaçık olarak kullanmak özgürlüğü.”

Sorumluluktur, aydın olmak

“Basit yaşa ki başkası da var olabilsin”.

Bu söz Mahatma Ghandi’ye ait. O örnek bir insan, aydın... Onun bu hayat anlayışı kendi toprağımızın, Anadolu'nun geçmişine, hümanist kültürüne de yabancı değil.

Gandi deyince onu yalnızca direnme, mücadele biçimiyle yani pasifizmiyle hatırlamamalıyız, bu mücadele biçimi de zaten, onun dünya görüşünün, insana yaklaşımının bir sonucu. "Şiddet göstermeme, inancımın birinci maddesidir. Aynı zamanda o, benim itikatımın da son maddesidir. Uğrunda ölmeyi göze alacağım birçok dava var ama uğrunda öldüreceğim hiçbir dava yok" der.

"Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür,

Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür,

Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür,

Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür,

Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür,

Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür,

Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür..."

Kaynak:Felsefe Yazıları “Aydınlanma Nedir”(1784) Immanuel Kant- Türkçesi: Nejat Bozkurt Felsefe Yazıları-1983

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..