Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '10

 
Kategori
Mizah
 

Ayı

Ayı
 

Ayıya bak ayıya,akmalı (reçineli)çama sürtünüyor.


“Düğmenin birisi yanlış geçerse, hepsi yanlış geçer.”

“Ayıya kovan ısmarlanmaz.” (Sahi, ısmarlasak ne olur acaba?)

Ayı! ünlem, sonra af edersiniz!

Ne yaptın, hangi suçu işledin de seni affedeceğiz? Hayvanları çok severiz de onun birinin adını andığımızda basarız “af edersin” i.

Adam adamın ayağına bilmeyerek ve istemeyerek bassa “çüş ulan ayı” der kıyameti koparırız. Söyler misiniz bana ne suçu var o ayıcığın.

“Ayıya kovan ısmarlanmaz” derler. Ben ısmarlarım arkadaş. Varsın balı çok seviyorsa karnı doyuncaya kadar yesin. Ayıların iki ayaklısı da olurmuş. Varsa onlar da altı ay kış uykusuna yatsalar ne iyi olur.

(Adam misafirliğe gitmiş ev sahibinin kaba davranışlarından bıkmış usanmış. Misafirliğin sonunda ev sahibine veda ederken; “Haydi hoşça kal, altı ay sonra görüşürüz” demiş. Ev sahibi arkadaşı da iyi niyetle “haydi güle güle, o kadar gecikme, gene buyur gel” demiş. Hani ayının altı ay kış uykusu var ya…)

Sahi siz iki ayaklı ayı gördünüz mü hiç?

Neler dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Dini inançları zayıf olan bir adam bir gün ormanda geziye çıkmış. O güzellik senin bu güzellik benim. Böyle güzel bir doğanın nasıl yaratıldığı aklına bile gelmemiş. Yaratanı düşünmeden yaratılanı beğenmiş. Evrim teorisini düşünüp duruyormuş yürürken.

Adam daha sık ormanlıklı bir yere geldiğinde arkasında bir homurtu duymuş. Bir de arkasına bakmış ki kocaman bir ayı kendisine doğru geliyor. Koca ayının ağzı bir karış açık, dili iki karış dışarıda.

Adam, adımlarını biraz daha açarak yürümeye başlamış. Neredeyse koşacak. Adam hızlandıkça ayı da hızlanmaya başlamış.

Adam önde ayı arkada başlamış bir maraton. Bir süre sonra adamın koşacak takati kalmamış ve bir ağacın dibine yığılıvermiş. Homurdanarak gelen ayı adamın üstüne çıkmış, pençesini kaldırmış adama tam vuracak, adam feryadı basmış:

- Allah’ım bu ayı beni parçalayacak, sen bilirsin Ya Rabbim kurtar beni.

Adamın bu feryadından sonra yaşam bir anda durmuş. Rüzgar esmez olmuş. Dallar, yapraklar kıpırdamaz olmuş. Güneş ışığını daha fazla göndermiş yeryüzüne. Yapraklar daha bir yeşil olmuş. Aşağı taraftaki derenin suyu birden çoğalıvermiş. Gürül gürül akmaya başlamış. Kuşlar dile gelip, hep bir ağızdan şarkı söylemeye başlamışlar.

Adam bir de bakmış ki üstündeki koca ayı pençesini kaldırmış bir heykel gibi duruyor. Sanki öylece taş kesilmiş.

Adamın üstünden bir ışık huzmesi geçerek yanındaki çamın başından dibine doğru inmiş. Adam bir ses duymuş:

-Ey gafil insanoğlu, yıllarca Tanrı’ya inanmadın, yaradılışa inanmadın. Tanrı’nın emirlerini yerine getirmedin. Şimdi başın sıkışınca durmuşsun da Ondan yardım diliyorsun. Bu nasıl iştir ey ademoğlu. Ondan nasıl yardım dilersin, hangi yüzle yardım dilersin.

Adam kıpırdayıverirse ayı belki hareket edecek. İlahi sese alçak bir sesle cevap vermiş:

-Bütün suçumu, kabahatimi biliyorum. Şimdiye kadar dindar birisi olamadım. Şimdiden sonra da olmam bir şey değiştirmez. Ama ey yüce Tanrım, senden bir tek dileğim var. Madem beni dindar yapamadın, hiç olmazsa şu üstümdeki ayıyı bari dindar yapıver.

Derinliklerden gelen o ses adama:

-Peki senin dediğini yapacağım, bu ayıyı dindar bir ayı yapacağım demiş.

Az sonra, derelerin suyu eski haline dönmüş. Gün ışıkları da eskisi gibi olmuş. Her şey eski haline dönmüş. Koca doğa eskisi gibi olmuş.

Ayı da heykel gibi durmaktan kurtulup eski haline dönmüş. Havaya kaldırdığı tek pençesini aşağı indirmiş. Bu kez iki pençesini avuç açar gibi açarak dua etmeye başlamış:

-Tanrım senin için oruç tuttum, sana güvendim, sana dayandım. Şükürler olsun verdiğin nimetlere. Şimdi senin rızkınla orucumu açıyorum.

Sonra mı?

Bilmem…

İmam-Şoför:

(İmam ahrete vardığında bir melek ona yol gösteriyormuş. Melek imama sormuş; “Ey ademoğlu, , sen dünyada ne yapardın söyle de ona göre yönlendireyim” demiş. İmam da; “ Ben dünyada imamdım, sırf ahret işleriyle uğraştım. Namaz kıldırdım, insanları iyiye, güzele yönelttim, evime çocuklarıma iyi baktım, hiç günah işlemedim” demiş. Melek de; “ İyi öyleyse al şu gümüş anahtarı cennete gir” demiş.

Bu kez meleğin yanına başka bir adam gelmiş. Melek ona da dünyada ne iş yaptığını sormuş. Adam da; ”Ben dünyada çok hızlı bir otobüs şoförüydüm, hiç namaz kılamadım, oruç tutamadım, ama hiç kötülük de yapmadım. Ben de evime ve çocuklarıma iyi baktım.”demiş. Melek bu adama da; “Al şu altın anahtarı sen de cennete gir” demiş. Bunu duyan imam itiraz etmiş; “ Ben dünyada hep Allah için uğraşayım, sen tut bana gümüş anahtar ver, hiç namaz kılmayan şoföre de altın anahtar ver, nasıl adalet bu” demiş. Melek de; “ Ey imam amca sen vaazlarında cemaatini hep uyuttun. Ama bu şoför amca otobüsü öyle hızlı sürdü ki bütün yolcular yol boyunca “Allah Allah” diye dua ettiler” demiş.)

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..