- Kategori
- Futbol
Aykut hocam kendine mukayyet olamadı

Sıkı Dur Hocam.
Fenerbahçe'nin tek atımlık barutu, sanki Alex'in oyunun başında atıldığı Karabük maçında bitti. Emresi, Caneri ve diğerleri bütün hırslarını bu maçta bitirip diğer maçları "çıkmazsak ayıp olur" tarzında oynamaya başladılar.
Oysa bütün bu süreçte Fenerbahçelilerin taktirini kazanan Aykut Hoca, takımı sadece futbola adapte edip, bugünlere kadar az hasarla getirmişti. Aslında Aykut hocanın esas başarısı, galibiyetler ve alınan puanların ötesinde bu psikolojik ortamda futbolcularını iyi idare etmesiydi. Çünkü elinde gözaltına alınan, suçlanan, milli forma altında bile küfürlere maruz kalan, Şampiyonlar Ligi şoku yaşamış bir oyuncu gurubu vardı.
Karabük maçı sonrası ise -en azından benim için - korkulan oldu. Bu işlerde en son kendini kaybetmesi gereken adam olan Aykut Kocaman zik zak çizmeye başladı. Artık Fenerbahçenin herkesçe bilinen ama çözüm üretilemeyen ve tüm takımlara üstünlük kurabileceği sisteminde değişiklik yapmaya, oyuncularla atışmaya, değişikliklerde basit doğruyu değil fantaziyi yapmaya uğraşan Hoca, farkında olmadan rakipleri rahatlatmaya, onların ekmeyine yağ sürmeye başladı .
En son Galatasaray maçında, Fenerbahçeli taraftarların, şikeyle bile yıpranmadıkları kadar ızdırapla dolu bir yarım saat geçirtti bizlere. Bilica'nın sürekli rakibe "alın atın kardeşim" diye sunduğu toplar, Bienvenu, Alex ve Emre'nin etkisiz kalmaları, Selçuk ve Cristian gibi topu baskı karşısında çok çabuk kaptırabilen, etkili pas yüzdeleri çok düşük oyunculardan kurulu orta saha Galatasaray için 7 Aralık'ı daha anlamlı kılabilirdi! Hani bir ara rakibin gol atamadığını gören Bilicanın Baros'a nisbet olsun diyerekten kendi kalesine gol atacağını zannettim, görüntü bu kadar vahimdi.
Daha vahim olan ise devre arasında en beklenmedik değişikliği yapan Aykut Hocaydı. Tahmin ettiğim kadarıyla saha kenarına gelip Bilica'yı şikayet eden Emre belkide en son değişecek futbolcuyken Aykut Hoca'nın birden disiplin sağlayası gelmişti anlaşılan.
Hep iddia etmişimdir ki, Fenerbahçe gibi bir takımda oynayan her futbolcunun mevkisi ne olursa olsun ek bir takım özellikleri olmalı. Mesela Cristian dersiniz, Selçuk dersiniz, Bilica dersiniz, Bienvenu dersiniz ve isimlerinden başka hiçbir şey aklınıza gelmez. Bazen kaleci hatası ya da her futbolcunun atacağı cinsten goller, bazen 3-5 maçta bir iyi mücadele başka hiç bir şey bulamazsınız. İşte felakette aslında bu özelliksiz futbolcularının hepsinin bir arada oynadığı zaman ortaya çıkıyor.
Bir Lugano'yla Bilica'yı, Niang'la Bienvenu'yü, Appiah'la Cristian'ı karşılaştırırsanız ne demek istediğimi sanırım anlarsınız, ya da dünkü maçta Galatasaray'da Melo ve Selçuk İnan sizde ise aynı mevkide Selçuk Şahin ve Cristian var....
Galatasaray İngiltere, İspanya 'da isim yapmış futbolcuları getirirken sizin ümit bağladığınız Bienvenu'nun nereden geldiğini çoğu kimse hatırlamaz bile. Hadi geldiği yeri boşverin, geldikten sonra ne yaptı derseniz; o da en az geldiği yer kadar meçhul.
Fenerbahçeli olarak dert çok da, yazıyı biraz felsefik bitireyim istedim. Sanırım bir Çin atasözüydü, şöyle der: " Bir yerde küçük insanların gölgeleri büyük olursa, güneş batmaya yakındır".
Korkarım ki bizim Caner'le Cristian bu takımda kurtarıcı rollerle, anlamsız çalımlar, şutlar deniyorsa Fenerbahçe'de güneşin batmasına az kalmış demektir.
Fenerbahçe'nin kaliteli, ismiyle rakibi ürküten, mücadeleyi seven, Aykut Hoca'nın sistemine uygun özellikleri taşıyan futbolculara ihtiyacı var. Fenerbahçenin acilen Alex ve Emre çapında yıldız futbolcu kategorisinde yeralacak futbolcuları bulması lazım, bilakis dümdüz sistem oyuncuları bizi baydı artık.