Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '07

 
Kategori
Felsefe
 

Aynadan yansıyan ne?

Aynadan yansıyan ne?
 

Üstüne gelen ışığı veya üstüne yansıyan şavkî yüzde / yüze yakın yansıtan parlak yüzeylerdir. Önceleri durgun su yüzeyleri daha sonra parlak metal yüzeyler yansıtmasıyla insan kendi simasıyla tanışmış.

Kaç bin yıl acaba aynasız yaşadı insanlık? O sıralar insanlar birbirinin aynasıydı belki bu günkü ayna anlamında. İnsan insanın manevi aynası olması da fiziki tanımlamanın duygusal tanımaya yöneltilmesidir.

Ayna'nın düşünsel adlanlandırılmasına dalmadan dokunduğumuz ayna' ya az daha bakalım. Kendini tabii yansıtıcılarda gördüğünün farkına varan insanlık bu sürecin de daha fazla sürdüğü şüphesizdir. Tarihin karanlık çağlarından aydınlanarak çıkan beşeriyet taş, bronz, demir, bakırla maden çağlarının idrakine vardıkça kendini tanıma yöntemlerini de geliştirmiş olmalı. Daha sonra geliştirmiş olduğu teknolojiyle cam yüzeylerini keşfetmiş.Kendisini fiziki olarak tanımanın doruğunu yakalayarak; tanımanın ötesine geçerek sima anlayışından tanımanın dışında güzellik çirkinliği seçmeye başlamıştır.

Yeni aynalar civa karışımları ile camın bir tarafı sır şeklinde tam kapatılarak klasik ayna teknolojisinin bugünlerine gelinmiş. Bu gün ince gümüş tabakası ile sırlanmak, hatta bunun yerine bazan alüminyum, altın hatta pantin dahi kullanılmakta olduğu bilinmektedir.

Fiziki simamızı (suratımızı) tanımanın düşünce derinliğini çağrıştırdığı muhakkaktır. Ben kimim düşüncesi karşidakini değil kendisini tanıma aşamasının sonucu olarak gelişmiştir. Dış, tanıma araştırma tamamlanma sürecine girince, tanıma düşüncesi önce benlik, onun içinde derinlerde ki ben'i bulmaya yönelmiş. Ayna vücutla özdeş olarak kendini aynada tanıyan insan, kendi içini dıştaki aynayı aşarak kendi dışındakilerin yaratılışında ve kendinin yaratılışın da görmeye başlamıştır.

Bu düşünceler içinde yoğrulmaya başlayan ve bilgi birikimiyle yanıt bulamayan insanın yardımına ilahi vahiyler yetişmiş, ilahi kanunlar vaz edilmiştir. Düşünce denizinde boğulmadan ilahi emirlerle insani düzenlerdeki mutsuzluk kaoslarını aşmıştır.

Elindeki madde ayna'yı düşüncede soyutlaştırarak dışındaki varlıkları kendine ayna, Ben'inide onlara ayna yapıp, kendinden yansımayı da kendi değerlendirecek yoğun düşünce üretir hale gelmiştir.

Beyin kapasitesini düşünce dünyasında devreye sokmuş olan insan, beşeri ideolojilerin derinliklerinde de gezerek felsefe kuramları dünyasını genişletmiştir. Ama insanlık için kendi devingen düşünce dünyasında her ne kadar gelişse de bu yeteneğini doğuştan kendine bahşeden yaratıcısının, komplike yaşam sistemini aşacak, inanç ekolleri oluşturamamıştır.

Genel de kurumsallaşan sosyolojik - teolojik düzen ve düşünce akımları ve din'ler realitede devam ederken. Ferdi olarak kendi arayışımızın sorgulaması devam etmektedir. Bu süreç her yeni hayatın düşünce dünyasında devingenliğini sürdürmektedir. Bunu aynalaşan ben'imiz dış ve iç etkileşim değerlendirmesin de maddi varlığını araç olarak kullanarak manevi kişiliğini oluşturmaya çalışmaktadır.

fizyolojik ve görünen ışığın biyolojik varlığımızca algılanması süreci içinde düşünsel olarak bütün bunları hissetmeyi manevi ışık(nur) olarakta algıladığımızı fark ederiz. İlahi mesajlarda manevi nurdur, Topyekün kainatı toparlayarak gelir. Biz özümseyebidiğimiz kadarını özümseriz nasibimiz varsa. Nasibimizce alabildiğimizden iyi yorumlayabildiklerimizi gönül aynamızdan dışa yansıtırız nur olarak ay gibi karanlıklara. Zaten aydınlanan bizimle birlikte aydınlanmıştır. Biz, bize gelen nura ilaveyi nereden ne cüretle yapabiliriz. Biz olsa olsa kendimizi tanımlarız. Riya ya kapılmadan. O zaman belki matlaşır, aynamız buğulanır; sanmaki sistendir, o bizim sahte nefestendir.

Gönül aynasıdır bizdeki belki, hassas ama çok karmaşık. Almayı daha çok sever yansıtmadan çok. Ego'muz doyumsuzdur, sırrı nedir ki bazan değişir mi yansıtmamızda farklılaşır çünkü. O sır işte elimizdeki aynanın sırrı gibi bizim kalp aynamızda biriken sevgi veya kindir. Sevgiyi çoğaltırsak gönül sırrımız çözülür, dağıtırız çiçekleri gönül bahçemizden, bakarsın alan olur, belki koklayanda bulunur. Nasıl tutabilirsin nurdur, devşirilmiş, kalblerde yetiştirilmiş. Bir nefes belki bizden, ışıktır içimizden; var isen görünürsün ışıktan göğünürsün. Hele dur bir yere basalım, hayata bir bakalım.

Ayna ne olur bilirmisiniz realitede. Emr-i bi'l Maaruf/Nehy-i ani'l münker. Yönümüzü cemiyete çevirdiğimizde, etkileşim platformumuz. Biz o zaman öyle bir yansıtma görevi üstleniriz ki bu toplumsal hayatımızı yönlendirdiği gibi topluma karşı folksiyonlarımıza da yön verir.

Bütün elimizden gelen, gücümüzün yettiği iyilikleri yapalım, bize yansıdığının farkına vardığımız kadar. Bu görevdir bilirsen hep dıştan yansır, iç aynamızda berraklaştırıp tanır ve tahlilini yaparız. İçimiz ayna olunca durmaz ki yansır. Başlarsın topluma takrar yansıtmaya. Bu konunun fiili edimleri çoktur, Burada izah etmeye yer henüz yoktur. Ama bunun önünü açmak lazım önceden. Nehy'i ani'l münkeri yapmayınca, ayna'yı silemezsin. Temiz olmayan ayna'dan ışık iletemezsin. Toplumsal yaşamda bu düstur, çok önemli. Belki de farz olduğunu nedense hiç bilmezsin. Bir aynadır ruhumuz , hiç kirletmeyeceksin. Kararan ruh'la nasıl hesap vereceksin. Tüm kötülükler bir lekedir. Silinmeyen aynada, kendini nasıl göreceksin belki tanımadığım biri diye üzüleceksin. İşte o zaman kendindekini bile görmeyeceksin. Görüp o kirleri silemeyeceksin. Kirlenmiş bir kalbin, seni nasıl beslesin. Bütün vücuda kirli kanmı versin. O ortam şeytanın en sevdiği karanlıklardır.

Karanlıklar da aynaya nasıl bakılır. Her şeye ayak takılır, bu ortamda düşmeyen mi kalır. Tüm kötülükler karanlık sever. Siz hiç gördümüz mü güneşte devler. Hepsi karanlıkta çekilen filmler, ne sevgi var nede renkler. Ayna göstermez, sen yolunu bilmez. İşte bu cahiliyetten hiç bitmez, sömüreni hiç tükenmez. En iyisi sen temiz ol, ayna karsışında yol. Oradan bakarsın herkese, belki önce herşeye; kendini gör ilk önce.

Senin aynan temiz olsun, hep aydınlıkta dursun. Bu ayna kendisine gelen bütün ışıkları ve doğrudan nurları karşılar. Bazan bütünüyle absorbe eder. İyiler, kötüler - güzeller, çirkinlikler hepsi kendine yer bulur. Ama esas olan odağa varmadan süzülmesidir. Kötülerin nötrleşmesidir. Zaralı görüntüler güzel gönüllerde yıkanıp aynaya yansıtılır. Belki de fayda sağlanır. İnsan kalbi öyledir temizlenince çok kristalleşir, görülenler çok netleşir.

İşte ondandır meğer, kimi gönüller aynasından kötüleri sırrında emer, iyi ve güzelleri yansıtır. Sen de bakarsan ona, temiz olan bu aynadan kendini temizlersin, görünüşüne belki çekidüzen verirsin.

Öyle güzel aynalar vardır. Öz benliğine ışığın zararlılarını bırakmadığı gibi, geride yansıtmaz. O dış cemalinde etkisizleştirir. İçeri giren de dışa yansıyanda duru ışıktır.
 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..