- Kategori
- Kültür - Sanat
Aynaya bakın
Eflatun, “Devlet”te edebiyatın genel ve geniş anlamıyla bir tür yansıma olduğunu vurgulamış, ayna ile edebiyat arasında benzerlik kurmuştur. Ayna nasıl varlıkları olduğu gibi yansıtırsa, edebiyat da dünyayı, yaşamı yansıtır. Stendhal, romanı tanımlarken; “Bir yol boyunca gezdirilen bir ayna demektir” deniştir.
Balzac’ın romanlarında “Töreleri, gelenekleri, alışkanlıkları, zevkleri, bilimsel buluşları, mali ve banka işlemleri, ipotek işleri, toprak alışverişleri, hukuksal işler içinde hukuksal kavramları, kilise ile devlet arasındaki ilişkileri, miras yasaları, süslü salonları, tefecilerin adlarını, şehirde ayaktakımının yaşadığı yerleri” görebiliriz.
Marksist Plehanov ise edebiyatı şöyle özetler: “Bir dil sanatıdır edebiyat... Sözcük önemlidir...” Daha başka tanımlardan da örnekler verelim. Kimine göre, ”duygu ve düşüncelerin, insan ve toplum yaşantısının etkili, güzel, çarpıcı bir biçimde anlatımını amaçlayan sanat dalıdır.” Kimileri için de; “Büyük kitaplar dizisidir.” Sınırlayıcı tanımlar da vardır; “Belli bir bilim dalı için yazılmış yazı ve yapıtların tümü.” Tıp edebiyatı, gökbilim edebiyatı gibi… Ayrıca bir ulusun (Türk, Arap, İngiliz...), bir ülkenin (Çin, ABD, Almanya...), bir çağ ya da dönemin (İlkçağ, Ortaçağ, Rönesans, Tanzimat...) sanatsal yapıtlarının tümü anlamını da üstlenmiştir. “Edebiyat yapmak” deyimi, güzel sözcükler kullanmak anlamındadır. Ancak, “ağzı laf yapan” ile ayırmak gerekir bunu. Çünkü çoğu kez her ağzı laf yapanın edebiyat yaptığı sanılmaktadır. Edebiyat yapmakta sanat kaygısı sezilir ve görülür. Ağzı laf yapan ise edebiyattan yararlanmaya çalışır.
Yaşlılık konusunu ele alalım. Ansiklopedik açıdan bakarsak; hücrelerin zayıflayıp azalması, kemiklerin sertleşmesi, gözlerin fersizleşmesi gibi özellikler aklımıza gelir. Edebiyat açısından baktığımızda ise, gözlerin altlarının morarması, saçların ağarıp dökülmesi, dermansızlık, uyku bozuklukları davranışları gibi temalarda sezdirici tanımlamalar ve betimlemelerle karşılaşırız. Öyküsel yan, yaşlılığın anlatılmasıdır. Edebiyatın konusu “insan”dır. Bu, eski çağlardan beri böyledir. Bazı edebi türlerde (Masal, fabl, söylence vb.) başka varlıklarla karşılaşırız. Ancak, bunlar da gerçekte insandır. Çünkü insan yerine kullanılmışlardır. Doğa betimlenirken de “insan” gözüyle bakılmaktadır. Anlatılan, doğayla yazısının insan açısından yazılmış olmasıdır.” (B.Moran; Edebiyat Kuramı ve Eleştiri, 1983) Edebiyatın temel işlevi, insanı her yönüyle tanıtma ve yansıtmadır. Yansıtma biçimi ne kadar değişirse değişsin, “yansıtma eylemi” süreklilik taşır. “Bizi bireyselliğin dışına çıkarır, bütünleştirir başkalarıyla. Kendi kabuğumuzun, kendi evrenimizin sınırlarından kurtarır, başka kişilerin iç dünyalarını bize açar. Yaşamımız, yaşantımız zenginleşir...
Fişer’in deyişiyle, “Tüm insan” oluruz. Nedir tüm insan? Tek yönlülükten kurtulmuş, kendini başkalarıyla özdeşleyen, başkalarını seven insan! Dünyaya “at gözlüğü” ile bakmaktan kurtulmuş, “insanı merkez alan” insandır tüm insan… Edebiyatın başka bir işlevi, insanı eğiterek değiştirmektir. Bilgilendirme, sezdirme, betimleme işlevleri ise edebiyatın diğer önemli işlevlerindendir. Biraz da edebiyat ürünlerini oluşturan öğelerden söz edelim: Dil (Edebiyat yaptığınız dilin kullanımı...); Söylem ve Biçem (Anlatım biçimi...); İçerik (Anlatılmak istenen...); Konu anlatılan...); Biçim (Anlatım yöntemi...); Tema (İzlek-Yazılmadan önce yaşanmış ya da tasarım olarak vardır). Bu öğelerin alanı, evreni kapsayan geniş bir alandır. Bu alanda edebiyat ürünlerini iki bölüme ayırabiliriz.
Birincisi şiir, ikincisi düzyazısal örnekler. Düzyazısal örnekleri de iki bölüme ayırabiliriz. Birinci bölümde roman, öykü, bilim-kurgu; ikinci bölümde makale, fıkra, deneme, eleştiri, anı, günlük, mektup, yaşamöyküsü, gezi gibi türler vardır. Hangi türü beğenirseniz, ona yönelirsiniz. Yazamıyorsanız, okumalısınız; okuyamıyorsanız, yazmalısınız. Her ikisini de yapamıyorsanız; yani, yalnızca düşünüyor ya da konuşuyorsanız, aynaya bakmıyorsunuz demektir. Aynaya bakmazsanız da kendinizi unutursunuz. Çünkü edebiyat, yansıtandır. Yaşam ve yaşantı ise yansıtılandır. Bu aynaya baktığınızda kendinizi bulacaksınız, en yakınınızı bulacaksınız, çevrenizi ve dahası dünyayı, evreni bulacaksınız. Bununla birlikte “bilinmeyen”leri arayacaksınız… “Edebiyat karın doyurmaz” diyen ve beyni doymayanlardan olmayın. Beyni doymayanın karnı doysa ki ne olur?
MALATYA