Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Aynaya baktığımda

Aynaya baktığımda
 

Bu çizgiler kimin Allahım?... oysa daha dündü koşarak çıktığım yokuşlar!


Her zamanki gibi sabah kalktım rutin işlerimi yapmaya başladım. Ev işlerini bitirdim şimdi sıra dışarıdaki işlerimde derken, hazırlanmaya başladım. Aynanın karşına alelade geçip saçlarımı şöyle sıradan toplayıp çıkayım derken, gözlerime bir şey takıldı… Sanki kendimi uzun zamandan beri görmemiş gibi bakakaldım. Çünkü gözlerimin çevresinde oluşan çizgileri, alnımdaki gerginliğin yerini yumuşak derinin aldığını ve yüzümdeki hatların daha bir belirginleştiğini fark ettim. Bu zamana kadar hiç fark etmediğim, karşısına geçtiğim aynaya hiç böylesine yabancı hissetmemiştim kendimi... Yanımda biri vardı sanki benimle her an beraber olan biri… Ama benim göremediğim, elle tutamadığım bir şeyi hissettim, hatta karşımdaydı. Benim bu duruma gelmemi sağlayan görünmeyen ama hissedilen bir şeydi bu! 

Aniden; 

—Neden şaşırdın ki bu kadar, ben hep yanındaydım ama sen beni böylesine acı bir şekilde ilk defa fark ediyorsun” dedi. Hemen tanıdım onu… Ve acı bir gülümsemeyle; 

—Haklısın dedim. Senin hep dost yüzünü görmüştüm. Benim için tükenmez bir enerjiydin” dedim. Biraz sitemkâr bir şekilde… 

—Sadece senin için mi öyleyim, bak bir çevrene… Bana kim karşı gelebilmiş? Canlı ya da cansız her şeyi bir değirmen gibi öğütüp zamanla yok eden bir gücüm ben! Benimle doğarsınız büyürsünüz ve yaşlanırsınız. Sonrası da malum! Ne âlimler, bilginler, padişahlar sultanlar, liderler, zenginler, fakirler geldi geçti ve geçecek” diyerek devam etti. 

—Çocukluk yıllarınızda benim bir an önce geçmem için yalvarırdınız. Gençlik yıllarında ise hayat telaşından beni umursamadınız bile… Aynalara baktığınız bir anda beni fark edip de, düşman gibi görmeniz neden? Bakın ellerinize, orda verdiğiniz emekleri sunuyorum size… Yüzünüze bakın… O çizgiler boşuna mı oluşuyor? Çektiğiniz acıların, sevinçlerin izlerini hiç mi görmüyorsunuz? Peki ya saçlarınızdaki kırlar? Her bir teli size bir şeyleri anlatmıyor mu? Siz insanoğlu; Size verdiğim değerlerin farkında bile değilsiniz! 

Biraz mahcup, hak veriyorum ona; 

—Haklısın diyorum… Ama yine de içimi burkuyor bir şeyler… Yakıştıramıyorum kendime… Bir şeylere çözümsüz mahkûm olmak gibi bir şey bu! Ölümün soğukluğunu hissediyorum… Eskisi gibi yokuşları çıkamayınca, dilediğim gibi koşamayınca ve yanımdan hızla geçen gençleri görünce, bir kez daha içime bir şeyler oturuyor işte! Bir zamanlar ben herkese “teyze, amca” derken şimdi bana diyorlar… Öyle tuhaf oluyorum ki! Yinede belli etmiyorum! Sadece seni hissetmenin gerçekliği vuruyor yüzüme! 

Üzüldüğümü görüyor ve diyor ki; 

—Anlıyorum seni ama şunu bil ki, bir gün onlarda senin yerinde olacaklar… Seni şimdi anlamalarını bekleme sakın! Çünkü sende bir zamanlar onları anlamıyordun unutma bunu! Ben kimseye torpil yapmadım herkese eşit davrandım. Ne canlı nede cansız hiçbir varlık değişime uğramadan kalamaz bende. 

Böyle deyince aklıma muzip bir soru geliyor ve sormadan duramıyorum; 

—Ama artık teknoloji sana karşı koymaya çalışıyor, bak ciltler geriliyor, botoks yaptırılıyor diyorum gülümseyerek… 

Tabii hiç geri kalmadan yanıt veriyor; 

—Oluyor tabiî ki ama hiçbir zaman, doğal halini alamıyor! Sonunda yine bana yenik düşüyorlar. Sana bir tavsiyem olacak diyor. Sanki bana karşı merhamet eder gibi; 

—Beni fark etmiş olman güzel ama bir o kadarda kıymetimi bilerek beni kullanmam önemli diyor ve devam ediyor; 

—Beni bir ırmak olarak düşün… Bir gün geldiğinde kuruyacak bir ırmak! İster bu ırmaktan alelacele iç, istersen de yudum yudum, tadını damağında hissederek… Ya bu ırmağın akışını izlersin ya da baraj kurup elde ettiğin elektrikle dünyanı aydınlatırsın… Ya bu ırmakta yüzmeyi öğrenirsin suyunun serinliğini hissederek, ya da yüzmeyi bile bilmeden boğulup gidersin. Tercih senin! Bunu nasıl yapacağını da bana sorma sakın, onu da sen düşün. Ben sana kendimi verdim yetmez mi? Ömrünün oluşumunda sana verilen hazineyim ben! Bana kızacağına, artık gülümse istersen ne dersin? 

Onu anlayarak; 

—Sanırım yine haklısın diyorum. Sana kızmaya hakkım yok ki, bil hassa teşekkür etmeliyim. Sen varlığımın yegâne temsilcisisin. Seninle varım ve yaşıyorum. Saçlarıma verdiğin aklar değerin… Yüzümdeki çizgilerse benim yaşadığım yılların yapı taşları.... Vücudumda ki ağırlık, seni taşımanın zorluğu… Ellerimdeki kırışıklıklar ise görkemli bir yapının zamanla dansı gibi! Sana nasıl kızabilirim ki aynadaki suretim ikimizin ortak değeri! Dört mevsimi yaşıyoruz. İlkbaharı yaşarken iyide kışa gelince mi kötü oluyorsun? Sana kızdığım için affet beni. Bundan sonra her aynaya baktığımda biraz daha fazla gülümseyeceğim sana! Kıymetini bildiğimden onurla ve gururla seyredeceğim bendeki izlerini! Diyerek onunda gönlünü almayı başardım sanırım. Ve dedi ki; 

—Sevindim buna… Hadi şimdi işlerine kaldığın yerden devam et. Sen bir canlısın; doğdun büyüdün ve öleceksin! Onun için bende değerlisin ama sende eğer benim değerimi bileceksen; her an beni hissederek yaşa. Bu yeter bana! 

Hadi asma suratını… Yalnız değilsin… Benimle geldin benimle gideceksin! 

*************************** 

Yaş otuzbeş! 


Yaş otuz beş yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider. 

********** 

Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var
Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz
Ya gözler altındaki mor halkalar
Neden öyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar 

********** 

Cahit Sıtkı Tarancı 

 

Aysen Aydın 

 
Toplam blog
: 76
: 720
Kayıt tarihi
: 26.04.09
 
 

Kendi halinde, düşünmeyi/yazmayı seven  biriyim. En çok değer verdiğim konu ise herkesin bilinçli..