Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Ayvalığın esansı, bitti...

Ayvalığın esansı, bitti...
 

Ayvalık güzelini seçtik: Işıkmen. Duru güzel ve öğrenci.


Ayvalığın her yanı eskiden zeytinyağı kokardı. Güzün işlenen mahsul, yaza da damgasını vururdu. Siz o bacaları, hep tüter gibi görürdünüz yazın da. Şimdi Ayvalığın esansı bitti. Ama Ayvalık, önce tarih kokuyor, sonra da tost: “Ayvalık tostu…” Turizm nasıl kokuyor? Orasını hiç sormayın. Kapanın elinde kalıyor. Turiste gösterecek malımız çok ve hepsi kıymetli. Paçayı oradan kurtarıyoruz zaten.

Ege ve Trakya’ya günü birlik sevk edilen bu tost ekmeği özel yapılıyor. Durdukça güzelleşiyor ve bayatlamıyor. Özelliği burada işte. İzmir’in ve Çeşmenin kumru’su, Bursa’nın atom’u, Kars’ın kete’si derken şimdilerde Ayvalığın tostu çok taklit edildiğinden, patenti de, alınmak üzere harekete geçildi. İzmirli Özyiğit ailesine de rastladık. Ayvalıklıymış asılları. Deniz Hanım da: ‘ Ayvalığın Höşmerimi de’ meşhurdur diyor.

Zaten Ayvalıkta 4-5 tane tost imalâthanesi var. Bütün Ege’ye yetiyor. İmalâtçı Serkan Sürek, şimdi de kolları sıvamış, dernekleşiyorlar. Önce Ayvalık tostu’nu markalaştırdılar, sonra da yayıyorlar. Ve bu ismin de patentini aldılar. Önceleri esnaf, pek nazlanmış. Kendi ekmeğine, çekimser kalmış. Onlar da, aile ve sülale boyu kayıtlarla dernekleşme yolunu tutmuşlar. Önceleri reddedilmiş: ‘ Sizin üyeniz bile yok! Denilerek. Ama ya şimdi!?

İzmir ve diğer yerlerde bu tostun bir benzeri yapılıyor. Ama nafile. Ayvalığınkini tutmuyor. Bunun farkında olan Hülya Avşar, hep aynı yerden Ayvalık tostu yiyor. Gele gide, buranın adı olmuş: Tabelâsında “Avşar Büfe” yazılı. Küçük Zehra şimdi büyümüş, arkadaşları ile buraya tost yemeğe geliyor. Bu dükkânın tabelâsı da tescil edilmiş, taklit olmasın diye. Sırtlarını Avşar kızına dayamış, gidiyorlar.

Ayvalık başlı başına bir tarih. Her köşe başında ilk kurşun abideleri, masalsı bir lisanla anlatılıyor. Tarihteki dört Ali’lerden birinin memleketi, Ayvalık oluyor. Her yerde bunun hikâyesi yazılı.

Motorlar, günübirlik körfez turu yaptırıyor. Öğlen balık, adalar arası turlar ve deniz banyosu, akşama dönüş 15 lira kişi başı. Fakat Marmaris’ten çok müşterisi oluyor gemilerin. Yerli turist çok burada. Gökçeada, Karadeniz, Kapadokya, Marmaris turları var, denizden ve karadan.

Yeni bir sekreterlik türemiş. Çocuk yaştaki kızları, gemi katibi yapmışlar. Lisan da biliyorlar. Gemilerinin başında bilet satıyorlar.

En önemli müjde, şehrin deniz kıyısında en kalabalık kaldırımlarında sergilenen balıkçı tezgahları kaldırılmış vaziyette. O sıcaklarda, atıklar hep denize dökülür, sahil, boydan boya kokardı. Soruyoruz: ‘ Koku bitti mi şimdi? ‘ diye. ‘ Ayvalıklılar kokulara alışkındır! Cevabı alıyoruz. Öyle ya, n’apsınlar?! Yıllarca o kokuları kaldırmayanlar utansın.

Ört ki, ölem!

Şehrin merkezine bir giriş, bir çıkış, aynı yolun uzantısı. Arabalar üst üste o sıcakta katmet katmer, içindekilerle sıcaktan buğulanıyorlar. Burada denizin doldurulması gerekiyor. Kaldırımlar da çok geniş tutulmuş. Buna çare arayan yok.

Her yerde tost var. Lüks lokantaların ana yemekleri arasına sıkıştırılmış bu tostlar. Sucu bile, Ayvalık tostu satıyor. Biz de boş durmayalım dedik. Boş duranı Allah sevmez dedik. ‘Neden sevmez?’ diye de kendimize sormadık. Lâfın gelişi, öyle derler ya işte, diye avunduk. Ve de tuttuk, şehre ayıp olmasın diye, bir ‘Ayvalık tost güzeli’ seçtik. Değdi hani. Oradaki hasır koltuklular, işaretlerle bu kızı gösterdiler de, biz de öylesi hareket ettik. Meğersem o da Ayvalıklıymış. Tam yerini buldu. İsmi Merve Işıkmen, Yüksek okulun son sınıfında.

Sokaklar, dar ve cumbalı evler, tarihin bir aynası. Her yer bozulmuş; Fakat, sokaklar ve cumbalı evler, saksılarındaki sardunyaları ile size gülümsüyor. Bakıp bakıp da çok gerilere gidiyorsunuz.

Çatısı uçmuş, dört duvar bırakılmış eski yapıtlar, ‘Kadersizliği’ ile baş başa. Bir insana beddua edilirken, ‘ Ocağında incir ağacı bitsin!’ denir ya! Bu duvarların arasında, boylu poslu incir ağaçları yetişmiş, dallı, budaklı. Duvarları şenlendirmiş. İncirinden damlayan, sızan yapışkan sıvı ile bu incir ağacı, ‘Kadersizliğe mi ağlıyor?’ Aklınıza bu soru takılıyor hemen.

İncir ağlar mı? Hem öyle ki, bal gibi ağlar. Hem de: “Ballı ballı ağlar.” Ama bu dört duvarlarda başka ağlıyor incir ağacındaki incirler.

Ama, az ötede, Ayvalıklı satıcı: “ Kilosu üç lira.”. Bardacıklar ballı ballı, bir alan, bir daha alıyor! Diye, incir satıyor tablasında. Hayat, devam ediyor işte!...

Ört ki, ölem!

RESİMLER: (Aaaaz sonra)

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..