- Kategori
- Etkinlikler / Festivaller
Azerbaycan gezimiz...

Bir güzel sevdadır can Azerbaycan,
İçimdeki sevgi, damarımda kan... MD
"Hiçbir sevgi,
vatan ve millet sevgisinin üzerinde değildir."
Mustafa Kemal ATATÜRK
Dr. Ganire Paşayeva’ya
Ülkesini canı gibi seven,
Özverili, dakik ve çalışkan
Dört dörtlük donanımlı,
Konuksever insan…
Üstelik şiirin ta kendisi…
Denebilecek kadar güzel,
Özellikleri saymakla bitmez
Üretken şair ve yazar…
Fransa'nın Jeane Dark'ı,
Türkiye'nın Sıdıka Avar'ı,
Azerbaycan'ın Ganire'si var...
Muhsin DURUCAN
Eski valilerden Halil Rifat Paşa: “Gidemediğin yer senin değildir.” derken; nazire olarak, uğraştaşım Ahmet Kutsi Tecer: “Orada bir köy var uzakta, gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür.” der... Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak, soydaşlarımıza karşı yıllarca böylesi duyguları taşıdık ve taşıyoruz.
Sıra gelsin mi kalemimizi kullanmaya? Ünlü Şair Cahit Külebi, şahsımı tümcelerinde değerlendirmişti. Şiirsel olanı, şair dostum Ali Dilki'nin değerlendirmesi… Bir de büyüğüm Şahin Şahin’in dizeleri… (Bunları ilerleyen sayfalarda okuyabilirsiniz.)
Türkiye ile Azerbaycan, iki kardeş ülke! / Azerbaycan’a kar yağsa / Üşürüz Türkiye’de / Azerbaycan’ın acısı içimizde / mutluluğu sevincimizde…
Tarihin hemen her döneminde birbirlerinin tasasını ve sevincini paylaştılar! Kars’ın işgal altında olduğu yıllarda Azerbaycan, yöreye her türlü yardımda bulunma özverisini gösterdi! Ermeniler, Anadolu’yu terk ederken buralarda büyük ölçüde katliamlar yaptılar! Katliam sonrası gelerek yaraları Azerbaycan halkı sardı!
Tarihsel perspektifte Azerbaycan’ın Gence adlı güzel kentinde bir grup yazar ve Türkiye sevdasını yüreklerinde taşıyan bir grup genç, Çanakkale’de yanımızda savaşa katıldılar. Acı ama gerçek. Ne ki o savaşta geri dönen Azerbaycanlı olmadı!
Nevşehir’de tanıdım. Tanımakla mutlu oldum! Eşsiz insan Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva adlı hanımefendiyi... Tasarladığı işi kesinkes başarıya taşıyan Ayşe Paslanmaz ile ortaklaşa çabaları sonrası gerçekleşti. Ne mi? Türkiye dışında ilk kez 9. Uluslararası Kapadokya Şiir Şöleni… Bu amaçla Azerbaycan’a gitmek için aldığım daveti değerlendirerek evetledim ve hazırlıklarımı yaptım.
Ganire PAŞAYEVA’nın özgeçmişi:
24 Mart 1975 tarihinde Azerbaycan’ın Tovuz rayonundaki (yönetim bölgesi) Düz Kırıklı kentinde dünyaya geldi. İlk ve ortaöğreniminin ardından Azerbaycan Tıp Üniversitesi Pediatri Bölümü’nü ve Bakû Devlet Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü’nü bitirdi.
1998 yılında ANS televizyonunda muhabir olarak çalışmaya başladı ve burada değişik görevlerde bulundu. 2005 yılında Haydar Aliyev Vakfı’nın Halkla İlişkiler Bölüm Başkanı oldu.
6 Kasım 2005 günü yapılan genel seçimlere bağımsız aday olarak katıldı ve Tovuz Milletvekili olarak Azerbaycan Millî Meclisi’ne girdi. Millî Meclis’teki Uluslararası ve Parlamentolar arası İlişkiler Daimi Komisyonu’nun üyesidir. Aynı zamanda Azerbaycan-Gürcistan Parlamentolar Arası Çalışma Grubu’nun Başkanı ve Azerbaycan-Türkiye, Azerbaycan-Hindistan ve Azerbaycan-Japonya Parlamentolar Arası Çalışma Grupları’nın üyesidir. Ganire Paşayeva, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nde Azerbaycan Cumhuriyeti’ni temsil eden kurulun da üyesidir.
Yayımlanmış özgün kitapları olan Ganire Paşayeva, Azerbaycan Türkçesi’nin yanı sıra Rusça ve İngilizce bilmektedir.
15 Haziran 2014 Pazar
Balkanlar’a 2007 yılında gittim. Bir Sevdadır Balkanlar adlı kitabımı yayımladım. Ancak Azerbaycan’a gidiş, uçakla ilk kez yurt dışına çıkışımdı. 15 Haziran 2014 Pazar günü sabahının erken saatlerinde Maltepe’den Atatürk Havalimanı’na canım kızım Gülşahiden ulaştırdı! Kızı olmalı insanın...
Pul alma işlemi ve kuyruk… İşlemleri yaptırma kalabalığı var. Tanıdık yüzler birer ikişer göründü. Yerlerimizi aldık ve THY uçağı kalktı. Karşımdaki “Business Clas yolcularının alanı” yazısı ve ayrılan bölüm hoş ve adil gelmedi. Hatta rahatsız bile etti! Bir süre sonra ara bölüm perdelendi. “Parayı veren düdüğü çalar.” Atasözümüz, burada da geçerliliğini kanıtladı!
Hostesler kibar ve ilgili... İki yanımda oturanlar yabancı. Karınca kararınca iletişim kurduğumuz oldu. İçeceğimi yudumlarken ve yiyeceklerimizi atıştırırken, başı pamuk bulutu dumanlı, yer yer karlı ve sahile yaslı Karedeniz Bölgemizin yemyeşil dağlarına veda ederek Azerbaycan topraklarında süzüm süzüm süzüldük.
Üç saat sonra Bakû Haydar Aliyev Hava Limanına düştük. (Düşmedik, indik!) Özel hoş geldiniz karşılaması ve VIP salonu… Bir süre çaylarımızı yudumlayarak dinlenme fırsatı bulduk. Kimler mi vardı kümede? Evet, hemen adlarını vereyim: 1)Ayşe PASLANMAZ-Nevşehir/Kapadokya(Organizatör) 2)Cemal SAFİ-Ankara 3)Yusuf DURSUN-İstanbul 4)Nedim UÇAR-Eskişehir 5)Muhsin DURUCAN-İstanbul 6)Şemsettin KUZECİ-Kerkük 7)Süleyman Coşkuner-Burdur 8)Harika UFUK-Adana 9)Yunus KARA-Düzce 10)Bolat ÜNSAL-Antalya 11)Mehmet Metin BAŞ-Manisa/Soma 12)İbrahim ŞAŞMA-Karaman 13)Hüseyin POYRAZ-Antalya 14)Gülten ERTÜRK- Ankara.
Hazırlanan araçlarda yerimizi alarak ‘New Bakû Hotel’de olduk ve odalarımıza yerleştik. Öğle yemeğini Sumgayit kentinde bahçeli, yeşiller arasında ailevi mekân Turan Restaurant’ta yedik. Güler yüzlü Milletvekili Ganire Paşayeva ile buluşmamız ve içten karşılanmamız burada gerçekleşti!
9. Uluslararası Kapadokya Şiir Şöleni’nin görkemli açılış töreni, Reşid Behbudov Kültür Merkezi’nde yapıldı. Programlanan Sunumu; Kapadokya Şairler ve Yazarlar Birliği Derneği, Kültür Bakanlığı Halk Şairi, Ürgüp FM radyosu Sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı ve Kapadokya Şiir Şölenleri Organizatörü Ayşe Paslanmazile Azerbaycan’dan Atatürk Merkezi Bölüm Başkanı Ekber Qoşalıyaptılar. Paşayev, alkışlar arasında öz, coşkulu ve doyurucu açış konuşmasını yaptı. Özellikle Azerbaycan’ın Milli Kurtuluş Günü’nü kutladı! Yazıcılar Birliği’den emeği geçenlere şükranlarını iletti. Onu, Paslanmaz’ın özgün, şiirsel ve ilgi çeken konuşması izledi. Katılanlar şiirlerini seslendirdiler. Bolat Ünal’ın özenle yapımını gerçekleştirdiği şiir taçları, Paşayeva ile Zelimhan’a giydirildi.
Ayşe PASLANMAZ’ın özgeçmişi
Nevşehir, 1969 doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini ilinde tamamladı. AÜ Yerel Yönetimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirerek lisans düzeyinde öğretimini tamamladı.
Şair, yazar ve gazeteci kimliğiyle Ürgüp FM Radyosunun sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanıdır. Kültür Bakanlığı Halk Şairi unvanını taşımaktadır.
Kapadokya Şairler ve Yazarlar Birliği Derneği Başkanlığı, İLESAM Nevşehir Temsilciliği, Ürgüp Ticaret ve Sanayi Odası Disiplin Kurulu Başkanlığı, görevlerinin yanı sıra Nevşehir Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesidir.
Uluslararası düzeyde markalaşarak gerçekleşen ‘Kapadokya Şiir Şöleni ve Kültür Sanat Etkinlikleri’nin mimarı olup, 9. Uluslararası Kapadokya Şiir Şöleni’ni Azerbaycan’da başarıyla gerçekleştirdi.
Paslanmaz’ın Kapadokya Şiir Şöleni ve Yaşa Sevdiğim adlı iki kitabı mevcut olup sarı basın kartı sahibidir. Kimi yerel gazetelerde, dergilerde ve antolojilerde yazıları yayımlanmaktadır. Yazılarından ve çalışmalarından aldığı ödülleri bulunmaktadır.
Etkinliğin o görkemli ilk gecesinde Kerkük’lü şair, Kerkük Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Şemsettin Kuzecitarafından Ganire Paşayeva ve Ayşe Paslanmaz’a, “Türk Dünyası ve Irak Türkmen edebiyatına ve medeniyetine verilmiş olan katkılardan dolayı hizmet ödülü’ adıyla ‘Onur plaketi’ sunuldu. Etkinliği izlerken yanımdaki koltukta oturan Bestekâr Sevinc Tofiggızıile tanıştım. Şiir ve sanat üstüne konuştuk. Şiir gibi zarif bir hanımefendi…
Geceye renk katan sanatçılar: -Azerin, -Elza Sayidcahan, -İlham Askeroğlu, -Aybeniz Haşimova (Halk Müziği Sanatçısı), -Nuriye Hüseyinova -Oya Egün (Opera Sanatçısı), -Prof Dr. Gazanfer Paşayeva, -Mübariz Hacıoğlu (Karabağ gazisi), -Şahin Turan, gibi adlardan oluştu. Şiir taçları giydirildi ve ödüller, plaketler verildi. Akşam yemeği de leziz et yemekleri ve zengin çeşitleriyle Turan Restaurant’ta yenildi. Dinlenmek için otele dönüldü.
Kardeşlik, dostluk, sevgi işte budur güç kuvvet
Türk dünyası gururlu onda bütün asalet
Azerbaycan Türkiye iki devlet bir millet
Hep seninle olsam da özlemle yaşıyorum
Azerbaycan’ım seni kalbimdez taşıyorum.
Ayşe PASLANMAZ
16 Haziran 2014 Pazartesi
Kahvaltı sonrası topluca hareketle Fahri Hıyaban Devlet Mezarlığında Umum Milli Lider Haydar Aliyev’in mezarını, ‘Şehitler Hıyabanı’ mezarlığını, ‘Bakû Türk Şehitliği’ni, ‘Kurşunlanmış Heykelleri’ ve ‘Ana Çığlığı Abidesi’ni gördük. Bakû’yü işgal eden Ermeni ve Ruslara karşı 1918 yılında İstanbul’dan gönderilen Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu ile Karabağ şehitlerinin yattığı şehitliği ziyaret ettik. Görüntüler alındı. Hocali Soykırımını tüm dünyaya duyuran ve bu esnada şehit edilen Cengiz Mustafayev’in kabri ziyaretle tüm şehitlerin mezarlarına kırmızı karanfil bırakıldı.
İçerişehir’de (Kaleiçi), Kervansaray görüldü, Şirvanlar Saray Kompleksinin ve S.Y. Baküvi’nin Türbesi ziyaret edildi. Dinlenme ve çay molası sonrasında kent turu yapıldı.
Ünlü şair Samed Vurgun’un şimdilerde rahatsızlığı olan oğlu eski milletvekili Vâkıf Samedoğlu, evinde ziyaret edildi. Hal, hatır sorma, geçmiş olsun dilekleri ve söyleşi sürdü. Samedoğlu, Nazım Hikmet’in babasını ziyarete geldiğini ve ünlü şairin karşısında heyecanlandığı için şiir okuyamadığının anekdotunu (hikâyecik) aktardı. Hayat yoldaşı olduğunu belirten hanımefendi, özenle yaptığı nefis yiyeceklerinden ikramda bulundu. Karşılıklı kitap imzalama sürdü. ‘Ben Buradayım Tanrım’ adlı şiir kitabından edindim. Tatlı bir merhabayla ayrıldık!
***
Anar’ın ‘Kerem Gibi’ adlı kitabından (s. 49–50) ilgili bir bölüm: “1957 yılında Nazım Hikmet Bakû’ye gelirken, Semed Vurgun rahmete gideli bir yıldan fazla olmuştu ama şair her yerde ondan bahsedildiğini duyuyordu. ‘Halkın Malı Olan Sanat’ makalesinde bu konuda şöyle yazıyor: “Burada ben nereye gittimse Semed’e rastladım. Her şehirde, her köyde, her mektepte, her Kulüpte, petrol sondajlarının yanında, pamuk tarlalarında, her evde Semed ile yüz yüze geldim. Her sofrada kadehimi onun kadehi ile tokuşturdum. Her narı, her üzüm salkımını Semed ile bölüştüm. Halkla görüşmelerimde Sül?yman Rüstem’le, M?hdi Hüs?yn’le, Resul Rıza ile birlikte Semed de bana, o akıllı, hem de çok akıllı, çok aydınlık biraz da masum gözleri ile gülümsedi…”
“Azerbaycan Medeniyeti Hakkında Düşünceler” adlı makalesinde de Semed Vurgun’u hatırlar: “Bana öyle geliyor ki Azerbaycan’da Semed Vurgun’un adını işitmemiş, Semed’in şiirini okumamış, onun şiirlerini dinlememiş bir insan bulmak mümkün değil. Semed nasıl da mutludur.” Bakü’ye ikinci gelişinde Nazım Semed Vurgun’un ?vini ziyaret ?tmiş (? zaman daha müz? değildi) onun oğlu, çok istidatlı bir yazar olan Yusuf Semed?ğlu’nun düğününe de iştirak etmişti. İşte ona yazdığı şiir:
Nihayet şehrine gelebildim,
Ama geç kaldım Semed,
Görüşemedik,
Bir ölüm boyu geç kaldım
Teypteki sesini
Dinlemek istemedim Semed,
Ölülerin, büsbütün ölmeden
Resimlerine bakamam.
Ama gün gelecek,
Seni de senden büsbütün ayıracağım Semed.
Saygılı hatıralar dünyasına gireceksin,
Kabrine çiçek de koyabileceğim gözüm yaşarmadan,
Sonra gün gelecek senin başından geçen iş,
Benim de başımdan geçecek, Semed…
(1957. 25 Şubat Bakü)
***
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Halk YazıcısıANAR’ıziyaret ettik. İçten ve sevgiyle karşılandık. Makamında söyleştik. Karşılıklı kitap imzaladık ve anı fotoğrafları çektirdik. Anar'ın saygın kişiliği gözlerden kaçmadı. İki ülke arasında dil birliğini sağlamak için Türkiye’de kullanılan 29 harfin Azerbaycan’da da kullanılması amaçlı girişiminiz oldu mu? Soruma ek olarak Türkiye’de kullanılan soyadlarının Azerbaycan’da da kullanılması amaçlı çalışmalar var mı? Şeklinde sorumu yöneltmeme karşılık olarak: ‘Evet girişimimiz oldu. Ne ki sonuç alamadık!’ yanıtını verdiler!
Üstat Anar’ın ‘Nazım Hikmet Kerem Gibi’ adlı kitabında belirttiğine göre: “Nazım Hikmet’i ilk kez 1957 yılında, Bakû’ de üniversitede gördüm. Daha sonra kendi evimizde, (Babam Resul Rıza’nın evinde) Cefer Cabbarlı’nın mezarı başında ve bu drama yazarının şimdi müze olan evinde… Nazın Hikmet, 1957 yılından sonra da Bakû’ye her gelişinde bizde misafir olurdu. Bizim Moskova’ya yolumuz düştüğünde ise ya Nazım’ın Moskovada’ki evinde ya da bağ evinde mutlaka görüşürdük. Bazen de Nazım Hikmet, Ekber Babayev ile birlikte bizim kaldığımız otele, odamıza gelirdi. Ben, 1962 yılında, Moskova’da Ali Senari Kursları’nda okurken, ara sıra Nazım Hikmet’e telefon ederdim. Onunla birçok kez de telefonla görüşmüştük. Son telefon görüşmemiz, onun ölümünden birkaç gün önceydi!”
Yine aynı kitabın 12.-13. sayfalarında Anar’ın notlarından aktaralım: “ ‘Türk dünyası’ ifadesine, eminim bazı solcular biraz ürkerek, şüphe ve endişeyle yaklaşacaklardır. Bazı sağcılar ise Nazım’ı bu dünyaya sığdırmak bile istemezler. Abesle iştigal etmektir bunlar. Dede Korkut’suz, Yunus Emre’siz, Nevai’siz, Fuzuli’siz bir Türk dünyası olamayacağı gibi Nazım Hikmet’siz bir Türk dünyası da olamaz.
O Nazım Hikmet’tir ki, 1914 yılında, daha bir çocukken şu mısraları yazmış:
‘Yine büyük Türk adı
Dağlar, taşlar aşacak
Yine Türk’ün bayrağı
Kaleleri yıkacak
Yine Türk’ün gemisi
Denizleri aşacak
Yine Türk’ün sanatı
Avrupa’ya taşacak
Yine Türk’ün sinesi
Vatan aşkıyla dolacak
İşte bundan emin ol
Emin ol ki, olacak
Yine Türk’ün tarihi
Yıldızlı sayfalar yazacak.’
Kırk beş yıl sonra ise şöyle demişti:
‘Memleketimi seviyorum:
Çınarlarında kolan vurdum,
Hapishanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim: Bedreddin, Sinan,
Yunus Emre ve Sakarya,
Kurşun kubbeler ve fabrika bacaları…
Hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır.
Çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım,
Yarı aç, yarı tok,
Yarı esir…’
‘Nazım Hikmet, Atatürk’ün önderliğindeki Kurtuluş Savaşı’nı, Türk edebiyatının en değerli eserlerinden birinde: “Kuvva-i Milliye Destanı”nda terennüm etmişti. İsmet Paşa: “Nazım, bu eseriyle Kurtuluş Savaşını bir kez daha kazandı.” demiş. O zamanlar hapiste yatan Nazım, Paşa’ya şu cevabı göndermiş: “Paşa dua etsin ki, savaşı kazandı. Yoksa o da şimdi burada, benim yanımda olurdu…’
Nazım Hikmet, memleketine ve halkına duyduğu karşılıksız sevgisini yalnız şiirlerinde, yazılarında değil dostlarına gönderdiği, onlardan başka kimsenin okuyamayacağı en mahrem mektuplarında da ifade ediyordu Va-Nu’ya yazdığı mektuplardan birinde şöyle diyor:
‘Dünyanın en güzel halklarından biri olan Türk halkının ve dünyanın en güzel dillerinden biri, belki de birincisi olan Türk dilinin, yabancı memleketlerde tanınmasına vesile olabilmek ömrümün en büyük sevinci ve şerefidir. Yaşasın büyük ve ölmez ve uğrunda hapislerde yatmaya değer Türk halkı!”
Bu tümceleri okuduktan sonra -okurlarımın hoşgörüsüne sığınarak- Uygun bir şiirimi buraya aktarmayı düşündüm:
Güzel Türkçem
Güzel Türkçem, tatlı dilim
Ağız tadı, bal şekerim.
Düşüncemdir ilmek ilmek
Ak kâğıtta sergilemek.
Anadilim, sıcaklığım
Sesim, özüm, yüz aklığım.
Kırda çiçek, kitapta söz
Petek petek damlayan öz.
Salkım salkım üzüm bağım
Elmam, ayvam, şirin narım.
Şiir şiir kitaplığım
Simge simge al bayrağım.
Güzel Türkçem sevincimsin
Hem gündüzüm, hem gecemsin.
Muhsin DURUCAN
Azerbaycan, Nâzım Hikmet’in ilk şiir kitabı Güneşi İçenlerin Türküsü’nün basıldığı, Sovyetler Birliği’ne gittikten sonra yaşamak istediği, hatta ülkesinden umudu kestiğinde ölünce gömülmek istediği ülkedir.
Nazım Hikmet'in kendi sesinden ‘Memleketim’ ve ‘Ceviz ağacı’ şiirleri, Azerbaycan Devlet Radyo ve Televizyon'unda söylemiş ve orada kayıta alınmıştır. Ayrıca Nazım Hikmet, Azerbaycan dilini övmüş ve hangi şiir olursa olsun, Azerbaycan diline çevrildiğinde daha güzel seslendiğini söylemiştir.
Yaşadığı yıllarda Nazım Hikmet ile tanışma ve görüşme fırsatı bulup günümüzde yaşayan ender düşünce ve edebiyat adamlarından biri olan Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar,bizzat kendisine ait ya da birinci elden edindiği tanıklarla zenginleştirdiği "Kerem Gibi" adlı kitabında; Nazım'ın şiir ve edebiyat anlayışına olduğu kadar, Sovyetlerdeki macerasına ve kişiliğine de ışık tutmaktadır.
"Kerem Gibi", zengin Nazım edebiyatına önemli bir katkıdan ibaret olmayıp, "özgün" yanlarıyla öne çıkan bir çalışma niteliği taşıyor. Nazım hakkında yazıları Anar, kendi duyarlı terazisinde eleştirel bir gözle ama nazik bir üslupla irdelemeyi ihmal etmez. Anar, öz yurdunda hakkında birbirine tamamen zıt yaklaşımlar sergilenen Nazım’ı araştırarak enine boyuna anlatmayı başarır.
Söz konusu kitap’ta şiirleri olan ve adları geçen Azerbaycan şairleri şunlar: Mikayıl Refili(1905–1958), Eli Nazım (1906–1941), Semed Vurgun(1906–1956), Süleyman Rüstem(1906–1989), Resul Rıza (1910–1981), Mirvarid Dilbazi (1912–2001), Nigar Refibeyli (1913–1981), Bahtiyar Vahapzâde (1925–2009), Kabil (1926, Halil Rıza Ulutürk (1923–1994), Memmed Araz (1933), Fikret Sadık (1930), Fikret Koca(1935), Vagif Semedoğlu (1939), Tofik Melikli (1942), Nusret Kesemenli (1946), Sabir Rüstemhanlı (1946), Ramiz Rövşen(1946),
***
Azerbaycan'da sanatçılar ve yazarlar değer görmekteler. Yazarlar Birliği'nin varlığı yüzyıla yaklaşmaktadır. Devlet desteği olması sevindirici! Ne ki, her ülkede olduğu gibi burada da kitap okumaya ilginin azaldığı söz konusudur.
Edindiklerime göre; Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Azerbaycan, yeni oluşuma uyum sağlayan ülkelerin başında gelmektedir. Kentlerin temizliği yanı sıra insanların özenli, zarif ve temiz giyimleri gözleri dinlendirmektedir. Özellikle büyük kentlerde bayanların şıklığı ve zarifliği bir ayrı dikkat çekmektedir.
Bakû Mangal Restaurant'ta (Eski Azerbaycan’da) öğle yemeği sonrasında 9. Kapadokya Şiir Şöleni katılımcılarının onuruna Türkiye Cumhuriyeti Bakû Büyükelçiliğince akşam yemeği verildi. Şiir ağırlıklı Edebiyat ve Sanat Gecesi, Bakû Park Inn Otel’de gerçekleşti. Gecenin sunumu, Ayşe Paslanmaztarafından yapıldı.
Türkiye'nin Bakû Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Müşaviri Seyid Ahmet Arslantarafından etkinliğin açış konuşması gerçekleştirildi. Gecede Paşayeva’nın ‘Ganire Paşayeva ile Adım Adım Türk Dünyası’ kitabıyla Ayşe Paslanmaz’ın ‘Yaşa Sevdiğim’ kitaplarının tanıtımları yapıldı ve imzalanarak davetlilere sunuldu. Davetliler de kitaplarından imzalayıp verdiler.
Bu arada kendisine kitabımdan imzaladığım Dost Habib Misirov, Âşık Şemşir’in ‘Dede Öyküleri’ adlı iki ciltlik hacimli kitabındın elime tutuşturdu! Sayın Ganire Paşayeva’nın o günlerde adıma imzalama inceliği göstererek verdiği kıymetli yapıtları ‘Hesap Vakti’ ile ‘Senden Sonra’sı adlı kıymetli yapıtları, okunduktan sonra kitaplığımda yerini alacaktır. El emeği göz nuru ve yürek akışlı bu güzel eserler, okunup değerlendirilmeyi beklemekteler. Armağan edilen üç tane de CD var. Bunlardan Oya Ergün’ün seslendirdiği eserlerini derin duygu ekseninde dinlediğim oluyor. Hele hele ‘Bir Sen Bir İstanbul’ ile ‘Niye yalnızsın’ eserlerinin sözleri, yürekten yazılmış derin anlam yansıtan dizeler… Hani ‘damardan’ denir ya, işte öyle bir şey!
Türkiye Bakû Büyükelçisi Alper Coşkun’un kendine mahsus nedenle katılamayıp selamlarını gönderdiği Park İnn Oteldeki yemekli etkinlikte Elçilik Kültür ve Tanıtım Müşavirimiz Seyid Ahmet Arslan, konuklarlaın her biriyle ilgilendi ve içten davranış gösterdi! Kendisine sayfı ve sevgiler gönderiyorum.
Gecede sahne alan adlar: Mehmet Aslan, Flora Halilzade, Şebnem Tovuzlu, İlham Askeroğlu, Servaz Hüseyinoğlu, Elhan Zal, Alemdar Cabbarlı, Selçuk Düzgün, Seher Ahmed… Ayrıca Kapadokya şairleri olarak şiir okuduk. Zamanın iyi kullanılmayıp uzaması, izleyenlerin dağılmasına neden oldu.
Dr. Ganire PAŞAYEVA
Milletin gönlündesin
Dostun sıcak elisin
Hoşgörünün dilisin
Ganire PAŞAYEVA...
Dr. Nedim UÇAR
17 Haziran 2014 Salı
Bakû’den Gence’ye hareket… Nasıl ki yurdumuzun kimi yerinde Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal ATATÜRK’ün anıtı ve görüntüleri varsa, Azerbaycan’da Haydar Aliyev’in görüntüleri var. Upuzun vadide Kenan Dosteli’nin sürücülüğünü yaptığı minibüs tipi araçla ilerliyoruz. Favoritti sesli İlham Askeroğlu, neşemize neşe kattı! Türkü, şarkı ve fıkrasıyla kendisini izletti. 12 gol yiyen Azerbaycan futbol takımına Haydar Aliyev’in, 'kaleci götürmediniz mi?' Sorulu fıkrası, düşündürdü ve güldürdü! 130 km’lik kırsal alan sonrasında ulaştığımız yeşil ve ağaçlı alan gözlerimizi ve gönlümüzü dinlendirdi!
Yolda aracımız durduruldu. Âşık Şemşir Medeniyet Ocağı Sosyal Birliği’nden Âşık Dede Şemşir oğlu Kanber Şemşiroğlu (Kurbanov) beraberinde yöre valisi ve ekibi arabamızı karşıladılar. Kurbanov, içeri girdi ve hoş geldiniz, dedi. Oradan hareketle Gence’ye girdik. Gence, şiir güzelliğinde şipşirin bir kent! Öğle yemeğini Büyük Elçiliğimizin düzenleme yaptığı VEGO Hotel’de birlikte yedik. Soframıza leziz mi leziz et yemekleri geldi! Damağımıza hoş gelen ve sofralarında bol tükettiğimiz yeşilterxunyine bardak bardak içildi. Kanber Şemşiroğlu, isteyenlere kitaplarını imzaladı. Elbette ki kitap isteyene imzalanır, gerçeğinden devinimle ‘Hala vurur yüreğim’ adlı şiir kitabını adıma imzaladı. Ben de Haykırışadlı yapıtımdan imzalayıp sundum.
Âşık Şimşir’in heykelini ziyaretle çelenk ve gül koyduk. Ünlü şair Nizami Gencevi ve ünlü kahraman Cevethan’ın kabrini ziyaret ettikten sonra Kelbecer Medeniyet Sarayında düzenlenecek izlenceye katılmak amaçlı görkemli salonda yerlerimizi aldık.
Sunumu Türkiye’den Ayşe Paslanmazve Azerbaycan’dan Haydar Aliyev Sarayı Direktörü Akif Bayramov gerçekleştirdi. Kanber muallim, Âşık Şemsir Medeniyet Ocağı ve Kelbecer Milletvekili ve Şair Cavit Şemşiroğlu, Kelbecer İlçe Kaymakamı, Kelbecer Bölge İcra Başkanı Akil Mammadov etkinlikte hazır bulundular. Şiirler okundu, âşıklar dinlendi. Âşık Şemşir’in oğlu Kamber Şemsiroğlu, anlam öneme uygun özgün bir konuşma yaptı. Halk ilgiyle izledi! Gece onurumuza Kamber Şemsiroğlu tarafından has bahçede yemek verildi. Terx unadlı yeşil içeceğin lezzeti damağımızı okşadı! Yemeklerde hep ondan içtik. Veda sonrası Ganire Paşayev’in seçim bölgesi Tovuz’a hareket ettik. Gecenin geç saatleri olduğundan Tovuz’da ayrılan oteldeki odalarımızı girerek uykuya daldık.
Dil
Kuşu dili dâhil
Hiç bir dil,
Ana dilim kadar
Güzel değil...
Muhsin DURUCAN
18 Haziran 2014 Çarşamba
Kahvaltı sonrası Ermenistan ile sınır olan Tovuz Bölgesinde ‘N’ sayılı Askeri Birliğe geldik. Hazırlanan programa göre askerler karşında şiirlerimizi okuduk. Sunumu Ayşe Paslanmaz gerçekleştirdi. Başarılı oldu ve beğeni topladı!
Asker giysilerimizle birlikteki askerlerimize gönül gücü (moral) vermeye çaba gösterdik. Türkiye Azerbaycan bayraklarıyla danslar yaptık. Kardeşliğimizi, coşkuyla yaşadık. ‘İki devlet bir millet’söylemini perçinlemeye çalıştık! Dostluğumuz güçlendi. Coşkulu saatler geçirdik.
Azerbaycan Milli Marşını yazan Ahmet Cevat tarafından yazılan Şark âleminde ilk opera bestecisi Üzeyir Hacıbeyli tarafından bestelenen ‘Çırpınırdı Karadeniz’, Azerbaycanlı devlet sanatçısı İlham Askeroğlu ve katılanlarca birlikte okundu.
Ayşe Paslanmaz tarafından, Tovuz Bölgesi Valisi Tofiq Zeynalov’a Azerbaycan-Türkiye İlişkilerinin inkişafına katkılarından dolayı ‘Onur Plaketi’ ve ‘Onur Belgesi’ takdim edildi. Birlik Komutanı Albay Mais Berhudarov, ilgi gösterdi ve ikramda bulundu. Kapadokya Şiir Şöleni katılımcılarına birer takım asker giysisi armağan edildi ve giydirildi. Bu yolla asker elbisesi de sahibi olduk. Askerlerle armağanlaşma oldu, yiyecek içecek ikramında bulundular. Vedalaştık!
Gence Havaalanından Bakû Havaalanına hareket… Bir saat sonra Bakû Hava limanı... VIP salonunda ağırlanma, güzel güzel gülen yüzlü Saide’nien getirdiği çaylar, söyleşi ve vedalaşma… Sayın Paşayeva tarafından uçağın kapısına dek uğurlandık! Uçak yolculuğu süresince belleğimden Azerbaycan günlerimiz bir bir geçti. Doğrusu üst kademede ağırlandık! Elbette temsil etmek de önemlidir! Gece geç saatlerde İstanbul’a indik.(Düşmedik!)
Ülkesini canı gibi seven, /Özverili, dakik ve çalışkan/Dört dörtlük donanımlı, / Konuksever insan… /Üstelik şiirin ta kendisi…/ Denebilecek kadar güzel, /Özellikleri saymakla bitmez/ Üretken şair ve yazar… Fransa'nın Jeane Dark'ı, / Türkiye'nın Sıdıka Avar'ı,/ Azerbaycan'ın Ganire'si var. Azerbaycan Milletvekili Sayın Dr. Ganire Paşayeva’ya saygı ve sevgilerimle yüklü teşekkürlerimi sunuyorum.
Azerbaycan’ı görme fırsatıyla organizasyonu yaparak mutlu olmamızı sağlayan ve ufkumuzu genişleten güzel insan, Kapadokya Şairler ve Yazarlar Birliği Derneği Başkanı, Kültür Bakanlığı Halk Şairi, Ürgüp FM Radyosu Sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı, Kapadokya Şiir Şölenleri Organizatörü Ayşe Paslanmaz’a sevgilerimi sunuyor ve esenlikte olmasını diliyorum.
Gösterdiği ilgi ve yakınlık nedeniyle Türkiye'nin Bakû Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Müşaviri Seyid Ahmet Arslan’a teşekkür ediyorum.
Kaldığımız dört günlük sürede rehberliğimizi en iyi şekilde yapan, esprileriyle gönüllerde yer edinen İsmailov Vüsal Hakimoğlu’na, Tagıyeva Firuze’ye, Mehin Tagiyeva'ya ve Lider Tv Yapımcı ve sunucusu Nurane Ahundova’ya gönül postamla teşekkürlerimizi iletiyorum.
Karabağ’dan Türk Dünyasına gönül köprüsü kurulmasının çabası gösterildi. Özlenen özgürlüğün gerçekleşmesini diliyorum.
Karabağ’dan Türk Dünyasına gönül köprüsü, elbette şiirsiz noktalanmaz. Hem de kitabıma ad olan şiirimle yazımı noktalıyorum:
BİR SEVDADIR AZERBAYCAN
Akrostiş
Bir güzel sevdadır can Azerbaycan,
İçimdeki sevgi, damarımda kan.
Rastladığım oldu sevecen dosta,
Selamın getirir o ilden posta.
El ele sevgiyle sazımız olsun,
Vatan sevgisinde yazımız olsun.
Dilimiz bir, dinimiz bir, bir millet,
Artar da azalmaz beslenen niyet.
Dağlardan vadiye duygular yürür,
Isındığım cana saygılar büyür.
Rahatlarsa insan sarılır kollar,
Anadolu kat kat sevgisin yollar.
Zorluklar hep kardeşliğe sürükler,
El ele, gönüldeş şimdi tüm Türkler.
Rengârenk Oğuzlar, Selçuklu iz iz,
Bakü, Gence, Tovuz, Nahçıvan, Tebriz.
Aşkım Azerbaycan, nasıl anlatsam
Yol geçirip Karabağ’a el atsam.
Can yurdum uzanmış Hazar’da koya,
Anayurda sarılsam doya doya.
Ne içten sevdadır yâr Azerbaycan!
Seni candan sever Muhsin DURUCAN
*
NOT:
Aşağıda slayt olarak fotoğrafları görebilirsiniz.