- Kategori
- Teknoloji
Aziz Yıldırım ve İbrahim Akın'ın telefonunu kim dinledi?
Türkiye bir süredir polisin yaptığı şike takibi ve akabinde gelen ifadelerle çalkalanıyor. Telefon konuşması, fotoğraf çekimi ve ortam dinlemeleri sonucuna oluşmuş deliller ortalıkta herkesin kullanımına sunuldu. Gelin sizlerle birlikte bu telefon dinlemelerinin teknik olarak nasıl yapıldığını hatırlayalım.
Bundan yıllar önce GSM şirketleri ilk kurulduğunda telefon dinlemeleri, ilgili mahkemelerden alınmış kararlar kapsamında görevli savcıların GSM şirketlerine gitmesi ve orada görevli olmayan kimsenin giremediği özel odalarda telefonları dinlemesiyle yapılıyordu. Devletimiz bunun doğru bir yöntem olmadığına karar vererek bu iş için devletin içinde ayrı bir birim kurdu. Ve bunu GSM şirketlerinin içinden dışarı çıkardı. Çünkü GSM şirketlerinde çalışanların kimin ne zaman ve nasıl dinlendiğini bilmiyor olması gerekiyordu. Nitekim şu anda hiçbir GSM şirketi, hiçbir teknolojiyle kimin dinlendiğini bilemez.
Bu birim Ankara’da bir bina satın aldı. Bu binanın altından geçen kablolar, Türkiye’nin mevcut tüm konuşmaları ve mesajlaşma sistemlerini taşıyor. Tabii ki altından geçip gitmiyor bu kablolar... Devletin kurumuna giren kablolardan geçen tüm bilgiler, sadece mahkemenin görevlendirdiği kişiler tarafından, izin alınan süre içinde ve izin alınan kapsamda dinleniyor. Örneğin siz bir uyuşturucu kaçakçısını yakalamak için dinleme yapıyorsanız onun uyuşturucu ile ilgili işlerini ortaya dökecek dinlemeler yapıyorsunuz. Karısını aldatıyorsa ve bu uyuşturucu işiyle ilgili değilse eldeki verilerin kanunen silinmesi ve unutulması gerekiyor.
Şike skandalı için cep telefonları dinlemeye alınmış. Anlaşılan o ki mahkemeden bu konuda oldukça geniş kapsamlı bir dinleme izni alınmış. (Ki buna dinleme değil teknik takip diyoruz) Mümkün olan en büyük ketumluk içinde dinlemeler delillere dönüştürülüp hukukun ilgili birimleriyle paylaşıldı ve süreç başlatıldı.
Ne var ki yukarıda, halkın özgürlüğü ve kişisel haklarının korunması altında atılan tüm adımlar, alınan tüm önlemler çöpe gitti.
Hemen nasıl olduğuna birlikte bakalım: Emniyet içindeki bir takım insanlar, ne zaman şike skandalı konusunda kafalarda şüpheler oluşmaya başlasa, ne zaman Aziz Yıldırım ya da İbrahim Akın ya da Serdal Adalı konuşmaya başlasa “ya öyle mi diyorsunuz peki buna ne diyeceksiniz” minvalinde aslında kapalı kapılar ardında kalması gereken tüm bilgileri gazetelere servis ederek tüm Türkiye ile paylaştı.
Bu ne demek biliyor musunuz? Anayasal bir suç işlendi. Zira İbrahim Akın’ın telefonunu şu anda tüm Türkiye dinledi. Aziz Yıldırım’ın telefonunu tüm Türkiye dinledi. Serdal Adalı’nın telefonunu tüm Türkiye dinledi. Eğer bu ismi geçenlerden birinin ya da herhangi bir vatandaşın telefonunu Turkcell, Vodafone, Avea ya da Türk Telekom’dan biri dinlemiş olsaydı neler olurdu biliyor musunuz? Bu işin içindeki insanlar onlarca yıl hapis yatar ve şirketlerin Türkiye içinde ses taşıma işi yapmak için devletten birkaç milyar dolara aldığı lisanslar iptal edilir ve 15 milyar dolarlık şirketler bir anda çöp olurdu.
Bugün ilgili emniyet veya hukuk departmanındaki insanlar, Türkiye’de benzeri görülmemiş bir kişisel PR çalışması yaptı ve bunu da kişisel hak ve özgürlükleri çöpe atmak pahasına gerçekleştirdi. Ben eminim ki soruşturmanın popülaritesi düştükçe gazetelere basın bülteni tadında telefon konuşması servisi yapılması sürecek.
İbrahim Akın, Aziz Yıldırım ve Serdal Adalı suçlu bulunabilir. Mahkeme onları suçsuz da bulabilir. Ama şu anda soruşturmada kesin olan tek şey, onların vatandaşlık ve insan haklarının hiçe sayılması... İkinci kesin olan şey ise bunu yapanın, daha önceki örneklerde gördüğümüz gibi asla ortaya çıkarılmayacağı... Bizi koruyanlardan bizi kim koruyacak bu belli değil. Onların lisansını kim iptal edecek bu belli değil.