Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '08

 
Kategori
Babalar Günü
 

Babalar günün kutlu olsun babam.

Babalar günün kutlu olsun babam.
 

kaybettiğim ama beni terketmediklerini bildiğim iki meleğim...


Babalar Günün kutlu olsun Babam… (özel)

Seni özlüyorum baba… zaman zaman keşke şu anda burada olsan da biraz konuşsam diye aklımdan geçiyor. Son yıllarında iyice yaşlanmıştın. Bazen sakal traşını yaptığım olurdu. Sevinirdin. Mutlu olurdun.

Bize hep “bir lokma bir hırka”yı öğütledin. Belki de “yorganımızın boyundan” sızlanmayalım diye önlem alıyordun. Olanaklarımız kısıtlı olmasına rağmen hayır dediğin hiçbir şey olmamıştı. Ben de pek bir şey istediğimi hatırlamıyorum.

Çocukluğumda memleketi, Selanik’i anlatırdın hiç durmadan. Görmediğim halde görmüş gibi olurdum. Gece yatmadan önce anlattığın masallar bitmek bilmezdi. Hepsi cinler periler, vampirler üstüne… tam Transilvanya kültürünü yansıtırdı. Belki hep aynı şeylerdi ama ben de dinlemekten ve korkmaktan bıkmadığım için, her gece “hadi bi da anlat, soona nolmuş” der dururdum.

Anlattıklarını çoğu padişahlık dönemi ve Balkan harpleriyle ilgiliydi. Yaptığın iki evliğinde harp koşullarında çocukların dâhil ölümlerle sonuçlandığın, yokluğun, açlığın, vebanın, tifüsün, komitacıların, savaşların ve Rum ve Bulgar’ın ne kadar gaddar ve zalim olduğunu senden öğrendim.

Sık sık “havadis”leri okuttururdun.. Okul karneme hep aynı kolay imzayı atmandan fark ettim ki “okuma yazman” da sorunluydu. Hâlbuki Arapça Kur’an okuman nedeniyle, Türkçeyi de bildiğini düşünürdüm. Daha sonraları anladım ki can pazarının yaşandığı Balkanlarda okulu kim kaybetmiş ki… Ama ilkokul öğretmenimle senin aranda şaşkına dönerdim, Abdülhamit Hanın “kızıl sultan” olup olmadığı konusunda. Sen, azarlayarak, yaşadıklarını, öğretmen ise kızarak, kendisine öğretilenleri öğretmeye çalışırdınız.

Bazen rüyamda görüyorum. Herhalde öyle görmek istediğim için mi nedendir bilmem, yaşlı halini değil de çocukluğumdaki “genç” halini görüyorum. Hoş o zaman da yetmişine yakındın ama dimdiktin. Çekindiğini hatırlarım birçok insanın “Hasan Bey” imajından.

Amcamın sıla hasretiyle devamlı içtiğini ve “yapma bre Abdullah” diye teselliyle karışık kızdığında, “dayanamıyorum bre aga bey” diyerek ağladığını hatırlarım. Bir gün amcam yanarak öldüğünde çok korkmuştum. Sen ondan büyüktün. Biz çok küçüktük. Annemse çaresiz... Ne yapardık... Geceleri kalkarak yatağımdan gizlice yanına gelirdim, sokulmak bahanesiyle, nefes alıp almadığını kontrol etmek için…

Başındaki “berenin” ya da “fötrünün” altında sağ kulağına bir gül iliştirirdin. Ve güzel “kokuyu” çok severdin. Hayvanlara karşı çok merhametliydin ve sık sık “hayvanları sevmeyen insanları da sevmez” derdin. Ve onlarla insanmış gibi konuşurdun… ve “hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa” diyerek her fırsatta yaşam dersi vermeyi de ihmal etmezdin

Belki bu yüzdendir çiçekleri ve hayvanları çok sevmem ve güzel kokuya dayanamam… belgesellere tutkunluğum ve diyaloga olan inancım…

Bir gün, dere kenarındaki çayırların üstünde namaz kılarken arkandan gizlice gelerek korkutmuştum seni. Hani arkadaşındım… bana “kuzum” derdin ya… boş bulunmuştun… Can havliyle… ilk ve son tokadındı…

Nasihatlerinde verdiğin örneklerin çoğunun müstehcen içerikli olduğunu büyüyünce öğrendim. Rumca küfürlerden ise hiç biri kalmadı aklımda.

Çok serttin, annemle yaş farkından ve belki de üçüncü eşin olmasından dolayı çok iyi geçindiğinizi söyleyemem. O da seferberlik yıllarında öksüz kalmış… küçük bir şehit çocuğu… O da okuma yazma bilmezdi… Okul ne ki…sağ kalabilmek mucizeymiş.

Belki alim değildiniz ama arif olduğunuzu ben biliyorum… İnsan hakkını, Allah korkusunu, ahiret inancını, doğa sevgisini, vefayı, saygıyı, sevgiyi sizlerden öğrendim… İkinizin ortak yanı hiçbir zaman Atatürk’e toz kondurmamanız ve bizi bu sevgiyle büyütmenizdi. O’nun kıymetini, ancak “o” günleri yaşayanların bilebileceğini söyler ve O’na dua ederdiniz. Mekânı cennet olsun diye…

Sonra sen rahmetli oldun. Zaman zaman annem, “oğlum Ahmet bu gece rüyamda babanı gördüm, yine Atatürk gibi örflü örflü bakıyordu”, ya da yorulmuş... yatağına beyaz mermer gibi uzanmıştı...” diyerek rüyalarını ve özlemini paylaşırdı.

Bazıları belki kızar babalar gününe… babasızların ne yapacağını düşünerek… İnanırım ki onlarında baba dedikleri, baba yerine koydukları birileri vardır. İyi ki böyle özel bir gün var... Bak ben de bu sayede, döktüm satırlara her gün konuştuklarımı seninle. Işıklar içinde yat. Mekânın cennet olsun… Bizi izlediğini, hep yanımda olduğunu biliyorum…

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..