Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '08

 
Kategori
Babalar Günü
 

Babalar günü kutlu olsun (genel)

Babalar günü kutlu olsun (genel)
 

Huzur duyuyoruz, hep izlediğini ve yol gösterdiğini bilerek...


Bizi var ettiler. Sebebimiz oldular. Bize sorulsaydı, seçeneğimiz olsaydı, yine kendilerini tercih ederdik... Tipimde, duygumda, şeklimde, düşüncemde, dünya görüşümde ve beni ben yapan her şeyde ondan izler var. Elbet ben de bir şeyler ekledim…

Yazık ki onların da “son kullanım tarihleri” var. (sağ olanların her ne kadar üretim tarihinin yanındaki bu kısım boş bırakılmış olsa da…).

İyi tarafları, “kullanım kurallarının” olmaması... Her koşulda çalışırlar. Kırılmazlar, bozulmazlar, aşınmazlar… küçük hasarlar alsalar da duyurmazlar, sözünü bile etmezler, (dokuz canlıdırlar ya… geriye daha sekiz tane var).. her şeyin “güllük gülistanlık” olduğuna dair şüphe uyandırmazlar. Ve güçleri yeterse asla yarı yolda bırakmazlar. Ben bıktım oynamıyorum dedikleri görülmemiştir.

Tek zayıf yönleri, her halde kurdukları “küçük kırallığın” (aile) getirdiği alışkanlıktan olsa gerek, yalnız yaşayamazlar. Böylesi bir durumda bir boşluğa düşerler, ne yapacaklarını bilemezler. Programlanmalarına bu durum işlenmemiştir.

Aslında onlar da sıradan insan iken, aile kurulunca bir anda sınıf atlarlar. Yeni durumun yüklediği sorumlulukla artık; en akıllı, en güçlü, en zengin, en yakışıklı, en koruyucu, en şefkatli gibi özellikleri taşıyan bütün “en”lerin sahibidirler.

Aslında olay öyle değildir ama öyle görüldükleri, öyle yakıştırıldıkları için bu yeni “görev”i de mutlulukla, cesaretle, sorumlulukla üstlenirler. Doğal olarak da yeni durumun tüm yükünü de taşıyarak.

Önce her şey “babam öyle diyooo” ile başlar. Bunun üzerine zevkle atlayan sazandan farksızdırlar. Zamanla öyle havaya girerler ki “ben bu evin babasıyım, ben ne dersem o olur” modundadırlar. Bu yeni durum çevreyi rahatsız etmeye başladığında, yuvadakinin büyümeye başladığının ilk işaretlerini alırlar. Yeni durumda dengeler, kurdukları küçük “kırallığın” korunmasıyla “karizmayı çizdirmemek” ikilemindeki bocalama arasında kurulmaya çalışılır.

Yuvada palazlanan “kız” ise, şanslıdırlar. Anneye karşı sağlam bir müttefik kazanılmıştır. “Erkek” ise, anne ile kurulacak “dayanışma sendikasına” karşı pek fazla şansı yoktur.. En iyi yol “değneği” biraz kenara bırakmak, hatta hiç yanına bile yaklaşmamaktır. Ara sıra kendilerine gösterilen “sevgilerin arka planını” da hiç sorgulamamakta yarar vardır. Hatta en büyük zevkleri “buna inanmaktır”.

Beklentileri kendileri için değildir, kazanımları da. Gerçekte onlar da diğerleri gibi başarılı olmaktan son derece hoşlanırlar, bundan gurur duyarlar ve bunu ilk paylaştıkları da kendisine çok “şey yakıştıran”, onu “her şeye layık gören” ve kendisinden “her şeyi bekleyenlerdir”.

Biraz şanslı olanların bir önceki kuşağı henüz “irtifa kaybetmemiş” ise, onlarla da biraz “havalara girerek” paylaşmaktan büyük zevk duyarlar. Bütün kazanım çabalarının altında yatan, kendisinden beklenenlere en iyi cevabı verebilme sorumluluğudur.

Savaşırlar, ama ancak kendi çaplarında başarılı olabilirler. Temel sorun, kendi “sınırları” ve “çevre koşulları” ile kendisinden “beklenenler” arasındaki uyumun her zaman örtüşmemesidir.

Başarısız olma hakları yoktur. Böyle bir durumdan ailedeki her kes etkilenir de ondan. Yaşamları hiç bitmeyen bir maçtır. Arada bir, ya da sıklıkla “gol yedikleri” olur ama ne kaybetme hakları vardır… ne de ne yapayım gol yedim deme mazeretleri… Küçük üçkâğıtçılıkla bu gibi beklentiye uymayan durumları savuşturmakta çok mahirdirler. Daha tarih “yoğurtlarının kara olduğunu” söylediklerini yazmamıştır. Bu gibi durumları sessizce yaşarlar... ta ki “yeni bir gol attım” deme mutluluğunu yaşatıncaya kadar.

Ara sıra aile fertleriyle yapılan küçük paylaşımlar ise, kesinlikle sızlanmak için değil, önlem alma amaçlı durum değerlendirmesinden başka bir şey değildir.

Bu tür, öylesine çok yönlü yaratılmıştır ki iş başa düştüğünde “standart rolünün” dışına taşar, hiç bilmediği, doğasında olmayan işlerle ilgili rolleri de üstlenmekten çekinmez. Pişirir, taşırır, ütüler, siler süpürür… Yapabildiği kadar…

Başlangıçta çok beceriksizdir, ama bütün gayretiyle iyi olmaya çalışır…. Eee ne yapalım elinden gelen bu.. Ama her şeyi öğrenme yetenekleri çok üstündür.. pes etmezlerse, ya da sigortaları kontak etmezse ki ara sıra parlamalarına rağmen, böyle bir seçeneği yoktur… Her zaman bir şey yapmanın yolunu bulurlar…

Doğal olarak yaşlanırlar da… ama bunu kimse fark etmez… elden ayaktan düşer… ama yaşamı, geçmiş birikimleri, tecrübeyle sabit olan dünya görüşü (adama filozof rolünü biçtiniz ya katlanın bakalım) nedeniyle “hep bir bilen olma” görevini sürdürmeye çalışır. (hep beklerseniz olacağı bu)… bu durumda hafif ironiyle "baba" denilenleri de olur.

Bu durum da dahi görevleri bitmemiştir. Toplayıcıdır, birleştiricidir, takdir edicidir, küçük başarılarınızla (ki onlar için sizle ilgili küçük olan hiçbir şey yoktur) hava atmayla karışık övüneceğiniz ilk kişi odur.. O’nun takdirinin, övgüsünü ve hayır duasının önemli olduğunu bilirsiniz.

Aslında “bak artık ben de ayaklarımın üstünde durabiliyorum”. Hatta senden daha ileri noktalardayım ( ki olması gereken budur) derken arka planda verilen ve hemen alınan mesaj… “yeni bir dönemin başladığıdır”..

…ve mesaj alınır.. gizli gizli bu yeni durumun mutluluğu yaşanır… ve dualar sessizce edilerek yeni durumun reisine destek verilirken, mutluluklarına gölge olacak hiçbir detay kaçırılmamaya çalışılır...

Biz kapılmış giderken kaderimizin rüzgârına... yaşam savaşı verirken savuran hırçın denizin dalgaları arasında… Melektirler semalarda dolaşan beyaz kuş misali... Yol göstermek için güvenli kıyılara…

Her ne kadar değerini sonradan anlasak da onlarsız olmaz..

Onlar “gittiğinde” de anıları, hep rehberimiz olacak… hiç aklımızdan çıkmayacaklar..

Tanrının görevlendirdiği İki melek varmış, omuz başlarımızda… tutmak için defterimizi… bir de “O”.“O” hep var olacak... bizi en iyi anlayan, en çok seven, her zaman sevaplarımızı, artılarımızı yazan... Hatalarımızı görmezden gelen olarak... Zaman zaman yol göstericimiz, paylaşımcımız, dert ortağımız, arkadaşımız, rehberimiz, canımız… babamız.. günleri kutlu olsun.

NOT: Mafya babaları, iskele babaları, şam babaları ve özellikle “babalar gibi satanlar” kapsama alanım dışındadır. Boşuna sulanmasınlar, bu duygularımdan pay çıkarmak için kendi “babalık” anlayışlarına…

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..