Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '17

 
Kategori
Aile
 

Bağını sormadan üzümü yemeyin.

Bağını sormadan üzümü yemeyin.
 

İnsanoğlu 2-3 yaşından itibaren, bilinci yerine gelmeye başladıktan sonra farkeder sahip olma duygusunu. "Benim, senin, onun" ayrımını. Nefsimiz ise her daim pusudadır ve ister de ister. Dünya şartları elverse, her zaman  en çok, en önce ve hatta tek başına sahiplenmek ister.

Sağlık ister insan önce ve ardından mutluluk elbet ancak; zaten mutluluğun, hatta sağlığın, hayatını kolayca sürdürmenin yolu da maddiyatla ilgili olduğundan; illa ki rahatça harcayacak kadar param olsun diye gönlünden geçirir.

İnsanoğlu ister de ister ama ya gerçekler?

İstekler sınırsız, var olan imkanlar ise sınırlı. (Zaten ekonomi denen bilim de kıt kaynakların rasyonel kullanımını sağlamak üzere ortaya çıkarılmamış mı)?

Her neyse imkanların sınırlılığı noktasında bu sınırları olabildiğince genişletmeye çalışmış insanoğlu ve hep kazanmak, daha çok kazanmak hırsı ortaya çıkmış.

Kazanma hırsının olduğu durumda ise iki davranış kendini göstermeye başlamış; Meşru kazanım, gayrımeşru kazanım.

Kimisi gider, yıllarca eğitim alır, çalışır sınavlara girer; üniversite sınavı, kamu personeli giriş sınavı, sonra diğer sınavlar. Uykusuz günler- geceler boyu yoğun bir zaman ve emek harcanmasının ardından, bir işe girer ve rızkını kazancını yoluna koyar.

Kimisi eğitimsizdir ama çocuk bakar, temizliğe gider, eşya taşır, ekmeğini yine zor ama doğru yoldan kazanır.

Kimisi de gider, ahlaka, kanuna aykırı yollara sapar, uyuşturucu satışı, hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet, gasp vs. İnsanlar yolunacak zavallı kazlar, kanunlar da açıkları bulunup ihlal edilecek sadece başkaları için geçerli olabilecek anlamsız kurallardır bu tipler için.

Her yol mübahtır onların gözünde.

Bu illegal yollar o kadar olağan bir kazanma yoludur ki onlar için, bazı hırsızların haber programlarında kameralara karşı pis pis sırıttıklarını, alaycı konuştuklarını ve hiç utanmadıklarını, pişman olmadıklarını görür, isyan ederiz.

Parasını gaspettikleri emekli bir yaşlının gözyaşları, ameliyat için bekleyen birisinin uzun zamandır biriktirdiği paranın çalınmasıyla yaşadığı büyük keder, ya da kapkaç yaparken yerlerde sürükledikleri kadın-erkek yaşlı-genç mağdurların uğradıkları zulüm onların umurunda bile değildir.

Onların tek derdi bu parayı çalıp ya da gayrımeşru yoldan da olsa kazanıp  gönüllerince harcamaktır. Zerre üzüntü duymadan, vicdanları uykularını hiç kaçırmaksızın da haram-yanlış paranın tadını çıkarırlar zaten.

Bu insanların neden böyle haksız, ahlaksız ve zalim davrandıkları ayrı bir araştırma konusu olabilir.

Sadece yetişme tarzından dolayı mı böyleler? Genlerinde kötülük yoğun değildi de sonradan mı böyle oldular?

Yoksa DNA larındaki o X kötülük zerresi bütün ipleri ele geçirmiş de bu insanların iyi olmasına imkan vermiyor mu?

Tam olarak bilemeyiz. Ben her ikisinin de etkili olmakla birlikte, asıl önemli olanın doğuştan içimizde olması muhtemel kötücül davranışlara rağmen, bunların üstesinden gelebileceğimize, iyi eğitim ve iyi aile ortamının asıl belirleyici etken olduğuna inananlardanım.

Çünkü yaşanılan, bilinen konular şahsen de şahit olduğum örnekler var.

Bireylerdeki bütün bu ahlaken kötü davranışların, hırsızlık, gasp, uyuşturucu vb. illegal kazanım yollarının, başta küçük önlemlerle, ailelerin bazı konulardaki hassasiyetleriyle önlenebileceğini düşünüyorum. Tamamen değilse de önemli ölçüde, tamamına yakını önlenebilir.

Bunun sihirli değneği ise yazımın başlığında  yatıyor.

Yani "üzümü yerken bağını sormamak"  atasözümüzün tersine, üzümü yerken bağını sormakta.

Anne babalar.

Diyelim ki çocuğunuza 15 Lira harçlık veriyorsunuz günlük olarak.

Sonra akşam bakıyorsunuz ki, çocuğunuz marka bir ayakkabıyla ya da kotla vs. geliyor.

Bir bakıyorsunuz elinde en ünlü marka son çıkan bir süper  telefon.

Ya da dışarda o mekan senin bu mekan benim gezip dolaşıyor.

Size sürpriz yapıp çok pahalı bir hediye alıyor. Çok mutlu oluyorsunuz. Bazen anlık sevinç ve etkilenme yüzünden, "ya bu çocuk bunu alacak parayı nereden buldu?" diye düşünemiyorsunuz.

İşte işin sırrı burada.

Belki helal ile haramı ayırdeden birisisiniz ama, o anın şaşkınlığı ve mutluluğundan belki de kafanız karışık olduğundan üzümü yerken bağını sormak aklınıza gelmiyor bile.

Bunun daha da kötüsü, belki siz de "hak duygusunun olmadığı" bir yetiştirme tarzının, aileden gelen kötü gayrımeşru kazanç alışkanlıklarının kurbanısınız?

Çünkü, çocuklar ya da aile fertleri mantıki- somut sebepleri şartları olmadan durmadan eve fazla parayla, pahalı eşyalarla geldiği halde bunu sorgulamayan anne ya da baba bence pek iyiniyetli değildir. 

Muhtemeldir ki; böyle anne babanın kendisi de ya kendi ailesinde yetiştirilirken  öyle alıştığı ya da yaradılışından, genlerinden dolayı kazancın kaynağının hiç sorgulamayan, helal haram önemsemeyen, ahlaki özellikleri zayıf kişilerdir.

Bu düşüncemin istisnası ise elbetteki, psikiyatri branşının konusu olan; dengesiz davranışlar sergileyen, hastalık niteliğinde çalma, dolandırma olaylarını gerçekleştirenler olabilir ki bunların yüzdesinin de çok fazla olduğunu düşünmüyorum.

Netice olarak diyebilirim ki; görev yine biz anne babalara, hatta toplumun bütün fertlerine  düşüyor.

Birdenbire çok fazla ve gelirleriyle orantısız para harcamaya başlayan gençlerimize çocuklarımıza; esasında; eş, kardeş, anne ve baba bütün aile fertlerimize yakınlarımıza "bu üzümün bağını" mutlaka soralım. Onlara kazanmanın değil, kanuna  ahlaka uygun, dürüstçe haklı yoldan kazanmanın asıl önemli olduğu duygusunu mutlaka yerleştirelim.

"Olsun varsın canım, işte evimize kazanç giriyor" gözüyle asla bakmayalım.

Bireyleri bu duyarlılıkta olan bir toplumda başkalarının hakkını gaspa, hırsızlığa, rüşvete, dolandırıcılığa, illegal kazanca eğilim eminim ki giderek çok düşük seviyelere inecektir.

 

 

 
Toplam blog
: 148
: 384
Kayıt tarihi
: 21.09.07
 
 

Merhaba...  Üniversite mezunu Kamu İdaresinde  çalışan bir bayanım. Ankara'da iki oğlumla yaşıyorum..