Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '08

 
Kategori
Anılar
 

Bana mı sordun sakat olurken?

Bana mı sordun sakat olurken?
 

Ve korktuğum başıma geldi. Yine birisi gelmiş ve engelli pigtogramı bulunan bariyerleri kaldırıp koskoca "PARK ETMEYİNİZ, ENGELLİ ARACINA MAHSUSTUR" tabelasının önüne park etmiş. Tekerlekli sandalye kullanıyorum. Etrafta kar var ve hıncahınç dolu sokaklarda aracımı park edebileceğim hiçbir yer yok. Bir kaç kez korna çalıp aracın sahibi gelir diye bekledim çaresizce. Bu esnada yolu da tıkıyor olduğum için mecburen devam etmek zorundayım. Eve telefon açıp hasta annemi çağırdım. Arabaya bindi ve birlikte park edecek bir yer aramaya başladık.

Etraftaki bütün sokakları gezmeme rağmen park edecek bir yer bulamadım. Zaten geç saatlerde bu çok zor olur. En sonunda oldukça uzak bir yerde bir yokuşun dibinde bir yer buldum ve zorlukla aracımı park ettim. Annemle birlikte kan ter içinde o yokuşu çıktık. Zavallı annem şeker hastası, kar ve soğuk altında tekerlekli sandalyemi iterek beni eve getirene dek şekeri düştü, bayılmanın eşiğine geldi. Ve ben ona bu eziyeti verdiğim için kahroldum.

Evin önüne geldiğimizde bana ayrılan otoparka park eden kişi ortalıkta görünmüyordu. Ertesi gün erken bir saatte kalkıp bu müstesna şahısla konuşmak istedim. En azından yaptığı şeyin neye yol açtığını bilirse bunu bir daha yapmaz diye düşünüyordum. Derken aracın sahibi geldi. Ona bana ayrılmış yere neden aracını parkettiğini sordum. Bana "neden parketmeyecekmişim" diye cevap verdi. "Beyefendi orası engellilere tahsis edilmiş bir yer, buna hakkınız yok" diye itiraz ettim. Adam son derece sinirli bir vaziyette "Kardeşim bana mı sordun sakat olurken" dedi ve arabasına binip çekip gitti.

Donup kaldım. Doğruydu ona sormamıştım yedi yıl önce arabayla uçurumdan yuvarlanırken. Öyleyse evimin önünde bana ayrılmış park yerini işgal etmesine de itiraz edemezdim. Birden aklıma komutanım geldi. G.Doğuda çok başarılı bir operasyondan sonra bize "Kahramanlar siz bu ülkenin gerçek sahiplerisiniz!" demişti. Kaza geçirdiğimde ödeme kesinleşene dek beni ameliyat etmeyen doktorlardan sonra ikinci kez anlamıştım ki komutanım çok usta bir yalancıydı... Biz bu ülkenin sahibi falan değildik. Dahası hiç olmamıştık.

Her gittiğim yerde engellilere ayrılmış park yerlerine çekilmiş lüks araçlar görüyorum. Ve bir kez daha anlıyorum bu ülkenin sahibi olamayacağımızı. Bize hiç yüz vermeyecek bir sevgiliye duyduğumuz platonik bir aşktı bizimkisi. Bu aşkın cefasını çekenlere gönül vermeyen hoyrat bir sevgiliden ibaret ülkemiz. Ben kimseye sormadım sakat olurken. Doğrusu kimse de bana sormadı. Kadere inansaydım kolayca açıklayabilirdim bazı şeyleri. Heyhat ki inanmıyorum...

İnandığım şey demokratik, medeni bir toplum olabilmemizdi. İnsanların birbirine saygı duyduğu. Ben öyle bir ülkeye inanmıştım ki o ülkede adalet olacaktı. Engelli park yerime evrim sürecini bir milyon yıl geriden takip eden bir hominid park ettiğinde devletimin polisi gelip hakkımı koruyabilecekti. Umursamaz bir ses tonuyla "biz ne yapabilirz ki" diye sormayacaktı. Beni umutsuzluklara gark etmeyecekti kudret sahibi olması gerekenler. Adaletin gücü de niyeti de olacaktı doğruya dair. Ve sırf bu yüzden "Bana mı sordun sakat olurken" diye soramayacaktı birileri.

Hayır komutanım hayır! Biz bu ülkenin gerçek sahipleri değilmişiz. Tüm fedakarlığınıza ve ülkenizi, ulusunuzu ölümüne sevmenize rağmen siz de değilsiniz komutanım!

Ve ben teşekkür ediyorum o arkadaşa. Bazen gerçekleşmemesi için dua ettiğimiz olaylar ne ufuklar açıyor önümüze. İşte açıldı kör bilinç ve anladım biz bu ülkenin gerçek sahipleri değiliz.

İnsan sakatlanınca ülkesi için sahip olduğunu sandığı mülkiyet hakkını da yitiriyormuş. Kendimize ait küçük bir park yerimiz bile yoksa biz bu ülkenin nasıl sahibi olabiliriz?

Yanıldın komutanım...

 
Toplam blog
: 10
: 1085
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

İletişim Egitimi aldım. Üniversiteden sonra ABD de politik bilimler ve kriminoloji dersleri aldığ..