- Kategori
- Gündelik Yaşam
BARIŞ VE MEDENİYET
‘Çalış ve Gez’ ya da ‘Yaz ve İş Seyahati’ olarak da nitelendirilen Work And Travel kültürel değişim programı kapsamında ABD’ye giden bir arkadaşım, ikamet ettiği eyalette istikamet eden uygulamalardan söz ederken meselenin göründüğü gibi olmadığını vurgulayan cümleler beyan etmişti. Özgürlükler ve fırsatlar ülkesi diye tanımlanan coğrafya ile ülkemiz kıyaslanınca durumun farklılıklar gösterdiğini, hatta ülkemizin birçok konuda daha hür olduğunu belirten arkadaşımı dinleyince şaşkınlığımı gizleyememiştim.
İşleyişini liberal politikalar doğrultusunda şekillendiren bir ülkede saat 23.00’da açılıp en geç 02.30’a kadar açık olan gece kulüplerinin olması, sert güvenlik tedbirlerinin varlığı ve haberlere kadar yansıyan ırkçı içerikli polis uygulamaları şahsımda demokratik görünümlü sömürücü bir ülke izlenimi uyandırdı.
Özgürlükçü gibi görünen, insan haklarına saygı duyan ve barışçı olduğu iddiasındaki ülkelerin icraata gelince sömürücülük konusundaki başarılarına tarih boyunca çoğu kez tanıklık etmişizdir. Demokrasiden dem vuran İngiltere’nin kıtaları aşan sömürücü politikaları, emeği savunan Rusya’nın Kafkaslardaki uygulamaları ve demokrasi getirme vaadiyle Ortadoğu’yu darmadağın eden ABD’yi düşünürsek durumun vahameti daha net bir biçimde cereyan ediyor.
Temel hak ve hürriyetlere saygılı görünen ülkelerin kaygılı insanları yapılan propagandanın pek de gerçekçi olmadığını gözler önüne seriyor. İç ve dış politikada ‘demokrasi’, ‘özgürlük’, ‘refah’ ve ‘fırsat’ gibi kavramlarla kitleler üzerinde algı politikası oluşturanlar esasında içi ile dışı bir olmayan bir rota izlemektedir. Çeşitli yayın organlarıyla medeni olduğuna dair düşünceler yayan ülkelerin sanıldığı kadar medeni olmadığı yargısına vardıkça izlenen yolun pek de iyi bir yere çıkmadığı açıkça görülebiliyor.
Millî Şair Mehmet Akif Ersoy’un medeniyeti tek dişi kalmış bir canavara benzettiği Ulusal Marşımızın inkılabımızın ruhunu anlattığını belirten Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ sözüyle izlenmesi gereken politikanın hedeflerini kısa ve öz bir biçimde betimlemiştir. Sadece kendi ülkesi için değil bütün insanlar için barış isteyen hümanist siyasetle II. Dünya Savaşı dışında kalınarak tarifi olanaksız acılar çekilmesi önlenmiştir.
İnsan odaklı anlayışla hareket eden Ulu Önder Atatürk’ün, Venizelos tarafından 1934’de Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesiyle Türkiye bütün dünyaya medeniyet dersi vermekle kalmamış, aynı zamanda gerçek uygarlığın ancak barışta yarışarak sağlanabileceğini açık bir biçimde dile getirilmiştir.