Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Ocak '08

 
Kategori
İnançlar
 

Baş örtmek Kuranda farz (şart) mıdır-1

Baş örtmek Kuranda farz (şart) mıdır-1
 

Şu an elimizdeki Kuran, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e inen orijinal Kuran mıdır?” veya hiç değilse, Halife Ebubekir döneminde oluşturulan Mushaf’ı(yazılmış Kuran’ı) okuyor olabilir miyiz?

Bu soruların cevapları, "İslamiyetin yayıldığı yıllarda Arapça yazılarda "Hareke" denen, (harflerin altına ve üstüne konularak, kelimenin nasıl okunması ve ne anlam kazanacağını anlatan) işaretler kullanılmakta mıdır?" sorusunun cevabı bilinmeden verilemez..

Baş örtmek Kuranda FARZ (SART) mıdır-1

Sevgili Dostlarım,

Bilindiği üzere Kutsal Kitabimiz Kuran, peygamberimiz Hz. Muhammed'e vahiy yoluyla indirilmiştir.

Benim de inandığım bir anlatıma göre Vahiy tamamlandıktan sonra, Hz. Muhammed yaptığı son arz ile Cebrail’le beraber 3 kez Kuran’ın bastan sona gözden geçirip, son haline kavuşturmuşlardır. Ancak Hz. Muhammed'in vefatından sonra Kuran’ın ilk haline uygun olarak yazılı hale getirilmesinde önemli sorunlar yaşanmış ve pek çok derleme de yakılarak yok edilmiştir.

13 Mayıs 2007 tarihinde katıldığım "İslam Hat sanatı" konulu konferansta, islamiyetin yayıldığı yıllarda Arapça yazılarda "Hareke" denen, (harflerin altına ve üstüne konularak, kelimenin nasıl okunması ve ne anlam kazanacağını anlatan) işaretler kullanılmadığını öğrendim. Arap Hat sanatının ilk örneği olan Kufi tarzı denilen yazının, Arabistan'in Küfe şehrinde ortaya çıktığını ve bu yazılarda "Hareke" kullanılmadığını, yapılan Slâyt sunumunda gördüm. Bu nedenle konunun bir başka uzmanı olan Dr. Suphie's-Salih, "Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran" (Beyrut 1979) adlı eserinin 80, 84, 85 sayfalarında, "O zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan "Mushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı" açıklamasına katılıyorum.

Dolayısıyla su an elimizde bulunan Kuran’ların hepsinde bu işaretler olduğuna göre, okuduğumuz Kuran’ların, bırakın Hz. Muhammed'e vahyedilen orijinal Kuran'lardan biri olmasını, daha sonra yapılan ilk derlemelerden birinin kopyası dahi olamayacağı acıktır.

Ayrıca Kuranda değişiklik yapıldığına, Prof. Dr. Zekeriya Beyaz'ın, 2000 yılı Haziran ayında yayınlanan 'İslam ve giyim kuşam' adlı kitabında, Başörtüsü bahsini anlatılırken de değinilmiştir. Kitaptaki yer alan çizimler ise büyük gürültü koparmıştır. Göğüsleri açık, mini etekli, iki ‘Müslüman kadın cariye’ çiziminin altında 'Müslüman cariye hanım, toplum içinde bu kıyafetle gezer ve namazını bu halde kılabilir' yazısı tepkilere neden olmuştur.

Prof. Beyaz bu konuda şöyle demiştir:

"Hanefi, Şafii ve Hanbelî mezheplerine mensup Müslüman cariyeler, diz ile göbek arasını örterlerdi. Bu kıyafetlerle namaz kılar, çarşıda pazarda dolaşırlardı. Maliki mezhebine göre ise sadece ön ve arka edep yerleri örter, yani bir mayo giyerek namaz kılar, dolaşırlardı. Eğer Kuran'da kadınların baş, kol ve şura buraları şöyle örtünmeli, böyle örtünmeli diye bir hüküm olsaydı, bu tip mezhepler böyle hüküm verir miydi?

Bugün normal Müslüman Hanım böyle namaz kılamaz. Kadınların namaz kıyafetlerinde aynı zamanda ritüellik vardır. Bugünkü hanımlar da zaten cariye değildir. Bu kıyafetle namaz kılmayı tavsiye etmem söz konusu değil.

İslamiyet’in ilk dönemlerinde savaş esirleri cariye kabul edilirdi. Bunlar Müslüman oldukları halde o vasıfları devam ederdi. Kuran'da kadınların saçı başı örtülecek diye kesin ayet varsa, mezhep imamları, Müslüman olan bu cariyelere neden o ayetleri uygulamadılar.

Hür hanımların başının baskı altına alınmasının sebebi ise çok evlilik ve cariyelerle nikâhsız yaşamadır. Evin beyi cariyelerle nikâhsız yaşarken, hanımının, başkasına giderek kendisinden cinsel intikam alacağı korkusu ile başını örttürerek cinsel intikam almaktadır. Burada ısrarla altını çizdiğimiz şey, örfe bağlılık, halkın kabulüne bağlı olmanın esas olduğudur. Arap örf ve âdeti öyleydi.

Müslüman bayanlar evlerde tuvalet olmadığı için bu ihtiyaçlarını şehrin dışında hurmalıkta geceleyin giderirlerdi. Cinsel tacize uğrarlardı. Hz. Peygamberimiz bu cinsel tacizi yapan saldırganları buldu. Onlar da, ‘‘Biz bunları cariye sanıyorduk’’ dedi. Onun üzerine, Ahzab Suresi'nin 59'nci ayeti geldi. Ayette; ‘‘Müslüman hanımlar def-i hacet için dışarı çıkınca bir çarşaf yani cilbas gibi baştan aşağı örtsünler ki, tanınsınlar. Cariye olmadığı anlaşılsın. Tacize uğramasınlar‘‘ deniyor. Şimdi, ne cariye, ne de böyle taciz var. Kimsenin örtünmeye ihtiyacı yok.

Kuran'da böyle örtüneceğine dair açık, kesin bir ayet yoktur. Bağırıyorum. Bunun yokluğunun en açık belgesi cariyelerin kıyafetidir. Ben bunu 35 sene önce öğrendim. Oysa vaazlarda, ' bir kadının saçının bir teli gözükürse 1000 sene cehennemde yanar' deniliyordu. Bunu görünce anama çok acıdım. 60 yaşındaydı, cehennemde yanacaktı. Ancak, İslam hukuku kitaplarını okuyunca böyle olmadığını gördüm. İsyan ettim. Bu kitaplarda tarif edilen cariye kıyafetini günü gelecek, İslam kitaplarında yayınlayacağım, dedim."

Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, açıklamalarının devamında, Kuranda degisiklik yapıldığına şöyle değinmiştir;

"....30 gün sonra Nur Suresi indi. Nur Suresi, iddiaların bir iftira olduğunu anlatıyor. Ayrıca, ziyneti, gerdanlığı yitirme konusu da dahil olmak üzere birçok meseleyi açıklığa kavuşturuyor. 30 ve 31'inci ayetler önceki ayetlerle birlikte bir bütünlük içinde sorunlara çözüm getiriyor.

Ayet diyor ki, ‘Örtünüzü veya başörtünüzü - iki anlama da gelir- göğüs değil, bu yakaların üzerine örtün’, ziynetinizi kapatsın, gerdanlığı kapatsın, kimse görmesin. Ancak bu ziynetlerinizden görünenler müstesna yüzük gibi küpe gibi. Bunun dışında ziynetlerinizi göstermeyin.

Nur Suresi 30 ve 31'inci ayetlerin tesettürle ilgisi olmadığı halde, daha önceki ayetlerden ve iftira olayından bağımsız gibi ele alınıyor ve kelimelerin anlamları kaydırılarak yanlış yorum yapılıyor. ‘Ziynetinizi, yani gerdanlığınızı örtün’ anlamı yanına 'yerleri' kelimesini ilave ettiler. Allah'ın kitabına bir parantez içinde soktular. Sokunca da 'ziynet yeri' oldu. Böylece de 'ziynet yerini örtün' dendi. O zaman da ziynet yeri, ne oldu? Başı, bedeni oldu. Hâlbuki kastedilen tamamen ziynet, gerdanlık, takılar, altın ve gümüştü. Bu ayette baş kelimesi hiç yok. Örtünün ziyneti örtmesi söz konusu" (Kaynak: Hürriyet, 09.12.2000)

Anlaşılacağı üzere, bir ilahiyat profesörü olan Zekeriya Beyaz, Kuran'da değişiklikler yapıldığını çok açık bir şekilde ifade etmektedir.

Sevgilerimle.

 
Toplam blog
: 67
: 4845
Kayıt tarihi
: 11.12.06
 
 

Ayrik otu tohumu ekip, buğday imajinasyonu yaparak, Buğday  hasatı yapabilir misiniz? Her ne ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara