Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Basın ve tv lerin otokontrol sansürü

Basın ve tv lerin otokontrol sansürü
 

12 Haziran seçimlerinden sonra gerek yazılı basın ve dahada artan bir şekilde gerekse tv kanalları artan bir otokontrol sansürü uygulamaktadır. Otokontrol derken bunun kesinlikle ve tek şartı iktidar ve AKP aleyhine haber ve yayın yapmama olarak adlandırmak gerek. Türkiye hergün yeni bir flaş haberle güne başlıyor artık. Gazete ve televizyonlar gerek siyasi gerekse ekonomik ve ideolojik haber bulmakta asla zorluk çekmiyorlar. Tam aksine hangisine öncelik tanıyacaklarını ve hangilerini baş sayfaya alacaklarını bile şaşırıyorlar. 

Seçimlerden bu güne yaklaşık 2 ay gibi bir zaman geçmişken bu sürede gerek ekonomik olarak gerekse siyasi politik olarak bir çok ana başlıktan bazılarını şöyle sıralamak mümkün. 

CHP nin ve BDP nin yemin boykotu, Anayasa çalışması, Tutuklu seçilmiş vekilllerin tutukluluğunun devamı, BDP nin özerklik ilanı, PKK saldırıları ve artık dağda değil sokaklardan gelen şehit haberleri ve bunu doğal bir hal alması, Suriye de ki olaylar, Amerika nın kredi notunun düşmesi, Mb nın faiz indirimi, Futbolda şike operasyonu, AB nin içinden çıkamadığı iç borçlar, Kıbrıs Rum Kesimi nin AB dönem başkanlığı, Ramazan ayı Askeri şura operasyonu .. gibi daha bir çok belkide bazı önemlileri şimdi aklıma gelmedi ama yukarıda sayılan ana konuların hepsi de günlerce konuşulacak ve konuşulan olaylardı 

Gerek yazılı basında gerekse haber kanalları ve diğer tv kanallarında bu konular açık oturumlarla ve röportajlarla sıkça işleniyor. Ancak her kanalda aynı kişileri görmek size ne kadar fikir veriyor ne kadar ufkunuzu açıyor? Seçimlerden önce çoğunlukla sadece spor programlarını izlerdim. Artık spor da izleyemiyorum. Belki bir kaç uluslararası oyunlar filan. NTV nin sessiz sedasız kadro operasyonu kısa sütünlarla geçiştirildi. Gerek Banu Güven'in, Can Dündar'ın, Mirgün Cabas'ın kanaldan ayrılması gerek Ferai Tınç'ın gazetesinden ayrılması bir oto kontrolün sonucuydu. Bir kanalda izlediğimiz bir gazeteci bir saat sonra başka kanalda ve iki saat sonra başka kanalda karşımıza çıkıp aynı şeyleri söylüyor. Bu ülkede artık hiç mi gazeteci kalmadı da bizler Avni Özgürel i bir gecede 3 farklı kanalda dinliyoruz. Yada gazeteci olduğunu söyleyen Nagehan Alçı son 4-5 aydır hangi grubun ürünü ki bizlere fikir adı altında kinlerini ifade etmektedirler. Her konuda ve her akşam mutlaka söylecekleri bir şeyler olan bu insanları kimler yönlendirmekte. 

Basın eski duayenelerini neden yayına alamamaktadır. Eski bir kurmay albay olduğunu isminin altına yazılışından öğrendiğimiz strajejist şahıs her konuda ( Kıbrıs, pkk, terör. ekonomik kriz, yaş şurası gibi) kendini öyle bir yetiştirmişki maşallah kendisinden nedense ancak son 4 aydır haberdar bu ülke. Daha önce derin fikirlerinden nasılda yararlanılmamış. Eskiden C. arcayürek ler Oktay ekşi ler Fikret bila lar Mehmet yılmazlar Rauf tamer ler Uğur dündar lar filan konuşur tartışırdı tv lerde. Farklı bir ses farklı bir görüş dinlerdik. İktidarın dümen suyuna gitmeyen kendi görüşünü özgürce savunan gazeteciler ve televizyoncular vardı. Neden çıkmıyorlar çıkarılmıyorlar ekranlara. Kendi düşüncelerini söyleyemiyecekleri için mi? 

Bu nedenle artık tv lerde üç aşağı beş yukarı 6 bilemediniz 10 kişi ile her konuda fikir beyan eden sözüm ona alçı gibi gazetecileri dinlemek zorunda bırakılıyoruz. Bu hareket bir oto kontroldür ve diğer ifadeyle baskıdır. Ancak bu konuda özgür olamayan her zaman iktidarın dümen suyuna giden ve bir anlamda iktidara gebe olan gazete patronlarının da suçu vardır. Gerçi onlar zaten bu durumdan hiç de şikayetçi değillerki. Onlara göre daha önemli olan şeyler halkın ve basının yazarların ifade özgürlüğünden çok kendi maddi çıkarları ve özgürlükleri. Kısaca böyle gelmiş böyle gidiyor. Halk bunu anlayamadan diğer magazin kanalalrında o dizi senin bu dizi benim gününü geçiriyor. 

İlginçtir bir araştırmaya göre Türkiyede yaşayan halkın yüzde 70 den fazlası hem namaz hemde oruç ibadetini düzenli olarak yaptığını beyan etmiş. Bu nasıl bir araştırma anlamadım. Doğruluğuna pek inanasım gelmiyor. Dünyada gerek rüşvet olaylarında gerekse hırzılık olaylarında en son olarakta şike olayında ki oda rüşvete girebilir belki olay çokluğu olarak ilk sıralardayız. Dini bütün insanların yaşadığı ülkemde nasıl oluyorda hırsızlık ve rüşvet ve insana saygısızca yaşam bu kadar yaygın olabiliyor. Bu araştırmanın birinde bir yanlışlık var. İkisi de aynı anda doğru olamaz. Hem günde beş vakit namaz kılan hemde Ramazan da oruç tutan bir insan bence asla ve asla bu tür işlere bulaşmaz. Bırakın bulaşmayı huzurlu yaşam konusunda Norveç i bile geride bırakmamız lazım. Çünkü geriye kalan yüzde 20 lik kısmında tamamı na potansiyel suçlu diyemiyeceğimize göre suç ve ahlaksızlık olaylarının çok düşük olması gerekmezmi. Sokaklarda hergün kavga, turistleri kazıklamak, trafikte küfür saygısızlık, otobüslerde metrobüslerde günlük yaşamın her yerinde o kadar insanlık dışı ferdi olayalar yaşıyoruzki. Eğer gerçekten yüzde 80 imiz günde 5 vakit kalben ve ruhen namaz kılıyor olabilseydi günlük yaşamımızın her yerinde huzurlu ve sakin bir yaşamımızın olması mümkündü. 

Belkide balık baştan kokmuş olabilir. Din ve ibadet kişisel olduğundan kimin namazda gercekçi olduğunu şeklen gördüğümüzde bilemeyiz. Onu ancak Allah ( c.c.) bilir. Baksanıza teravih namazı yok ve 20 rekat değildi diyen bir yazarımıza bile ilk başta ve şiddetle namaz kılanlar itiraz ediyor. Bu itirazılk başta doğal gibi görünmesi sizi aldatmasın. Birde farklı açıdan düşünün. 

 
Toplam blog
: 96
: 648
Kayıt tarihi
: 12.08.08
 
 

Karadenizliyim. İzmir' de yaşıyorum.  Dünyanın tek bir ülke  olduğuna inanarak  bütün insanların ..