Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Mayıs '11

 
Kategori
Deneme
 

Basit yaşayacaksın dedii şair

Basit yaşayacaksın dedii şair
 

“Yazmak Mutsuzluğun Nedeni Değil, Sonucudur.” M.Montaigne. 

Çoğu şair ve yazar yazarak mutluluğa yelken açarken bende sizinle mutsuzluğun çıkış kapısına yazarak ulaşacağımı düşündüm bugün… 

Kimi zaman birlikte yaşadığımız toplumda duygularımıza fren yapamıyor, duygu fren balatalarımızı gevşetiyoruz. O anlarımızda negatif elektrik yüklenip yüreğimizi hasta ediyoruz. Peki, yüreği kırmadan-kırılmadan yaşam dallarına nasıl tutunabiliriz. Bindiğimiz dalları da kesmeden… 

 

Nazım Hikmet Ran'ın bir şiirine takıldı gözlerim. Demiş ki şairimiz; "Basit yaşayacaksın. BASİT". Peki, biz bunu nasıl başarabiliriz ki? Hele ki, gittikçe artan insan nüfusuyla birlikte şu keşmekeş ve kaoslu dünyamızda; Bir yandan savaşlar, bir yandan tufanlar, depremler ve Nükleer Santrallerin patlayıp da insan sağlığını tehdit edişini düşünürken, önümüzdeki on sene içinde artacak olan ölümler akla gelirken, acaba kolay mıdır, BASİT YAŞAMAK? 

Belki vardır bir çözümü kim bilir. Ne dersiniz, birlikte okuyalım şairimizi? 

 

"...Mesela susayınca su içecek kadar basit...  

Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.  

Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;  

Tek bir düğme, tek bir cümle gibi... " 

*** 

Hangimiz şairin dediği gibi yaşıyoruz ki?. Olduğumuz gibi, sözümüzle özümüzle duruşumuzla, kendimizi yeterince dışarıya karşı acaba yansıtıyor muyuz? Dışımızdaki “ben”’ imize, içteki "beni" sunabiliyor muyuz? 

En sevdiğimiz kişileri, incir çekirdeğini doldurmayacak ve nedensizce çok basit, eften püften nedenlerle, isteyerek-istemeyerek kırıp incitiyoruz. Bazen gurur, bazen de inat ediyor, nedense o tek düğmeye basmaktan imtina ediyoruz. Öyle ki, gecemizi gündüzümüzü tutsak alan, ruhumuzu alevlendiren, içimizde dolu dolu paylaştığımız sevdiğimizi taçlandırırken, dışımızda da dibe çalıyoruz. Şair yürek sesini öyle manidar şiir gergefine dokumuş ki, hak vermemek ne mümkün? 

 

"...Sevince lafı dolandırmadan söylediğin  

'seni seviyorum' gibi.  

Basit bir öpücük yetecek sana...  

Basit, sıcak bir öpücük;  

Ve o öpücükle dolacak tüm günlerin,  

Tüm düşlerin.  

O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,  

Öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını. " 

*** 

Yaşam denen arenada, su gibi akıp geçen zamanla yarışıyoruz. Dönüp duruyoruz Ardımızda ve önümüzde uzanan listeyi düşündükçe, ne kadar az ve ne kadar çok eyleme imza attığımız geliyor gözlerimizin önüne. Hayatın telaşı içinde kendimizi yitirip, ruhumuzu çıkmaz sokaklarda unuttuğumuz olmuyor mu, kimi zaman? “Dost.” Bu sözcüğü ne çok kişi kullanır olduk. Acaba içine dönüp, sorguluyor mu insan, orada ki "beni"? "Ne kadar doğruyum ve ne kadar gerçeğim dostun karşısında?" diye. Sanmıyorum. Amaçlarımıza ödünler verirken, çıkarlarımıza hizmet edip, akıl ve ruh sağlığımızı da ıskalar olduk nedense. Oysa ki; 

 

"...Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;  

Ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz ask romanını.  

Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.  

Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.  

Bir kaşarlı tost olacak aradığın  

Nasıl oturacağını bilemediğin sofrada,  

Parmakların en kıymetli çatalın."  

 

Peki, hangimiz derin bir "om" çekip sessizliğin içindeki tinimizi sevgiyle besleyip dolduruyoruz. 

Şair beden sağlığına dikkatimizi çekerken ruha nasıl enerjiyi pozitif dolduracağımızı aşağıdaki dizelerinde ifade etmiş bize. 

Öyle ki, özgüveni yücelten dizeleri günümüzde halen geçerli değil mi? Sıradan yaşamakla sıra dışı olmanın farkını sade bir "ben" 'le resmetmiş şairimiz. İnsan hayatın içinde bir öğrenci bir öğretmen olabiliyor. Bilmemek ayıp değil ki, öğrenmemek ayıp demişse atalarımız, şair utancı saf dışı edebilecek sözcüklerle kamçılıyor yüreğimizi ve insan ruhundaki cesaret duygusuna ivme kazandırıyor aşağıdaki dizelerle: 

 

"...'Bilmiyorum' diyebileceksin bilmediğinde ve  

Çok normal olacak 'onu da' bilemeyişin.  

Tek dereden su getirmen yetecek,  

Bir 'istemiyorum' diyebilmeye,  

Ne durduğu fark etmeyecek abanın altında..." 

*** 

Öyle anlarımız vardır ki, hüzünle gölgelidir, öyle acılar yaşarız ki, daha dün gibi tazedirler, “kabuğu taze yara” gibi ucundan tutunca kanayacak türdendir o sancılarımız. Çoğu zaman ruhumuzu sımsıkı bir cendereye sokarız, gri solgun dakikalarımıza çekilir, aklımıza gelen kaybettiklerimize ağlarız, yas tutarız. Sevdiklerimizin acı kayıplarıyla tütsüleriz zamanı. Dipsiz kuyulara salarız zamanın masurasını. Gitmekle-kalmak arasında bocalarız, kimi kez “pişmanlık ve keşkeler-le” ruhumuzun özgürlüğünü kısıtlayıp ona soluk aldırmıyoruz. Oysaki yapmamız gereken tek şey; 

 

"...Saatin, sadece saati gösterecek,  

Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın,  

Küçük bir not defteri olacak 'bilgini' en hızlı 'sayan'.  

Basit yasayacaksın, basit.  

Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit... " 

*** 

Sizce mümkün müdür bu kadar basit yaşamak? 

Başarabilir miyiz, kumsalda veya toprakta çıplak ayakla dolaşmayı? Hem de hiç utanmadan, "kim ne der" diye de çekinmeden etraftan? 

Ve sevdiklerimize "seni seviyorum" sözcüklerini söyleyebilir miyiz? 

Biliyorum ki "evet" olacaktır her bir soruya yanıtınız. 

O halde neden susarak özlüyoruz sevdiklerimizi? 

Haydi, o iki sihirli sözcükle yelken açalım sevdiğimizin yüreklerine. Hem de pusulaya bile gerek olmadan. Zira en iyi radar yüreğiniz olacaktır. Yüreğinde sevgi taşıyan insan asla yalnız kalmayacaktır. 

 

Sevgi yüreğinizden eksik olmasın. 

 

Emine PİŞİREN 

Şair-Yazar-Editör 

 

 

 
Toplam blog
: 141
: 1282
Kayıt tarihi
: 02.11.08
 
 

Kayseri- Develi doğumluyum. İlk- orta- lise ve üniversiteyi istanbul'da bitirdim. Kültür Bakanlığ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara