- Kategori
- Sinema
Başka Dilde Bir Ayıp

Aslında bu yazı çok önce yazılmalıydı. Çeşitli forumlarda ve paylaşım sitelerinde sesini duyurabilen duyurdu. Sonuç değişti mi ? Elbetteki hayır. Bizler 'ivedik kültürü' insanları olduğumuzu bir kez daha ispatlamış olduk.
Geçen sene 18 Aralık'tı hatırlıyorum. Film vizyona girmeden birkaç röportajı okumuş ve karar vermiştim izlemeye. Mert Fırat ve Saadet Işıl Aksoy hem samimi hemde farklı bir hikaye anlatıyorlardı. İşitme engelli bir erkek ile işitmekten bıkmış bir kızın sıradan ama içten bir aşk hikayesiydi dile getirilen. İkili uyumlu görünüyordu gazetelerde. Netekim sonuç umduğum gibiydi, birkaç önemli hadise dışında.
Türkiye'nin üçüncü büyük şehri olan İzmir'de sadece ama sadece iki sinemada gösterimdeydi film. Şaka gibi değil mi? Yeterince reklam yapılmadı mı diye düşündüm bir ara ama sonra hatırladım ki neredeyse tüm gazetelerde film hakkında yazılar, önemli ulusal gazetelerde röportajlar çıkmıştı. Herhalde Mert Fırat'ın yada Saadet Işıl Aksoy'un yeterince seveni yok diye düşündüm. Olabildiğince iyimserdim filmi izlemeden önce. Vardır bir yanlışlık, mutlaka diğer haftalarda daha çok sinemada gösterilir diye umuyordum hala. Ancak paylaşım siteleri ve forumlardan sesler yükselmeye başlamış, filmin gerçekten ülke genelinde çok az sayıdaki salonda gösterildiğini üzülerek öğrenmiştim. Haliyle gişeside fazla olmadı filmin. Acaba filmi izlemeyen insanlar, hasılatın bir bölümünün işitme engellilere verileceğini bilselerdi gidipte izlerler miydi diye düşünmedende edemedim bir ara.
İzleyenler izlemeyenlere anlatmıştır mutlaka. Türk sinema tarihinin en önemli filmlerinden bir tanesidir Başka Dilde Aşk. Sanal alemdeki bazı yorumlara bakılırsa klasik bir aşk filmi yada Amerikan vari bir anlatımla süslenmiş basit bir hikaye değildir bu film. Ağızlara pelesenk olmuş o malum 'kanayan yara'nın başka dilde anlatımıdır. Güncel, yalın, ve direk sunulmuş izleyene. Belki kadın ile erkeğin günümüzde karşılaşmaları düşük ihtimaldir ama erkeğin yakışıklı kızın çekici olması bu zayıf ihtimali bile unutturuyor insana. Filmin daha ilk başında engeli olan birinin neden içine kapandığını, işitmekten bıkmış bir kızında neden 'sessizliğe' vurulduğunu anlayıp hak veriyorsunuz. Ve bu aşkın en yakınlarınız tarafından destek görmemesini yadırgıyorsunuz.
Yönetmen İlksen Başarır'ın bu ilk çalışması benim güzel ülkemde hakettiğini bulamadı. Mert Fırat'ın normalin üstündeki performansı hakettiğini bulamadı. Gazeteler 15'in üzerinde ödül aldığını yazıyor, sinema eleştirmenleri filme övgüler yağdırıyor, film Kıbrıs Rum kesiminin düzenlediği “Kıbrıs Uluslararası Film Festivali”nde bile yarışmaya sokuluyor, ancak benim güzel ülkemin 'kültür engelli' insanları filme hakettiğini vermiyor. Ve o bilindik son hiçbir zaman değişmiyor, başka dilde anlatımaya çalışılan bir aşka en büyük ayıp yapılıyor.