- Kategori
- Siyaset
Bayburt modeli halkın iradesine saygısızlıktır
Yerel Seçimlern geride kalmasıyla birlikte siyasetin nabzı Ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi için atmaya başladı. İlk kez halkın oylarıyla seçilecek Cumhurbaşkanı için siyasal partilerin adayları netleşmesede bazı görüşler ön plana çıkmaya başladı.
Bayburt Modeli diye adlandırılan model AKP için ilk planda düşünülen bir alternatif.
Bayburt ilimizde tek milletvekili olması nedeniyle bu vekilin istifasıyla boşalan il vekilliği için yeni bir seçim yapılması ve şu andaki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ün bu ilden aday olması ve seçilmesi ile vekil olarak Başbakan olmasının öün açılması bu modelin özüdür. Çünkü bakan olmak için vekil olmak gerekmiyor olsa da bu durum Başbakan olmak için geçerli değil.
Bu durum şekil olarak uygulama olarak normal görünebilir. Ancak demokrasiye ve demokrasinin özüne, milli iradeye saygıya, halkın seçim kararlarına saygı göstermek açısından bir siyaset kurnazlığı ve ahlaksızlığıdır.
Bayburt seçmeni böyle bir durumda aday olan Abdullah Güle saygı duyarak onu seçebilir. Bu gayet olağan bir durumdur. Normal olmayan ise seçim öncesi bu tercihin kesin olacağının düşünülmesi ve Bayburt halkının tercihinin şimdiden belli olduğunun kabul edilmesidir. Bu Bayburt halkına karşı yapılan bir siyaset ahlaksızlığı değilmidir.? Halka ve seçmene saygı duymak değil bir dayatma değilmidir.?
4 yıl önce seçilen Bayburt vekilimizin kendi kararı ile istifa etmesi ne kadar etiktir. Bayburt halkınının kendisine verdiği temsil görevini hangi değerleri yok sayarak istifa edecektir? Gördüğümüz gibi burda da bir seçmene saygıdan çok siyasi bir beklenti ve kişisel çıkarlar söz konusudur.
Türkiye Cumhuriyetinin sadece iki kişiden ibaret bir Başbakan ve Cumhurbaşkanı seçeneği olduğunu halka dayatmak ve bu yönde siyasi adımlar atmak kararlar almak seçmene halka saygısızlıktır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin daha önce T.B.M.M. tarafından seçilmesi kuralını değiştren AKP nin geçen yıl neden tekrar bu kurala geri dönmek için alternatifler aradığını seçmenin asla unutmaması gerekir. 2005 yılında kendi siyasi çıkarları ve beklentiler için Cumhurbaşkanlığını halkın seçimine götüren bir parti o dönemde yine kendi tercihleri açısından daha uygun olacağı düşüncesi ile yeniden Meclisin Cumhurbaşkanlığı seçimini yapmasının uygun olacağını dile getirmiş idi.
Seçmenlerin tercihlerini yaparken adayların ne kadar kişisel ne kadar toplumsal düşündüklerini iyi analiz etmeleri gerekiyor. Bir çok kez halk adına yapıyoruz denilen kanunlar aslında halkın karşısına her zaman engelleyici uzaklaştırıcı ve kısıtlayıcı şekilde çıkmaktadır.
Yıllardır siyaset anlayışımız büyük bir çoğunlukla bu yönde olduğundan bizleri yönetmesi ve halk adına kararlar alması için seçtiğimiz vekiller maalesef halk adına değil kendi çıkarları doğrultusunda kararlar almışlar ve almaktadırlar.
Seçmenlerimizin büyük bir çoğunluğu genel seçim öncesi aday olan vekillerin geçmişlerine birikimlerine hizmet anlayışlarına ve dürüst olup olmadıklarına bakmaksızın doğrudan siyasi partilere oy vermektedir. Siyasi partiler de aday listelerini adayların dürüstlüklerine ve başarılarına göre değil genel başkana ne kadar bağlı olduklarına göre şekillendirerek sıralamaktadır. Durum böyle olunca da kendisi 700 bin liralık rüşvet saat alan oğulları milyarları rüşvet olarak alan vekiller ve bakanlar ortada cirit atabilmektedir. Bildiğimiz gibi hırsızlık ve rüşvet oğuldan babaya geçmez. Babadan oğula geçer. Öyle ise seçmen olarak bizler önümüze gelen aday listelerinde ismi olanları seçmeden önce iyi analiz etmeli araştırmalı ve kararımızı ona göre vermeliyiz. Bir vekil adayı o ilden değil ise o ili tanımıyor ise hatta o ilde hiç ikamet bile etmemiş ise o ilin halkına sorunlarına ne kadar çare olabilir.
Seçmenler hiç bir zaman alternatifsiz değildir. Önlerine getirilen seçenekler maalesef kendi çıkarları ile uyuşmayan değerlerdir. Bu zorunlu tercihleri yapmaya seçmeni zorlayanlar ve yönlendirenler ise ne acı ki yine daha önce o seçmenlerin seçtikler kişilerdir.
Bu durum siyasi partilerin kendi içlerinde oluşturduğu anti demokratik sistemin bir sonucudur. Bu yüzden yıllardır demokratik ve çağdaş bir Siyasi Partiler Kanunu nu çıkarmaktan geri durmaktadırlar.