- Kategori
- Bayramlar
Bayramlar bize biz bayramlara layık mıyız?
Elbette! Bayramlar insana yaraşan en anlamlı zaman kesitlerinden. İnsanı, toplumsallaştıran bir gelenek. Sosyal dünyamızın vazgeçilmez motifi. Yüzyıllardan yüzyıllara devredilen ve devredilecek olan en anlamlı zaman kesitleri.
Öğretisinde barış, özünde esenlik olan dinimiz de bize bayramın hakkını vermeyi öğütlüyor: "olabildiğince en temiz giysilerle bayramı karşılamak, dargınlıkları bir kenara bırkmak ve gönülleri kazanarak, Allah'ın sevgisine ulaşmak"... Hepimizin muradı bu! Güzellikler, mutluluklar, başarılar diliyoruz; hem kendimiz hem ailemiz hem insanlık için.
Bir büyük ailenin (toplumumuzun ve insanlığın) elleri bir, sözleri bir, dilekleri bir oluyor... Daha çok insancıllaşıyoruz, daha çok sosyalleşiyor ve Tanrı'ya daha fazla yaklaşıyoruz! O arada doğayı da diğer canlıları da sevmeyi öğreniyoruz.
Bayram olgusu bize layık. Ancak acaba biz bayramlara layık mıyız?. Gerçekten bütün bayramların hakkını verebiliyor muyuz? Yukarıdaki gibi eksiksiz, riyasız bir algılama ve kavrayışın içine yönelebiliyor muyuz? İşte burası irdelenmeye değer. Bin türlü dertle dönen kavanoz dipli dünya bayramın bir gün öncesinden bir gün sonrasına, açlığı, yoksulluğu, çocuklara aşı, analara aş, erişkinlere su bulamayışı getirmişse ve getirecekse, bayram, iki dert arasında bir seyrana dönüşemeyebiliyor.
Dini "okuyan" ruhani liderlerin bile; örneğin Papa gibi çam devirmeye ve terörü İslami kronolojiye bağlamaya yeltendiği, çoluk çocuğun eline boyalar verilerek başka çocukları öldürmeye salınan füzelerin üzerine yazılar yazdırıldığı, "medeniyetler çatışması" diye yazılan kitabın teori sınırlarını aşıp da senaryolaştırıldığı bir çağda... Ne kadar zor bayramdan umutlar devşirmek değil mi? Öte yanda İslam adına terör yuvalanmaları yaratanların, "intihar komandosu" -gibi o dindeki en aykırı (intihar) kavrama- karşın bunları "dar-ül harp" topraklarına salanların ve yiten masum canlara acımayanların bulunduğu dünyada bayramlarda bile barış dilemek ne kadar zor değil mi?
Zenginle yoksul arasında on kattan fazla gelir farkı bulunan, dar gelirli için gündelik geçimin bile mucizelere bağlı olduğu, işsizliğin, yoksulluğun ve yoksunluğun ülkesinde yaşarken olup bitenlere gözlerinizi yumarak arınmak ve bu ülkenin binlerce yıldır ürettiği devasa kültürüne, uygarlığına yaraşır günlere erişmesini dileyecek umutları bayramlara bağlamak bile ne kadar zor değil mi? Çöplükten ekmek toplayanlarla bir gecede bilmem kaç yüz milyon dolarlık "teklifler" alanların tezatını aşacak bir iklimi düşlemek, bayram bile olsa ne kadar zor değil mi?
Zor ve zahmetli. Ama buna mecburuz. İyimser olmaya, çalışmaya, üretmeye mecburuz.
Daha güzel günler görelim diye bizler için emek ve kan verenlerin anısından bizden sonra gelecek kuşaklar daha da güzel günler görsün diyerek didinmenin rotasını çıkarmak ve çizmek, bizlerin, hepimizin borcu.
Tanrıya ve topluma karşı bu ödevlerimizi ifa edersek -her türlü güçlüğe karşın- biraz daha insancıllaşır ve doğallaşırız. O arada doğayı da insanileştirebiliriz.
Şehitlerimizi ve gazilerimizi öz kardeşlerimizden ayırmadan, yürekleri yanmış analara "köken, mezhep ne?" diye sormadan sarılmak...
Tek bir kişiyi "unutmadan": Cezaevlerinden genelevlere, çöp evlerden sokaklara, tek bir kişinin gönlünü "yetim" umudunu "öksüz" koymadan!
Barışın, esenliğin, üretkenliğin, Hakkaniyetin geçerli olduğu bir dünyayı yakın çevremizden başlayarak aramak Tanrı'dan "iyiliği, güzelliği" dilemek hakkını bizlere daha çok vermez mi?
Gelin bayramlara layık olmaya çalışalım!
Sevelim, sevilelim!
Bayramımız kutlu yarınlarımız mutlu olsun!