Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bazen ters eser rüzgar

Bazen ters eser rüzgar
 

"RESİM:ALINTI"


Bir rüya âleminde yaşıyoruz bu fani dünyada. Bir yalana inanarak belki de. Bu dünyanın şatafatına aldanıp yaşadığımızı sanıyoruz. Bir küçük zerreyiz bu dünya üstünde. Bir avuç insandan ibaret mevcudiyetimiz. Etrafımızda bizi tanıyan, varlığımızın farkında olan kaç insan var. Bir de bizim tanımadıklarımız tabii. Bir kısır döngü içinde nefes alıyoruz işte. Aynı şehirde, aynı mekânlarda, aynı yüzleri göre göre tüketiyoruz ömürlerimizi. Değiştirmek için yaşantımızı bir şey geliyor mu elimizden? Ne yapıyoruz ya da neyi yapmamız gerekiyor da yapmıyor, yapamıyoruz? Kimse sormadı bize fikrimizi, bu dünyaya gelmek ister misin ya da bu anne babanın çocuğu olmak ister misin diye? Gelmemiz gerekiyordu, geldik. Dünyaya gelişimizin bir sebebi vardı mutlaka. Belki bir misyonu üslenmiştik bilmeden. Seçilmiş kişilerdendik belki de. Belki de sıradan olabildiğince.

Hepimizin bir hikâyesi var bu yalan dünyada. Herkes üzerine biçilen rolü oynuyor iyi ya da kötü. Başarılı ya da başarısız oluyor. Her hikâyede bir belki de iki kişi var başrolü paylaşan. Bir de yardımcı oyuncular var tabii. Hayatın belli noktalarında ansızın hayatına giren ve bir gün ansızın çıkıp giden. Çarşıda, pazarda, vapurda, sinemada, otobüste, trende, sınıfta, iş yerinde karşılaştığımız pek çok insan. Bazı yüzler silinip giderken gözlerimizin önünden, bazıları vardır ki derin izler bırakır can paremizde.

Zorlu bir yolda büyüyelim diye uğraşıp bir an önce, büyüdüğümüzde de bu boş çabanın neden olduğunu düşündünüz mü hiç? Yıllar geçtikçe çocukluk günlerine artan özlemin neden daha da arttığını? Büyümenin insana hiçbir getirisinin olmadığını… Bol bol sorumluluk yüklediğini. Oku, çalış, çabala. Hamken, pişmeye uğraş. Donat bulduğun tüm bilgilerle dimağını. Aç ufkunu olabildiğince. Ummanlara dön yüzünü. Hayaller kur birbirinden güzel ve tutun onlara, tutun ki yaşama sevincin artsın günden güne. Ne için peki?

Kocaman bir boşluk bizi bekleyen. Sorgusu, suali yok. Nasıl olsa her şeyi bırakıp da gitmeyecekmiyiz vakti saati gelince. Yine kimse sormayacak bize gitmek istiyor musun diye. Yarım kalan işleri, hayalleri bırakıp hiç bilmediğimiz bir diyara, ne ile karşılaşacağımızı bilmeden gideceğiz peşimizde gözü yaşlı pek çok insan bırakarak.

Bu kadar işte hayatınız. Güzel ya da çirkin, mutlu ya da hüzünlü, dolu ya da bomboş, sevgisiz ya da sevgi dolu, kalabalık ya da yalnız, kültürlü ya da cahil geçen kaç yıl. Bir görev dünyaya gelişiniz. Uğraşınız en iyi şekilde ifa etmek. Başarılı olmak gayeniz. Sonra… Görev bitti, hadi gel.

Yaşamak güzel her şeye rağmen. Yeni doğan günde nefes almak. Her geçen günün ömrümüzden bir gün daha çaldığı gerçeği. Gittikçe küçüldüğü bedenimizin, hastalıkların boy gösterdiği, sağlığımızın bozulduğu, bedensel gücümüzün tükendiği, ruhumuzun yorulduğu, enerjimizin bittiği zaman dilimleri.

“Hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi ibadet et.” felsefesi tüm benliğimizi saran, sarmalayan. Böyle davranıyoruz elbette.

Hayat hoş gerisi boş… Yaşamaya bak insan kardeş... Anlıkmış mutluluklar aldırma… Gülümse aynadaki sana… Ellerini kaldırıp da semaya bir dua yerleştir duadaklarına “İnsanların hayallerini ellerinde bırakıp sabırlarıyla sınama Tanrım.” diye...

13.03.2009

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..