- Kategori
- Deneme
Bazı eşyalar var ki...

BAZI EŞYALAR VAR Kİ... SÜREKLİ KULLANIMDA...
Bazı eşyalar var ki, eskimiyor, yaşlanmıyor, nasıl oluyorsa... Gizli bir süper güç mü var içlerinde artık neyse... Anlamını yitirmiyor bu eşyalar, kullandıkça anlam kazanıyor bilakis... Vadeleri dolmuyor dolayısıyla kapıya koyamıyorsun bu zamazingoları...
Mesela benim bir montum var, lise sondayken almıştım, üniversiteden birlikte mezun olduk, beraber işlere girdik çıktık, işsiz kaldık, evlendik, çocuk sahibi olduk... Arada başka montlar, ceketler, kabanlar girdi çıktı araya ama hepsi mefta oldu... Göçtü gitti bu fani dünyadan... Bu arkadaşsa hala hayatta... Nerden baksan 20 yıl... Dile kolay 20 yıl... Yılda bir kez mutlaka bir yerlerde oturup sohbet ediyoruz başbaşa.
Bu alanda rekorsa annemin kırmızı şemsiyesindedir ama. Bir insan 40 yıl boyunca (ve daha halen) aynı şemsiyeyi kullanabilir mi? En basitinden kaybeder mesela ki şemsiye kolay kaybedilebilir bir eşyadır. Yok ama... Babam anneme bir yurtdışı gezisinden getirmiş bu parlak kırmızı zemin üzerine siyah yaprakların süslediği şemsiyeyi... Tutma bileziğinde "Yağmurda ve güneşli havalarda da" yazıyor. Şemsiyeyi üreten firmanın sloganı olan bu cümleyi annem, babamın özel olarak kendisi için yazdırdığını düşünüyor-hayattayken ona sormayı bile düşünmeden böyle benimsemiş, hani kısa bir "evlilik manifestosu" gibi. Annem belki de o tek bir cümle için bunca yıldır gözü gibi bakıyor şemsiyesine. Şemsiyenin deri kılıfını bile zeytinyağlı pamuklarla siliyor, okşuyor, seviyor... Zeki Müren söylüyor: Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin...
ANLAM KAYMASINA UĞRUYOR...
Bir arkadaşım bana bir çerçeve hediye etmişti; boş bir resim çerçevesi. Yıllardır içine koyacak uygun bir resim bulamadım. Çerçevede de öyle bir numara yok yani... Bildiğin orta boy bir fotoğraf için üretilmiş, siyah seramikten normal bir şey. Şimdiye kadar farklı farklı en az 50 fotoğrafını koymuştu başkası olsa. Ama ben uygun fotoğrafı bir türlü bulamadım işte yıllardır... Yıllardır ama... Şimdi hesapladım o-ha yani en az 25 yıl olmuş... Çerçeveyi hediye eden arkadaşımın hayatı altüst oldu, tepetaklak oldu bu zaman içinde ama gel bak hediyesi ilk günkü gibi duruyor durduğu yerde... O benim için çerçeve değil bir kara delik! Zamanı hayatı çocukluğımuzu yutan bir kara delik... Bob Dylan bağırıyor kulağımın dibinde :
How many roads must a man walk down
Before you call him a man?
The answer, my friend, is blowin' in the wind,
The answer is blowin' in the wind.
EVİN GİZLİ KÖŞELERİNE SİNİYOR
Bizim evde yeşil bir atlet var... Zaman zaman ortaya çıkıyor. Tanımsız bir giyim eşyası. Beyaz iç çamaşırlarıyla biraraya koyamıyorsun, renklilerin yanında pek bir hantal, pek bir biçimsiz kalıyor. Tişört desen o da değil, arada bir bir ihtiyaç sahibinin üzerinde görülüyor sonra yine yok oluyor ortadan. Ondan sonra çok alakasız bir şey arıyorsun... diyelim kışlık yazlık ayrımı yapıcan... Hop ordan çıkıveriyor bu yeşil atlet... Woody Allen oda kapısından bakıveriyor o sırada... aynı anda Simon&Garfunkel şakımaya başlıyor:" Hello darkness my old friend... I've come to talk with you again".
ALINIYOR VE UNUTULUYOR SONRA...
Çift kişilik şişme yatak var mesela bizim evde... Bir misafir furyası vardı bir ara... neydi o? Ne zamandı? Belki de sadece hayalimizde yaşamıştık o süreci... Sanki çok çok misafir gelecekti bize... Sanki gökten misafir yağacak üstelik bir de bu konuklar yatıya kalacaktı... Çift kişilik şişme yatak alındı bir heves, tv reklamından görülüp... Şişirildi, denendi, üzerine çıkılıp "aa rahatmış" denildi, söndürüldü, katlanıp kaldırıldı ve sonra unutuldu o yatak... Sonra, bir kaç yıl sonra bir gece... gerçek yatılı misafirler geldiğinde... kimse hatırlamadı onu.. O ise fısır fısır yapılan "kimi nerde yatırmalı" planlarını, kaldırıldığı yüklükten sessizce dinledi. Fonda Farid Farjad çalıyordu.
BİR HEVESLE ALINIYOR SONRADAN HİÇ BEĞENİLMİYOR...
Bİr ağaç kütüğü almıştım bir zamanlar dekoratif amaçlı... Tezgahtar çocuk aşkla şevkle anlatıp durmuştu: "dekoratif amaçlı... kendinizi doğaya daha yakın hissedeceksiniz... Bütün negatif enerjinizi alacak... Peynir ekmek gibi satıyoruz bu kütükleri...." SAtıcının sözlerinden etkilenerek değil kimbilir hangi ağacın hatırası diye düşünerek almıştım o vernikli ağaç parçasını.. Salonun bir köşesinde uzun bir müddet öylece durdu... Vernikli olduğu için tozunu almak da sorun olmuyordu...Sonra bir gün o kritik (!) soruyu sordum :"Bu ne ya?"
R.E.M.'in Losing my Religion ile fırtına gibi estiği günlerdi. Sonra herkes herşeyi unuttu. Kütüğü de kapıya koydum. Bütün negatif enerjim gitti, oh rahatladım.
BAŞKA EVLERE YAKIŞIYOR...
Bazı eşyalar, başka evlerde, daha güzel, hoş, şık, elit, modern falan duruyor... Sen aldın koydun o köşeye bildiğin abajur işte... Üstelik ışığı sönük, çok yer kapladı, bir dolu da para sayıldı..."Lüzumsuz oldu!", dediyse içindeki ses... bitmiştir, acilen iade ediyorsun sen onu...
Yeni Türkü senin için söylüyor:
başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava...
nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka.
NEDİR Kİ BİR EŞYA?
CEVAP VERİYORUM: NE KADAR İŞE YARIYORSA VE NE KADAR ANLAMLIYSA O KADAR GEREKLİ
Bazı eşyalar var ki, eskimiyor, yaşlanmıyor, nasıl oluyorsa... Gizli bir süper güç mü var içlerinde artık neyse... Anlamını yitirmiyor bu eşyalar, kullandıkça anlam kazanıyor bilakis... Vadeleri dolmuyor dolayısıyla kapıya koyamıyorsun bu zamazingoları...
Mesela benim bir montum var, lise sondayken almıştım, üniversiteden birlikte mezun olduk, beraber işlere girdik çıktık, işsiz kaldık, evlendik, çocuk sahibi olduk... Arada başka montlar, ceketler, kabanlar girdi çıktı araya ama hepsi mefta oldu... Göçtü gitti bu fani dünyadan... Bu arkadaşsa hala hayatta... Nerden baksan 20 yıl... Dile kolay 20 yıl... Yılda bir kez mutlaka bir yerlerde oturup sohbet ediyoruz başbaşa.
Bu alanda rekorsa annemin kırmızı şemsiyesindedir ama. Bir insan 40 yıl boyunca (ve daha halen) aynı şemsiyeyi kullanabilir mi? En basitinden kaybeder mesela ki şemsiye kolay kaybedilebilir bir eşyadır. Yok ama... Babam anneme bir yurtdışı gezisinden getirmiş bu parlak kırmızı zemin üzerine siyah yaprakların süslediği şemsiyeyi... Tutma bileziğinde "Yağmurda ve güneşli havalarda da" yazıyor. Şemsiyeyi üreten firmanın sloganı olan bu cümleyi annem, babamın özel olarak kendisi için yazdırdığını düşünüyor-hayattayken ona sormayı bile düşünmeden böyle benimsemiş, hani kısa bir "evlilik manifestosu" gibi. Annem belki de o tek bir cümle için bunca yıldır gözü gibi bakıyor şemsiyesine. Şemsiyenin deri kılıfını bile zeytinyağlı pamuklarla siliyor, okşuyor, seviyor... Zeki Müren söylüyor: Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin...
ANLAM KAYMASINA UĞRUYOR...
Bir arkadaşım bana bir çerçeve hediye etmişti; boş bir resim çerçevesi. Yıllardır içine koyacak uygun bir resim bulamadım. Çerçevede de öyle bir numara yok yani... Bildiğin orta boy bir fotoğraf için üretilmiş, siyah seramikten normal bir şey. Şimdiye kadar farklı farklı en az 50 fotoğrafını koymuştu başkası olsa. Ama ben uygun fotoğrafı bir türlü bulamadım işte yıllardır... Yıllardır ama... Şimdi hesapladım o-ha yani en az 25 yıl olmuş... Çerçeveyi hediye eden arkadaşımın hayatı altüst oldu, tepetaklak oldu bu zaman içinde ama gel bak hediyesi ilk günkü gibi duruyor durduğu yerde... O benim için çerçeve değil bir kara delik! Zamanı hayatı çocukluğımuzu yutan bir kara delik... Bob Dylan bağırıyor kulağımın dibinde :
How many roads must a man walk down
Before you call him a man?
The answer, my friend, is blowin' in the wind,
The answer is blowin' in the wind.
EVİN GİZLİ KÖŞELERİNE SİNİYOR
Bizim evde yeşil bir atlet var... Zaman zaman ortaya çıkıyor. Tanımsız bir giyim eşyası. Beyaz iç çamaşırlarıyla biraraya koyamıyorsun, renklilerin yanında pek bir hantal, pek bir biçimsiz kalıyor. Tişört desen o da değil, arada bir bir ihtiyaç sahibinin üzerinde görülüyor sonra yine yok oluyor ortadan. Ondan sonra çok alakasız bir şey arıyorsun... diyelim kışlık yazlık ayrımı yapıcan... Hop ordan çıkıveriyor bu yeşil atlet... Woody Allen oda kapısından bakıveriyor o sırada... aynı anda Simon&Garfunkel şakımaya başlıyor:" Hello darkness my old friend... I've come to talk with you again".
ALINIYOR VE UNUTULUYOR SONRA...
Çift kişilik şişme yatak var mesela bizim evde... Bir misafir furyası vardı bir ara... neydi o? Ne zamandı? Belki de sadece hayalimizde yaşamıştık o süreci... Sanki çok çok misafir gelecekti bize... Sanki gökten misafir yağacak üstelik bir de bu konuklar yatıya kalacaktı... Çift kişilik şişme yatak alındı bir heves, tv reklamından görülüp... Şişirildi, denendi, üzerine çıkılıp "aa rahatmış" denildi, söndürüldü, katlanıp kaldırıldı ve sonra unutuldu o yatak... Sonra, bir kaç yıl sonra bir gece... gerçek yatılı misafirler geldiğinde... kimse hatırlamadı onu.. O ise fısır fısır yapılan "kimi nerde yatırmalı" planlarını, kaldırıldığı yüklükten sessizce dinledi. Fonda Farid Farjad çalıyordu.
BİR HEVESLE ALINIYOR SONRADAN HİÇ BEĞENİLMİYOR...
Bİr ağaç kütüğü almıştım bir zamanlar dekoratif amaçlı... Tezgahtar çocuk aşkla şevkle anlatıp durmuştu: "dekoratif amaçlı... kendinizi doğaya daha yakın hissedeceksiniz... Bütün negatif enerjinizi alacak... Peynir ekmek gibi satıyoruz bu kütükleri...." SAtıcının sözlerinden etkilenerek değil kimbilir hangi ağacın hatırası diye düşünerek almıştım o vernikli ağaç parçasını.. Salonun bir köşesinde uzun bir müddet öylece durdu... Vernikli olduğu için tozunu almak da sorun olmuyordu...Sonra bir gün o kritik (!) soruyu sordum :"Bu ne ya?"
R.E.M.'in Losing my Religion ile fırtına gibi estiği günlerdi. Sonra herkes herşeyi unuttu. Kütüğü de kapıya koydum. Bütün negatif enerjim gitti, oh rahatladım.
BAŞKA EVLERE YAKIŞIYOR...
Bazı eşyalar, başka evlerde, daha güzel, hoş, şık, elit, modern falan duruyor... Sen aldın koydun o köşeye bildiğin abajur işte... Üstelik ışığı sönük, çok yer kapladı, bir dolu da para sayıldı..."Lüzumsuz oldu!", dediyse içindeki ses... bitmiştir, acilen iade ediyorsun sen onu...
Yeni Türkü senin için söylüyor:
başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava...
nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka.
NEDİR Kİ BİR EŞYA?
CEVAP VERİYORUM: NE KADAR İŞE YARIYORSA VE NE KADAR ANLAMLIYSA O KADAR GEREKLİ