Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '11

 
Kategori
Siyaset
 

Beklenen sona doğru…

Beklenen sona doğru…
 

İnsanların düşüncesi ile isteği tamamen farklı şeylerdir. Birçok şey düşünebilirsiniz ama bunlar isteklerinizi karşılama imkânı vermez. Yukarıda ülkemin gidişatı ile ilgili düşüncelerimi yansıtan bir başlık attım. Tabii ki bu başlık benim isteğimi yansıtmıyor. Tam tersi çok uzun yıllardır ülkemin birilerinin istediği bu sona gitmemesi için elimden geleni yapıyorum. Ama maalesef ben ve benim gibilerin çalışması yine yeterli olmayacak. 

Yine dedim, çünkü tarihteki Türk devletlerini incelerseniz yıkılışlarında ortak bir virüs görürsünüz. “İhanet”. Türk devletleri her türlü düşmanla baş etmişler bir tek ihanetlerle, entrikalarla, baş edememişlerdir. Türk halkının içine sızan, çoğu zaman kendini Türk olarak tanıtan kişi veya guruplar ilk fırsatta dış mihraklarla anlaşmış Türk devletinin altını oymuştur. Bu yüzden de devletin kuruluşunda sıkıntıyı çeken bu yüzden de dikkati elden bırakmayan kuşaklar gidip de yenileri gelince işler tavsamaya, savaşı kaybetmiş olan dış düşmanlar ve içerdeki işbirlikçileri devletin temelini oymaya başlamışlardır. Bu anlattıklarım sadece şu anki Türkiye Cumhuriyeti ile değil, geçmişteki diğer Türk devletlerinin sonu ile de ilgilidir. 

&&&& 

Tarih, 04-HAZİRAN–2003. Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu AKP Hükümeti, kamuoyunda İHANET SÖZLEŞMELERİ olarak bilinen, T.B.M.M’ nin 37 yıl önce Birleşmiş Milletler tarafından Türkiye’ye özel hazırladığı, fakat o süreçteki hiçbir meclisin imzalamadığı 16.12.1966 gün ve 2200 sayılı kararıyla ilk kabul ettiği “ 1-Siyasal ve Medeni Haklar Uluslar arası Sözleşmesi” ile “2-Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi” yasaları, KABUL edilerek meclisten geçiriliyor, meclisçe onaylanıyor. Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanarak, dava konusu yapılmadan, her şekilde yürürlüğe giriyor. Yani, AKP iktidar olduktan altı ay sonra “İkiz Yasaları” çıkardı. İşte bize göre iktidara getirilmenin bedellerinden biri ödendi. Neydi bu yasalar? Aynı olan ilk maddelerine bir göz atalım. 

1.Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.

2. Bütün halklar, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.

3.Bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir. Denmektedir.

İkiz sözleşmeler olarak anılan bu sözleşmelerin bu maddeleri ÇEKİNCESİZ kabul edilmiştir.

Sözleşmelerin 2. maddeleri ile de devlet bu hakları güvence altına alır. Bu haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.

Devletin saygı göstermeyi taahhüt ettiği bu maddelerde "ayrılmayı" da kapsayacak şekilde "kendi kaderini tayin hakkı tanınan" "uluslar" değil, "halklar"dır. Böylece, ülke bütünlüğünü tehdit eden eylemler "uluslararası güvenceye" kavuşturulmuştur.

Her iki sözleşmenin 1. maddesinin 2.bendine göre de Türkiye halklara göre ekonomik parçalara bölünecektir.

Burada söz konusu olan sıradan bir yasama faaliyeti değildir. Anayasa’nın 90. maddesi karşısında, TBMM kararıyla onaylanan bu sözleşmelerin "Türk kanunlarını değiştirici" özellikleri olacak, "iç hukukun bir parçası" kabul edilecek ve diğer yasalardan farklı olarak "Anayasa’ya aykırılıkları dahi ileri sürülemeyecektir. 

İçtüzüğün 52. maddesi uyarınca öncelikle görüşülerek yangından mal kaçırılırcasına çıkartılan bu yasaları, aşağıda belirttiğimiz nedenlerle Türkiye’nin menfaatlerine uygun olmadığını saptıyoruz.

Bundan 37 yıl önce 1966 yılında kabul edilen ve 1976 yılında yürürlüğe giren bu sözleşmeler, daha önce de Türkiye’nin önüne konulmuş, ancak ulus devlete yönelik tehditler oluşturacağı düşüncesiyle onaylanmamıştır.

Nitekim onaylanan bu sözleşmelerin 2. maddesine göre; "Sözleşmede tanınan hakları kendi mevzuatında veya uygulamasında henüz tanımamış olup da bu sözleşmeye taraf olan devletler, kendi anayasal usullerine ve sözleşmenin hükümlerine uygun olarak, sözleşmede tanınan hakları uygulamaya geçirmek için gerekli olan tedbirleri ve diğer önlemleri almayı taahhüt ederler".

Üstelik bu sözleşmeleri onaylayan TBMM’nin daha sonra bu sözleşmelerin içeriğini değiştirme olanağı da yoktur.

Ayrıca, Anayasanın 15. maddesinde; savaş, seferberlik, sıkıyönetim gibi olağanüstü hallerde dahi bu sözleşmelerde yer alan "hakların" kısıtlanamayacağı öngörülmüştür.

Bu sözleşmelerde yer alan ortak hükümle, BM bünyesinde oluşturulacak komisyon ve komiteler, Türkiye’de denetim yapma ve iç işlerimize doğrudan müdahale etme olanağına kavuşuyorlar. 

Yaa, işte böyle bir yasayı zevkle meclisten geçiren iktidara Türkiye’de yaşayıp bu coğrafyanın ekmeğini yiyenler %47 destek veriyorlardı. 

&&&& 

Emperyalistlerin en belirgin tarafı asla duygusal olmayıp her olaydan ders çıkarmalarıdır. Türklerin herhangi bir savaş ile yenilip parçalanamayacağını bildikleri için her zamanki taktiklerini uygulamaya koydular. İhanet odakları oluşturup onları devreye soktular. Bu odakların çalışmaları o kadar iyi gidiyordu ki, artık birçok durumun gizlenmesine gerek kalmadığını görenler sindire sindire her istediğimizi yaparız diye ellerini ovuşturuyordu. Bu sindirme taktiği icabı ikiz ihanet yasaları kabul edilince harekete geçilmedi. Yasalar rafa kalktı. İlerde başımıza bela olacak olanlar da sessizliğe gömüldü. 

Taa ki “güzel şeyler olacak” komutuna kadar. O andan itibaren PKK uzantısı siyasetçiler bir yandan ayrılık şarkıları söylemeye, onların azmettiricisi PKK da etrafı kana bulamaya başladı. 

Dikkat ediniz. Bu partinin iktidar olduğu dönemlerde terör hemen hemen bitmişti. Bitiren şanlı ordumuzun üst düzey yöneticileri hemen hemen tam kadro halinde iktidarın özel yetkili mahkemeleri tarafından tutuklanmış, muvazzafı emeklisi zindana atılmıştır. Birileri iktidar eli ile rövanşı alıyor. Bu ara da, eskiden köşe bucak saklanan teröristler güpegündüz güvenlik güçlerimize pusular kuruyor, onları katlediyorlar. 

Başbakanın daha çok yeni olan şu demeci birçok şeyi açıklar nitelikte. “Altıyüzbin kişilik ordunun birkaçyüz kişisi” diye hapisteki generalleri ne düzeyde gördüğünü, ordumuzun şerefli subaylarını ne derece benimsediğini gösteriyor. Bir başbakanın bırakın kendi ordusunun üst kademesini, bir yabancı ordu için bile bu tür konuşmasının ne kadar doğru olacağın yorumunu siz okura bırakıyorum. 

Ordumuz, bu çakal sürüsünü çok değil bir ayda yok edebilecek güçtedir. Tabii siyaseten başta olanlar izin verirse. Değilse daha çok güpegündüz emniyet görevlilerimiz katledilir. 

&&&&& 

Nitekim PKK nın siyasi kolu “Demokratik özerklik” lerini ilan ettiler. Şimdi göstermelik bir iki soruşturma yapılıp sonra paşa paşa kabul edilecektir. Çünkü bu durum ikiz ihanet yasasından kaynaklanıyor. Yıllar önce biz bu günleri görüp yazdığımızda ne paranoyaklığımız, ne hayalperestliğimiz kalmıştı. Keşke o yorumcular haklı olsaydı. Şimdi ne olacağını görmek için Libya’ya bakmak yeterli olabilir. 

Libya’yı işgal etmek isteyenler içerideki küçük bir farklı gurubu satın aldılar, olaylar çıkarttılar. Ona dayanarak da Fransa derhal hücum etti, ardından da diğer leş kargaları. 

“Canım biz Libya’mıyız, bize kimse dokunamaz” diyor olabilirsiniz. İnşallah haklı da çıkarsınız. Ama PKK nın siyasileri Demokratik özerkliklerini ilan ettiler ve uygulanmasında yardım etsinler diye yabancı ülkelerden yardım istediler bile. Tabii bizim satılmış basınımız kendine verilen futbol şikelerini yazdığı için bu konuları ufacık geçiştiriverdi. Yarın bir gün birleşmiş milletler kuvvetleri “siz Kürtlere iyi davranmıyorsunuz diye karşımıza dikilmezler inşallah. 

&&&&& 

Çözüm: 

Ben parlamento değilim. Çözümü bulacak onlardır. Olsa olsa birkaç ufak önerimiz olabilir. 

*ABD il bütün anlaşmalar iptal edilip yeniden iki devletinde ortak çıkarlarına hizmet edecek anlaşmalar yapılmalıdır. 

*AB ile ilişkiler askıya alınmalı ve anayasamızı işgal eden yıkıcı maddeler ayıklanmalıdır. 

*Orduya emir verilip ne bahasına olursa olsun PKK ve uzantıları bertaraf edilmelidir. 

*Azarbaycan, İran, Suriye, Irak gibi ülkelerle gerekli her türlü işbirliği yapılarak BOP projesinin durdurulması sağlanmalıdır. (Şimdi bana, kardeşim BOP projesinin eş başkanı bizim başbakan diyebilirsiniz) Orasını ben bilmem. Daha iyi çözümü olan varsa yazsın. 

İzmir 2011-07-16 

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..