- Kategori
- Güncel
Belini kırmayan darbeler gücüne güç katar

Bağışlayın Beniiii!
“ Bağışlayın beni!
Kenarlarında renkli çiçekler olan mektup kâğıtlarına yazmak isterdim. Kelebek kanatları boyamayı, kuşların ötüşünü dinlemeyi, hatta uçurtma uçurtmayı da öğrenebilirdim…
Bağışlayın beni!
Top ateşleri, bomba gürültüleri arasında doğdum ben yaşım on üç, ninniler yerine makinelilerin takırtılarıyla büyüdüm. Renklerden ilk önce kan kırmızısını tanıdım. Çiçeklerden önce ölülerin arasında dolandım. Hiç saklambaç oynayamadım kelebeklerle. Üç yaşındayken en büyük ağabeyimi, sekizindeyken diğerini kaybettim… Bağışlayın beni
”Filistinli bir çocuğun mektubu“(alıntı)…”
Ey! Ateşe bakamayan gözlerim, siz söyleyin bir çocuğun sözleri ciğerlerimi bu denli yakarken bu yazıyı nasıl tamamlayabilirim…
Ey!“ Bağışlayın beni “diye yalvaran çocuk, çocuk yaşında bağışlanmayacak kadar ne günah işledin de şu gözlerimiz göre göre, o masum bedeninde sürünen ölümün, o kanlı yürüyüşüne dur diyemedik…
Nasıl bir yürektir bu İsrail oğullarındaki, etten geçtim taş içinde kemik/ten mi, kara katran mı dökmüşler vicdan aynalarına, şeytana kurban mı etmişler yok saydıkları merhametlerini?
Her defasında Yahudi soykırımını anlatan sinemalarda içini tutamayıp ağlayan ben, bugün adeta kutlamak geliyor içimden bütün Nazileri. Yaşadıkları soykırımlardan ne de güzel insanlık dersi almışlar ve el kadar sabilerden korkar olmuş soysuzlar.
Ya çığlığımı çoğaltan dünyanın ahraz sessizliğine ne demeli, peki nerden insan hakları tüm hakların savunucuları, hadi onlardan geçtim ya tüm İslam ülkelerinin vurdumduymazlığı buna ne demeli, hani Müslüman Müslüman’ın en değerli kardeşiydi. Hayır, kesinlikle hayır Habil Kabilde olmaz bunların soyu Habil’i öldüren Kabil senelerce azap içinde gezmedi mi?
Bağışlayın beni diyor bir çocuk, Filistin de doğduğum için bağışlayın beni, bağışlayın bir Filistinlinin çocuğu olduğum için, savaşın ortasına doğduğum için bağışlayın beni diyor ve duymuyor akranlarının anneleri babaları…
Ey bağışlanmayan günahlar bu masum yakarışın karşısında diz çökün, çok mu temiz bir geçmişiniz var…
“ Kafese doldurulmuş kuşlarız “diyor Gazze’den bir yazar.
Evet, kafeslere doldurulmuş, yeni doğmuş kuşlar ve kafeslerin etrafına kor ateşlerden cayır cayır yanan çember kurmuşlar, çırpınan kuşların tüy kanatları, orantısız güç karşısında bu ateşlere daha ne kadar dayanabilir ki?
Ah! Ya Rabbim, şu karanlık siyasetten sen koru onları ve üzerlerinden kaldır ateş saçan isli gölgeleri ve Yarrabi sen koru bu çocukların sadece bağışlamak diyen veballerinden bizleri…
2009 yeni yılın gecesi ve sonrası Noel babaları çocuklara torbasında hediyeler götürmek üzere, Filistin üzerinden kızağıyla geçerken, orada ki çocukları da unutmadı, bacalardan olmasa da tepelerinden sürpriz bombalar yağdı. Ya da İsrailli çocukların babaları, Noel babayı tam geçerken kasti olarak vurdu. Kesin öyle olmalı, beklide o nedenle Noel babanın elbisesi, kar üstünde kan kırmızı. Kendi babalarına saygıları olmayanlar “ bağışlayın beni “diye yakaran çocukların seslerine kulak kesilirler mi, kınamak kızartır mı sanırsınız ar damarı çatlamış yüzleri?
Bir Filistinli çocuğa soruyorlar ” ne istersin ”diye.
O ne bir oyuncak istedi, ne kırmızı bir bisiklet, ne kırmızı bir ayakkabı başucunda. Ne markalı bir tişörtte gözü vardı, nede siyah mavi bir kot. Ne şekerdi hayalini süsleyen nede muzlu, çikolatalı süt. Ne özel okullar düşlüyordu, nede yeni bir mont. Ne rengârenk bilyeler, ne çıngıraklı kızak, ne çıtalı uzun kuyruklu bir uçurtma. Ne ismin kendi koyduğu bir güvercin, nede kendine ait çocuksu güzel bir oda…
O ne istiyordu biliyor musunuz? Kocaman olmuş korku dolu ıslak gözlerle bakarak.
” Annemle babamla hiç korkmadan uyumak istiyorum” diyordu ve bağışlayın diyordu hiç görmediğim rüyalarımı…
Ey !” bağışlayın beni “ diyen çocuk…
O alınmaz toprakta senin gibi kaç karanfil yatar, dayan ey çocuğum dayan, şu alttaki satır senin yıkılmayan atalarının yadigâr… Dayan diyorum çocuğum dayan! “ Belini kırmayan darbeler gücüne güç katar
Gazete Sivas
Saygılarımla
Esra Kaya