Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Erdoğan Özgenç DOST MECLİSİ

http://blog.milliyet.com.tr/erdoganozgenc

15 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Ben Ali İsmail Korkmaz olurum ...

Ben Ali İsmail Korkmaz olurum ...
 

Bugün üzerinize afiyet kendimi iyi hissetmiyordum, bir kırgınlık ve yorgunluk vardı hala nedenini bilmediğim ki sormayın gitsin. Üzerine üstlük de bu güzel Ramazan gününde bir de baş ağrısı…

Aslına bakarsanız rahat batar bana daima…

Pazar akşamı maçlardı misafirdi sahurdu derken tam 03.32 de yattım, 04.41 de uyandım, başım nasıl ağrıyor anlatamam.

Sağ yanıma yatıyorum ağrıyor sol yanıma yatıyorum ağrıyor, yüzükoyun yatıyorum burnumda et var ya benim sanki “kaynanam” beni öldürüyor gibi oluyor…

Sabahın 08.30 una kadar gözüme uyku girmedi, gezmediğim oda bakmadığım pencere kalmadı, balkona çıkıyorum in cin top oynuyor mahallenin caddelerinde, uzaktan ramazan davulcularının sesi geliyor, televizyonu da açmak istemiyorum o saatte nereden bulmuşlarsa dünyanın en saçma şeyleri var bütün kanallarda sözleşmiş gibiler…

Saat 09.00 a doğru kedim minnoş çişini yaptı onu temizledim, oturma odasındaki kanepeye uzandım, uyumuşum uyandığımda 11.00 idi…

***

Bugün pazartesi ve benim yapacak hiçbir işim yok, hayret, hani derler ya alışmamış k..ç da don durmaz diye, alışmamışım ki boş boş oturmaya…

Kalktım iki balkonu boyadım baştanbaşa, hava deli gibi sıcak benim elimde badana fırçası, rulo olanından…

Yiğitliğe boya sürmüyoruz ya, oysa hayhayımız gitmiş vayvayımız kalmış kabullenmiyoruz, boya bittiğinde ben Taksim meydanı Gezi Parkı'ndan kendi devletinden bir ton dayak yiyen eylemcilere döndüm…

Aslında itiraf etmem gerekirse ediyorum; Duvara sürdüğüm her ruloyu sanki “isyan bayrağı” gibi ahenkle sallıyordum her seferinde, zaten o yüzden de o kadar düzgün bir boya oldu ki inanın ben bile inanamadım, “Vay bunu ben mi yaptım” diye de sordum kendime kaç kere…

Akşamüzeri boya maceram bitti, banyoydu “Ramazan pidesi” kuyruğuydu, çoktandır arayamadığım dostlardı falan derken eve geldim, TV haber ekranlarında Fenerbahçe davaları ile Ali İsmail Korkmaz’ın davası…

***

Bendeniz de hastalıktır efendim, haksızlıklara dayanamam, her kim haksızlığa uğramışsa kendimi hemen onun yerine koyarım…

İşinin başında “emir büyük yerden” deyip kendi vatandaşının peşine fare kovalar gibi düşüp Adana Belediyesi'nin en ucube eserinin kontrolsüz yerinde aşağıya düşüp “görev şehidi” olan Komiser Mustafa Sarı olurum…

Cumhuriyet tarihinin en büyük halk hareketini başlatan ve şu anda eylemcilere önder olan Ethem Sarısülük olurum,

Eskişehir de kendisini adam sanıp cehennem zebanisi olduklarını anlayamayanlarca resmen katledilen Ali İsmail Korkmaz olurum…

Abdullah Cömert olurum, Mehmet Ayvalıtaş olurum…

Benimle aynı yaşta olanlar beni daha iyi anlar; canları gibi bakıp büyüttükleri büyüyene kadar bir fiske vurmaya kıyamadıkları evlatlarını hayatlarının baharında toprağın altına elleriyle gömen anneler babalar ağabeyler yeğenler amcalar dayılar olurum…

Ben oluyorum olmasına da, asıl ülkenin başına geçenler ” herkes” olmaları gerekirken olmasını bilmiyorlar, ama görünen o ki giderayak “hiç”  olmayı başardılar gibi…

*** 

Fenerbahçe konusuna gelince, hiç kimseye laf söyletmem kralıyla gerçekler konusunda tartışırım ama son zamanlarda Fenerbahçe’den laf açılınca kirvem Hakan Atamer oluyorum…

Tanıdığım bildiğim en iyi Fenerbahçelilerden biridir kirvem, rahmetli annesi Çiğdem teyze de öyleydi…

Daha 3 Temmuz’un kucağımıza düştüğü gün yani yeni yeni konuşulmaya başladığı günlerde; “her kim suç işlemişse cezasını” çeksin demişti, ister Aziz Başkan ister o bu, şu hatta babam bile olsa fark etmez…

Bir tarafıma kirvemi koyuyorum bir tarafıma da Fenerbahçe’yi…

Dava başladıktan sonra o sezonun bütün maçlarını hem gazetemizin arşivinden hem de kendi kayıtlarımdan tek tek defalarca izledim, bir tek maç da “şike” izine rastlamadım. Galibiyetler ve şampiyonluk analarının ak sütleri gibi helaldi futbolcuların…

Evet, dava sonuçlarına göre ortalık da bir suç isnadı vardı, haklıydı haksızdı sırası değil,  ama o sıralarda sorumluluk Aziz Yıldırım kadar Türk Futbolunu idare edenlere de düşerdi, şeriatın kestiği parmak acıtmaz deyip verilmesi gereken ceza ne ise o günlerde verilmeliydi, verilseydi bugün bunların hiçbiri olmazdı…

Futboldan anlamayanlar kulüp başkanı ve yöneticisi hatta teknik adam olurlarsa hiçbiri UEFA nın ne için kurulduğunu, nasıl bir prensibinin olduğunu merkezinin nerede olduğunu bile bilmezlerse olacağı da budur…

Bizim anlı şanlı yöneticilerimiz avukatlarımız diyorlar ki “şike sahaya yansımamıştır” bakar mısınız aptallığa…

UEFA şike sahaya yansımadı diyenlere şöyle sormaz mı? Eğer bir kulübün başkanı yöneticisi avukatı şike suçundan ceza almışlarsa şike sahaya yansımamış dahi olsa şike olmamış anlamını taşımadığı gibi şike başka yere/yerlere yansımıştır anlamı çıkmaz mı?

Velhasıl şu andan itibaren Türkiye futbolda şike suçu işlenmiş bir ülkedir, bunun cezasını sadece Fenerbahçe Beşiktaş değil bundan sonra uluslararası müsabakalara katılacak tüm takımlar hatta Türk Milli Takımı çekecektir…

***

Bir yanım boya yapmaktan dolayı pardon ihtiyarlıktan dolayı ağrıyor, sapır sapır dökülüyorum, bir tarafım ise bu güzelim ülkede hiç de hakkı olmadığı yerde olanlar yüzünden, başım ise adaletsizlikten haksızlıktan hukuksuzluktan vicdansızlıktan insafsızlıktan dolayı ağrıyor…

Yani anlayacağınız bu akşam bana yine uyku yok…

İyi akşamlar…

 

Erdoğan ÖZGENÇ

  

 
Toplam blog
: 846
: 425
Kayıt tarihi
: 26.06.12
 
 

Emekli banka müdürüyüm ama kart vizitimde "insan" yazıyor. Adana'da ikamet ediyorum. Herk..