- Kategori
- İthalat / İhracat
Ben bir Japonya hayranıyım...

Bunu çok rahatlıkla ve çok büyük bir keyifle söylüyorum.
Pek çok sebep sayılabilir tabi, sanata, tarihe, bilime katkılarıyla Türk insanın sebebini çok iyi bilmeden sevgisini kazanmış bir ülke Japonya.
Şu anda gerçek anlamda “ucuz” ürettikleri mallarla herkesin şüpheyle yaklaştığı Çinliler bile, eğer Türkiye"de yaşıyorlarsa; soranlara biz Japonuz diyorlarmış biliyor musunuz?.Tek ortak nokta olarak çekik gözlerini göstererek.
Benim Japonya"ya sevgim çok başka sebeplere dayanıyor.
Ankara"da geçen çocukluğum da en büyük keyfim Almanya"dan gelen katologlarda gördüğüm uzaktan kumandalı otomobillere bakmak ve hayaller kurmaktı. O zamanlarda ne elektronik bu kadar yaygındı. Ne de ulaşılabilecek kadar ucuzdu. Hele hele kablosuz uzaktan kumandalı otomobillere ulaşmak neredeyse imkansızdı. İşte böyle bir ortamda pırıl pırıl basılmış bir katologta tanıştım TAMIYA markasıyla. Konu ile ilgili olanların çok iyi bildikleri bu Japon maket ve model üreticisi, o dönemde üreticilerin en iyisiydi.
Hiçbir ürününü elime alıp inceleme fırsatı bile bulamadım… Sadece katologlar elimde yalanıp durdum; kasap önünde bekleyen kediler misali.
İşte bir gün beklemekten sıkılıp Tamiya"ya bir mektup yazmaya karar verdim. O dönemlerde böyle e-mail falan yok. Mektup yazıp posta kutusuna atıyorsun ve arkasından da bir dua ediyorsun!. Umarım doğru kişilerin eline geçer ve birileri sizi fark eder diye.
Mektupta sadece şunları yazdım. Çok büyük bir maket otomobil hayranı olduğumu, kataloglarda tanıdığım Tamiya ile ülke şartları sebebiyle tanışma fırsatı bulamadığımdan bahsettim. Bir de sevgilerimi ve ümitleri ekledim.
Ne kadar süre geçti hatırlamıyorum, ama mektubu attığımı bile unuttuğumu biliyorum. Ne de olsa dünyanın öteki ucuna biz gündüzü yaşarken onların geceyi yaşadığı bir ülkeye, hem de o dönemde benim gözüme masal diyarı gibi gelen bir ülkeye mektup yollamıştım. Ne zaman oraya ulaşır, kimler okur, önem verirler mi bilemedim. En iyisi unutmak dedim kendi kendime…
Unuttum da…. Taki postacı bizim kapıyı “iki kez” çalıncaya kadar.
Kapıyı açtığımda gözlerime inanamadım. Kutunun büyüklüğünden arkasında kaybolmuş bir postacı bana Japonya"dan gelen paketi müjdeledi. Büyük puntolarla kutunun üzerinde TAMIYA yazıyordu. İçinden neler mi çıktı? O yaş da, böyle bir hobisi olan çocuğun ihtiyaç duyduğu her şey çıktı. Logolu şapkalar, T-shirtler, minik maketler, çıkartmalar ve örnektir satılamaz logolu uzaktan kumandalı bir de helikopter maketi.
Dünyanın öteki ucunda, markanın pazarının bile olmadığı bir ülkeye yollanan bu paket bana çok şey anlattı. Marka pazarlaması, imaj çalışması aslında bu demek. Ben bu yaşadıklarımı hiçbir zaman unutmadım! Her Japon markasıyla karşılaştığımda da aklıma bu çocukluk anısı geldi. Bizler marka nedir, bilmezken onlar Halkla İlişkileri farklı bir boyuta nasıl taşırız, marka bilinirliğimiz bize ilerde nasıl hizmet edebilir diye düşünüyorlardı.
Aradan 25 seneden fazla geçti. Bugün geldiğimiz noktaya bakıyorum hala fersah fersah uzaklardayız. Dünya kupası sonrası yakaladığımız takım olarak marka avantajını elimize yüzümüze bulaştırdık. Samuray saçlarıyla tüm Japon kızların hayranlığı kazanan İlhan Mansız, sakat sakat transfer olduğu japonya"da bir kez olsun sahaya 90 dakika çıkmadı. Japonya, 2005 yılını Türkiye yılı ilan etti, bundan kaçımızın haberi oldu? Ya da orada ne gibi bir tanıtım kampanyası yürütüldü?.
2006 yılında CNN Türk"te çalışırken Japonya ile ilgili bir belgesel hazırlama fırsatı buldum. İki bölüm halinde yayınlanan bu programların sponsoru yine bir Japon markası HONDA olmuştu. Japon konsolosluğunun bilgi ve doküman desteğini, ne yazık ki Japonya"da Türkiye"yi tanıtabilmek için başvurduğum Türkiye konsolosluğundan bulamamıştım. Ufacık ve çok kötü hazırlanılmış üzerinde hala “ölü deniz” fotoğraflarının bulunduğu bir broşür elime tutuşturulmuştu.
Ülke imajımızın her geçen gün tabana vurmaya başladığı bugünlerde artık bir şeyler yapmanın; ama tüm bunların da, inanılmaz bir bilinçle yapılmasını beklemek ne kadar bilimkurgu geliyor bana!.
Ufacık bir not: Suudi Arabistan"da Türkçe öğrenmek trend haline gelmiş. Bizler nasıl her haftasonu İspanyolca, İtalyanca kursalarını dolduruyorsak, Arap"larda (Hayırdır inşallah) Türkçe öğrenmek için çaba harcıyorlarmış. En büyük eksiklik, Arap"lara yönelik Türkçe öğreten kitap bulunmamasında yaşanıyormuş. Tam tersi Türklere Arapça öğreten yüzlerce basılı materyal mevcut olduğunu söylememe bilmiyorum gerek var mı?