- Kategori
- Anılar
Ben çocukken- 5

Pablo Picasso
Vermut diye bir içki duydunuz mu hiç?
Bana hep şiirli gelmiştir bu içkinin ismi. Tadını ise hiç bilmem, içmedim.
Öyleyse nereden çıktı şimdi bu vermut değil mi?
Çocukluğumun o güzel evinde bir akşam özel bir konuğumuz vardı. Özeldi:
Çünkü yaklaşık bir iki yıldır komşu olmamıza rağmen ilk kez geliyordu evimize.
Çünkü sıradışı bir kişilikti, farklı bir kadındı, muhteşemdi, güçlüydü. Benim çocuk gözüme böyle görünüyordu ya da. Ama yok, sıradışı kişiliği olduğunu kimse yadsımıyordu, biliyorum.
Sevim Hanım...
Ona hep böyle hitabedilirdi. Adının, Hanım sözcüğü eklenmeden söylendiğini hiç duymadım.
1970 ile 72 arası; henüz eskimemişken, bozulmamışken, içi boşalmamışken tutunduğumuz değerlerin. Henüz her şeyimizle birbirimizi kabullenip birarada yaşamayı becerebildiğimiz yıllar.
Son derece muhafazakar ailemin son derece sıradışı bir aileyle komşuluk yapmaktan çekinmediği yıllar.
Babam içki içerdi, bağımlılık derecesinde değildi, ama rutin zamanları vardı, bilirdik. Bizim ailede hiç bir kadın içki içmediğinden içkinin erkeklere ait olduğunu sanırdım ben. İlk kez Sevim Hanım'la öğrendim içkiyi kadınların da içebildiğini.
Biz onu tanıdığımızda iki oğluyla yalnız yaşıyordu. Ermeni asıllı Gavsi Bey yeni ölmüştü galiba. Sık sık adı geçerdi Gavsi Beyin evin içinde. Ama ne için, neden bilmiyorum, çocuk aklım yetmiyordu bunları çözmeye.
Sevim Hanım Gavsi Bey'le nikâhlı değilmiş, sonradan öğrendim. İki çocuklu bir dulmuş onunla yaşamaya başlamadan önce. Varlıklı bir adammış, ama sanırım biraz eziyetliymiş adam, hem çocuklara hem de Sevim Hanım'a karşı. Sevmiş miydi yoksa başka seçeneği mi yoktu, kimseden öğrenemedim. Ama daha geçen yıl öğrendiğim bir ayrıntı beni çok şaşırttı ve üzdü. Oğullarını, yaramazlık yaptıklarında kemerle dövermiş hiç acımadan, küçük yaşta babasız kalan o güzel çocukları. Ne denk gelmiş ne de kimseden işitmiştim, bunca yıldır bilmiyordum. Ama doğrusu, iri kara gözlerinin şiddetli bakışından ürktüğümü de söylemeliyim bazen.
Eskiden olsa kızardım Sevim Hanım'a, şimdi kendimi onun yerine koymayı deneyip anlamaya çalışıyorum. Annemden tecrübem var, benzerini yaşadım çocukken. Kimbilir ne sıkıntılarla doluydu ki yüreği, çocuklarına kemerle vurabilecek kadar kaybediyordu kendini.
Yoksa her akşam içer miydi?
Bir derdi olmayan insan niye her akşam otursundu ki içki masasının başına?
Biz çocuklar bu dertlerden habersiz geçirdik o yılları. Benim için Sevim Hanım'ların evi hep eğlence ile özdeşleşmişti. Oğulları, ablam ve arkadaşları, plâklar, şarkılar, danslar, müzik dergileri, yaz akşamları bahçe sefaları, doğum günü partileri...
Dert yoktu yani; ya bize hissettirmiyorlardı ya da biz anlamıyorduk.
İşte o akşam bize ilk kez geldi Sevim Hanım. İçkiyle başı hiç hoş olmayan dini bütün annem yemek masasına Vermut konmasına hiç sesini çıkartmadı. Sevim Hanım'ın sigaradan tarazlanmış sesiyle attığı yarı şen yarı hüzünlü kahkahalarına gülümseyerek karşılık verdi.
Yok, şimdi yok artık bunlar.
Sevim Hanım öteki dünyaya göçeli çok oldu. Oğullarının izi kayboldu.
Annem çok şükür henüz bu dünyada, ama yok artık o günkü hoşgörüsü.
Sevim Hanım yaşasaydı, bugünkü yaşımla karşısına oturup bir bir anlattırmak isterdim yaşadığı her şeyi.
Özlemişim onu...