Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '08

 
Kategori
Güncel
 

Ben de özür diliyorum.

Ben de özür diliyorum.
 

Ben de Özür Diliyorum.

Lise birinci sınıfdaydım. Mahçup ve henüz büyümeye başlamamış minicik bedeniyle narin bir kız çocuğu geldi sınıfımıza. İzmir’den yeni taşınmışlardı ve oradaki kardeş okulumuzdan bize geçiş yapmıştı. Edebiyat dersiydi, çok iyi hatırlıyorum. Yabancı asıllı ama uzun yıllar Türkiye’de yaşamış, kendini fazlasıyla bu ülkeye ait hisseden, orta yaşlı ve hiç evlenmemiş melek gibi bir hanımdı hocamız. Birlikte olduğumuz üç uzun sene boyunca Türkçe’ye ve Türk edebiyatına tutkunluğumun temelini atmakla meşgul olduğunu daha sonraları anlayacaktım. Önceleri hiç önemsemedim bu kara kuru, minnacık kızı. Hormonlarımla başım fena halde beladaydı ve bedenim de dahil olmak üzere bana ait olan her şeyden nefret ediyordum. Huzursuz, içine kapalı, huysuz ve tabiatiyle tahammül edilmez bir gençtim. Böyle bir dönemde girdi hayatıma Simla. O kırılgan ve narin İzmir’li, nasıl oldu da hiç kimseyi yaklaştırmadığım yanımdaki boş yere kuruldu ve ben onu nasıl bu kadar çabucak benimsedim hatırlamıyorum. Tek bildiğim, en sorunlu yıllarımızda birbirine dayadığımız sırtlarımızdan aldığımız güçle her türlü zorluğun altından kolayca kalkabildiğimizdi. Şimdi düşünüyorum da Simla’yı tanımasaydım, şu anda olduğumdan çok başka bir insandım ben.

Edebiyat öğretmenimiz Ms.Mayson’la da elele verip bana ezilmişliğin nasıl bir şey olduğunu, insanın hiç istemediği ve kontrol edemediği baskılar altında kişiliğini koruyabilmesinin ve her şeye rağmen kendine özel bir insan olarak kalabilmesinin zorluklarını anlamamı sağladılar. Simla’nın asıl adının Vartuhi olduğunu ve büyük dedesi, tehcirden kaçabilen Ermeniler’den biri olmasına rağmen oğlunun yani Simla’nın büyük babasının kimseyi dinlemeden geri gelip yaşamını Türkiye’de devam ettirmeye karar vermiş olduğunu çok sonraları öğrendim. Bazen sebepsiz, hiç yoktan uzak bir noktaya kilitlenir, dalar giderdi. O zaman, büyük babasının almış olduğu karardan iki nesil sonra yaşamak üzere bu dünyaya gönderilen ve Ermeni olduğu anlaşılmasın diye asıl adını gizlemek zorunda kalan Simla’nın gözlerinde bir sürü ‘keşke’ gördüğümü zannederdim. Oysa o hiç şikayet etmez, aldığı bursu kaybedip de ailesini zor durumda bırakmamak için deliler gibi çalışırdı. Her ne kadar gizlemeye çalışsa ve çoğu zaman başarsa da onu iyi tanıyan bizlerin rahatça hissedebilecekleri kadar kırıktı Türkçe’si. Çok güzel Ermenice konuşur ve yazardı. ‘Medz Yeğen’in ne demek olduğunu ondan öğrendim. Sadece ‘Büyük Felaket’ anlamına gelen kelime karşılığını bilmekle kalmadım, neyin nasıl olduğunu bizzat yaşamış birilerinin tanıklığıyla onun kırık Türkçe’sinden dinledim. Daha sonraları can dostumun ağzından edindiğim bu bilgiyi pek çok başka kaynaktan da okuyup genişlettim. Öğrendikçe ağırlığı artan, taşımakla insanı yoran şeylerdi öğrendiklerim. Her ne kadar kişisel uğraşsam da vicdanımı rahatlatamıyorum. Kendi vatandaşlarına yaşattığı bu haksız göçden ve onun sonuçlarından dolayı öz sularından beslenip toprağına kök saldığım Osmanlı’yı ve onun içinden çıkıp böylesi bir trajediye ön ayak olan İttihat Terakki hükümetini sorumlu tutuyorum.

Bir dönem Bulgar Türkleri’ne yapılan haksız baskıya dayanamayıp Bulgaristan hükümetine ne tür ültimatomlar verdiğimizi biliyor, kamuoyunda Türklügümüze yapılan bu hakaretten dolayı oluşan nefreti pek çok kaynaktan okuduğumu hatıtlıyorum. Kaldı ki, bu durum sadece Türk ailelerin çocuklarına Türkçe isim koyamayacakları yönünde bir dayatmaydı. Kimse kimseyi zorla doğup büyüdüğü topraklardan sürmeye falan kalmıyordu.

Simla ile yaşanan yılları, bana verdiklerini asla unutamam. Bir türlü ilaç olamadığım, herhangi bir çare de üretemediğim, her zaman değil ama çoğu kez o çirkin başını gösterip arkadaşımı benden uzaklaştıran ezilmişliğini çok iyi hatırlıyorum. Bu konu hakkında bilgi edimeye çalıştığım yıllar boyunca düşündüm durdum. Diaspora’yı haklı bulmazdım çünkü onların samimiyetine inanmıyordum. Ancak, nasıl oluyordu da sayısının hala tartışıldığı ama ölenlerin gayrı resmi toplam rakamının bir milyon civarında olduğu söylenen Ermenileri sadece farklı ırktan olmaları gerekçesiyle evinden barkından eden, yollarda telef olmalarına sebep olan Osmanlı’ya laf söyletmezken madur olan yurttaşlarımızın torunlarından bir özürü bile çok görüyorduk, anlamazdım.

Bu işe bir türlü anlam veremeyen bir grup insan daha yüreklerinde sakladıklarını açıkça söylemeye karar vermişler. Kendileri ile hem fikir olup aynı özrü borçlu olduğumuzu düşünerek vicdanını birazcık olsun rahatlatma yolunu arayan benim gibi insanların görüşüne açmışlar. Altına gönülden bir imza atmaktan başka ne gelir elden.

Özür metninde yazılan güzel özete ekleyebileceğim tek şey ise bu kadar geç kaldığım için Vartuhi ve onun kimliğinde Türkiye’li bütün Ermenilerin beni affetmeleri olabilir.

Aramızda bazılarımız 1915’de pek çok Ermeni çetesinin özerklik isteğiyle Osmanlı’ya başkaldırdığını, bulundukları yörelerde pek çok insanı katlettiklerini ve dolayısı ile bu çetelerle bir ilişkisi olsun olmasın ülkenin dört bir yanında yaşayan bir milyondan fazla günahsız Ermeni’nin göç yollarında telef olmayı hak ettiklerini söyleyecektir. Bu, kendi hatalarımızı görmekten ve kabul etmekten aciz olduğumuz için onları bize sürekli tekrar ettiren bir anlayışın ürünü olduğu için hala teleffuz edilmesinden dolayı beni çok üzer tabii, ama anlayışla karşılarım. Görüşün bu tarafından bakanlara söyleyecek tek söz ise biraz daha fazla okuyup, bu konu üzerinde biraz daha düşünmelerini önermek olabilir.

Tek dileğim, yüz elli yıl sonra, o zamanın Türkiye’sinde yaşayan torunlarımın, seneler önce on beş milyon Kürt vatandaşını Irak’a göç etmeye zorlayarak ölümlerine sebebiyet vermekten tazminat ödemek zorunda bırakılan bir ulusun vicdan yükünü taşımamaları olacaktır. O zaman da şimdi olduğu gibi, neden ortaya çıktığı, varlığından kimin ne kadar sorumlu olduğu tartışılmadan PKK’nın öldürdüğü şehitler ve Türk vatandaşlar zavallı birer bahane konumuna düşürülüp suç unsurunu ortadan kaldırmak için kullanılır mı acaba?..

 
Toplam blog
: 18
: 545
Kayıt tarihi
: 24.12.08
 
 

Göze uzak, gönüle yakın olmaktır dileğim. Keyifli okumalar dilerim. ..