- Kategori
- Güncel
İşgal altında bir ülkede kadın olmak…

İşgal Altında Bir Ülkede Kadın Olmak…
NPR (National Public Radio), Amerika’nın ulusal halk radyosudur. Eğer Amerika ülke sınırları içinde benim arabamla bir yerlere gidiyorsanız, üç saatte bir sigara içmenize bile müsade edebilirim belki ama kanalıma dokunmanıza asla. Sadece iki büyük ana partiden ibaret Amerikan demokrasisi içinde en liberal medya kurumudur NPR. Kar amacı gütmez, devletten veya özel şirketlerden, sınırları herkesçe bilinen miktarları aşan yardımlar kabul etmez. Masraflarının çoğu dinleyici bağışları ile karşılanır. Bu tarafından baktığınızda haber satarak gelir elde eden bir sivil toplum kuruluşu gibidir. Halk tek müşterisi ve gelir kaynağı olduğu için de haberciliğinde o halkın içinde var olan her görüşe saygılı ve tarafsız bir anlayış izler. Kısaca, zaman içinde görüp yaşadıkça iyice zayıflayan ‘medyada kavgalaşmadan düzeyli tartışmaların yapılabileceği’ inancımı yeniden sağlamlaştıran kurumdur.
Her sabah işe giderken dinlediğim NPR programında bu Pazartesi günü Kuzey Irak’da görev yapan generallerden biriyle söyleşiyorlardı. Program banttan yayımlanıyor ve çok yoğun bir adam olduğu için ancak sabah uyanır uyanmaz telefonla yakalayabilmişler generali. Önce, asayişi yaşanabilir seviyede tutabilmek için neler yaptıklarından bahsediyor sayın ordu mensubu. Sonra bir ara, yerel yöneticilerin bile birbirleri ile görüşebilmek için Amerikan askerinden yardım istediğini söylüyor. Bölgedeki şii lider, sunni liderle görüşmek istediği zaman generali arayıp adam istiyormuş. General de bir kamyon asker gönderip iki liderin buluşma noktasına olaysız gidebilmesini ve toplantının güvenlik içinde tamamlandıktan sonra liderlerin sağ salim yerlerine ulaştırılmasını sağlıyormuş. Bunu söylerken ironik bir şekilde gülüyordu. Ülkenin geleceği için çalışan lider konumundaki insanların bile bir yerden diğerine giderken kendini işgal eden ülkenin askerlerinden medet umması nasıl bir şey diye düşündüm. Elbette köprüden geçene kadar ayıya dayı diyeceklerdi ama bu köprü ne kadar uzun bir köprüydü ki, git git bitmiyordu bir türlü. Ayıların kimliği de aradan geçen uzun zaman zarfında dönüşüme uğramış, daimi bir dayılık halini almaya başlamıştı sanki. General açık açık söylemiyordu ama Irak’lıların yanlarında Amerikan askeri olmadan tuvalete bile gidemeyecekleri mesajını veriyor, ülke güvenliğinin onlar olmadan sağlanamayacağını ima ediyordu.
Söyleşinin bir yerinde generalin orta Amerika’da bir eyaletde memnun mesut dönüşünü bekleyen ailesinden konuştular. Adamın bir karısı ve iki yetişkin oğlu varmış. Yetişkin derken, üniversite öğrencisi iki delikanlıymış bunlar. Geçen ay babalarını ziyaret etmek için yanına, Kuzey Irak’a gitmişler. Karısı nedense katılmamış onlara. Sorulardan biri generalin evinden ne kadardır ayrı olduğuydu. Üç sene dedi adam. Üç senedir karısını toplasan altı ya da yedi defa görmüş. General elli yaşlarında, sağlıklı bir erkek. Kuzey Irak’da yaşadığı yalnız ve stresli gecelerini sadece karısının ve onun kucağına döneceği günlerin hayalini kurarak mı geçiriyor dersiniz? Hiç zannetmiyorum. Peki, sayın generali eğlendirmek, gönlünü hoş tutmak için ne yapıyordur Amerikan ordusu?.. Sonuçta Irak, işgal altında bir ülke. Yıllar boyu, kavgaşar yöneticilerinin emperyalist yaklaşımıyla yıkanmış beyninde kendine ait özgün bir fikre sahip olamayan sıradan Amerikan askerinin gözünde Iraklılar, kendileri için neyin doğru olduğunu bilemeyen, sağlık ve esenlikleri için Amerika’nın koruyucu sahipliğine ihtiyaç duyan aciz bir halk. Sokaktaki Joe’ya göre, bu halkın ne istediği ya da ne istemediği konusunda söz söyleme dahası herhangi bir konuda seçim yapıp, hoşuna gitmeyene itiraz etmeye hakkı olabilir mi?.. Olamaz. İşgal altında olmak, tam da böyle bir şey işte. Bütün haklarının elinden alınması. Başkalarının istediğini yapmak, onların gör dediğini görüp, söyle dediğini konuşmak. İçinde yığınlarca çığlık biriktirip doya doya bağıramamak.
Düşündüm…
Generalin canı kadın istediği zaman ne yapıyordur acaba?..
Bu işi meslek edinmiş olanlardan sıkılıp, sıradan, esmer tenli bir arap kadını çekiyor mudur canı arada sırada?..
Öyleyse eğer, askerlerine emir verip, sokaklarda dişi insan avına gönderiyor mudur onları?..
Kazara ya da mecburen yolu oralara düşen Müslüman kadının Allah aşkı için ömrü boyunca titizlikle herkeslerden sakladığına, zorla göz ya da el değdiriyor mudur askerler?..
Allah’ın ört dediğini açarak altından çıkanın cinsine ve şekline şöyle alıcı gözüyle bakıyorlar mıdır?..
Pazardan kavun alır gibi koklayıp, inceleyerek, yaşlı, çirkin ya da generalin ağız tadına uygun olmayanları ayıklıyorlar mıdır?..
Peki güzel, genç ve tatlı olanlara ne oluyordur?..
Irak’lı kadınlar bir sonraki neslin teninde yaşanacak iki ya da üç tonluk renk farkını engelleyebilmek için bir şeyler yapabiliyorlar mıdır acaba?..
Her şey olup bittikten sonra rahimlerine düşen nefreti bir an önce doğurabilmek için sabırsızlanıyorlar mıdır?..
Şu anda Irak sınırları içinde bulunma şansızlığına sahip kadınların bütün bu saydıklarımın daha beterini, fazlasıyla yaşıyor olduklarını biliyoruz değil mi?..
Peki felaketin boyutunu algılayabiliyor muyuz?..
Düşündüm...
Biraz olsun anlayabilmek için kendimi onların yerine koymaya çalıştım.
Çok zorladım ama, başaramadım…
Sevgiyle,