- Kategori
- Güncel
Ben eşeğim ve eşekliğe devam edeceğim

İnadına Eşeklik! Yaşasın Eşeklik!
40 sene kadar öncesinden, yani henüz delikanlılığa adım attığımız günden başlayarak dedik ki, “Bu ülkenin doğusunda Kürt halkı yaşamaktadır.”
Bize dediler ki, “Sen bölücü müsün? Kürt diye bir şey yoktur. Onlar dağ Türküdür. Karda yürürken kırt kırt ses çıkardıklarından Kürt diye anılmaktadırlar.”
Böylece bir halka, ayak sesine göre isim verildiğini öğrendik. Neyse ki yaşadıkları topraklar çoğunlukla kar altındaydı. Asfaltta yürüseler PAT, sulak arazide yürüseler ŞAPIRT diye ananlar da çıkacaktı.
Yıllar geçti, bölgede silaha sarılanlar çıktı, askerlerimize kurşun sıktılar, evlatlarımızı katlettiler.
Karşılarına dikildik. Dedik ki, “Senin dedenle o pusuya düşürdüğün yavruların dedesi bu ülke için birlikte can verdi. Onun babası senin babanla birlikte 12 Eylül zindanlarında aynı zulmü gördü. Elindeki şu silahı bırak, ne sorunun varsa, ülkemiz düşman işgalindeyken veya zalimlerin iktidarı altındayken yaptığımız gibi omuz omuza çözelim.”
Bize dediler ki, “Bize çok zulmettiler. Zindanlarda işkence ettiler, insan pisliği yedirdiler. Bunun hesabını sormak için tek yol silahtır.”
Biz de ona dedik ki, “Sadece sana zulmetmediler. Bilir misin ki, bizim de tabanlarımız falakada patladı, idrarımızdan kan gelinceye dek erkeklik organımızdan elektrik verdiler, Filistin askısına astılar, sehpada sallandırdılar… Sen Kürt olduğun için zulmettiler diyorsun ya, emin ol bize de aynısını yaptılar. İnsan pisliği yediremedilerse, buna cesaret edemediklerindendir. Zulmün ilk anından itibaren diz çökmediğimiz içindir. Bir kez diz çöktün mü, önce ufaktan başlarlar onurunu kırmaya, direnç göstermedin mi pisliklerin en pisliğini yapmaya tereddüt etmezler…”
O dedi ki, “Sen kimden yanasın? Devletin ağzıyla konuşma. Silah kullanmaktan başka yolum yok. Yıllardır yok saydılar beni, dilimi kullandırmadılar…”
İtiraz ettik, dedik ki, “Haklı taleplerin var, ama silah çözüm değil, çözümsüzlük yaratır. Hele benim evladıma kurşun sıkmaya devam edersen, sana empatiyle yaklaşan bir avuç Türk’ü de karşına alırsın…”
Bize dediler ki, “Bu savaştır. Arada kimvurduya gidenler de olur. Dikkat et, bu sen olmayasın.”
Tırstık doğrusu, ama içimizden, “Bana ne, ne haliniz varsa görün,” demek geçmedi. Benim kanım akıyordu, benim canım gidiyordu.
Ve inatla hatırlattık: “Dünyanın hiçbir ülkesinde birden fazla silahlı güç olmaz. Hiçbir devlet, kendi organlarından başka silahlı güce izin vermez. İzin verirse o devlet, devlet olmaz… Hem bak, devlet 20-30 sene öncesinin devleti değil. Demokratikleşme çabası içinde.”
O ise bıyık altından güldü bize… “Gerilla özgürlük mücadelesindedir. Silah Kürt’ün teminatıdır.”
Biz de dedik ki, “Ezilen, zulüm gören ve ölenler her daim halk çocukları olur. Silah teminatımızdır diyenlerin çocukları eline silah da almaz, taş da atmaz… Kendi çocuklarına yükleyemedikleri işleri halk çocuklarına reva görürler.”
Onun kafası karıştıysa da, bizi haksız çıkaracak sözler etmeyi inatla sürdürdü.
Biz ise bildiğimizden dönmedik, bu defa öbür tarafa çıkıştık:
“Bırakın bu insanlar bayramlarını özgürce kutlasın. Kısıtlama getirme, engelleme.”
Tepki aldık. “Teröristten yana mısın?” diye sordular, aba altından gösterdikleri sopayla.
Bayramını özgürce kutlamasını istediklerimiz ise, bayramı kutlatmayanlara olan hıncını benden aldı, dükkânımı taşladı, lokantamı dağıttı, bindiğim otobüsü ateşe verdi, durağımı yıktı, arabamı kundakladı…
Biz ise inatla “Bu şiddeti durdurun!” diye bağırdık bütün taraflara…
Farkındayım… Kavgayı sevenler ve varlıklarını kavgaya borçlu olanlar, ortalığı yatıştırmaya çalışanları sevmez, bazen “orta yolcu” olarak tanımlar, bazen "Bitaraf olan bertaraf olur!" diye illa kavgada saf tutmasını ister…
Yine tarihten bilirim ki at ile katırların kavgasında kaybeden ve ezilen hep aradaki eşekler olur. Varsın olsun! Eğer bu ülkede barış ve sükûnet için bir fedakârlık yapılacaksa, anlaşılan o ki, bunu ne atlar yapacak, ne de katırlar. Görev bir kez daha biz eşeklere düşüyor.
Haydi eşekler, görev başına!