Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '09

 
Kategori
Deneme
 

Ben ölecek miyim anne?

Ben ölecek miyim anne?
 

Genç kadın bu ani soruyla vuruldu birden yüreğinin en derin köşesinden. Öyle bir acı saplandı ki, bilinmez bir yerde kaybolmuş ve asla yolunu bulamayacakmış gibi hissetti kendini. Kelimeleri takıldı boğazına, söyleyecek bir şeyler aradı köşe bucak ama bulamadı. Yakaladıkları ise neresinden bakılırsa bakılsın kendi kalbini bile rahatlatamazken, o minicik yüreğe nasıl su serpecekti anlayamadı. Titrek bir sesle cevap verdi yavrusuna;

Bu da nerde çıktı bitanem, ölmeyeceksin tabii ki.


O zaman neden öyle titrer oldu sesin, neden gözünde akmamak için çaba sarf eder o gözyaşı? Diye sordu bu sefer güzel kız.

Yok öyle bir şey dedi, kaçarcasına pencere kenarına koşarak annesi. Sonra değiştirmek istercesine konuyu devam etti.

Hava çok güzel bugün, dolaşalım mı biraz.


O güzel gözleriyle baktı Hayat, maskesini taktı yüzüne ve umarsızca kalktı yatağından annesini üzmemek için. Şimdi onun gözlerine takılmış ve akmaması için çaba sarf ettiği iki damla gözyaşı vardı. Annesi konuyu dağıtmak için oradan oraya atlıyordu kelimeleriyle, Hayat’ın aklındakileri dağıtmak istiyor ama başaramıyordu.

Bahçeye çıktıklarında bir banka oturdular birlikte, güneş bütün canlılığıyla parlıyordu. Ama küçük kızın kalbi, güneşi göremeyecek kadar yorgundu ve umutsuz bir karanlığın içinde gömülü çıkarılmayı bekliyordu.

Annesi Semra, nasıl geldiyse mahallelerindeki lunaparkı anlatmaya başlamıştı ki kızına; küçük kız kocaman bir iç çekerek, bir gün ben de oynayabilecek miyim sence dedi belli belirsiz.

Gülümsedi annesi, hem de bütün bir gün eğleneceğiz birlikte. Her şeye bineceğiz birlikte.


Hangi gün?


Sorular gittikçe daha da ağırlaşıyordu genç kadın için.

İyileşince güzel yavrum diyerek bir öpücük kondurdu Hayat’ın saçlarına.

İyileşecek miyim gerçekten, bir gün dışarıda maskesiz dolaşacak mıyım ben de?


Karnını okşadı genç kadın, sonra kızının elini aldı ve karnına dokundurdu.

Bak dedi, kardeşin burada seni görmek için bekliyor ve sen sırf bu yüzden inadına yaşayacaksın güzel kızım, tıpkı onun seni için yaşamaya başlayacağı gibi. Sen de söz ver şimdi bize, Umut için asılacaksın yaşamın eteklerine, vazgeçmeyeceksin… Yoruldum demeyeceksin.

Söz diyerek sarıldı annesine Hayat.

Hayat koymuştu kızının adını, dünyaya geldiği andan itibaren çok güzel bir hayatın kapılarını açtığı için ailesine. Dört yaşına basmak üzereyken ortaya çıktı hastalığı. Ve o günden sonra da hastaneden ayrılamadılar ailece, Sürekli iyileşmesi için dualar ediyorlardı tedavisi sürerken, bir umut uyacak ilik arıyorlardı. Önce eş dost örnek vermişti kendileriyle birlikte, ardından tanıdıklarının tanıdıkları, ilik bankası derken ama yok bir türlü uyabilecek bir ilik bulunamamıştı. Gece gündüz dua ediyordu genç kadın, kızının kurtulması için ve derken babası bir kardeş dedi, bir kardeş yapalım Hayat’a da, kardeşinin iliğiyle hayat bulsun kızımız. Bebeğimiz umut olsun bizlere.


Ve Umut’ta tıpkı adı gibi; tıpkı Hayat’ın, inadına onun için sımsıkı sarıldığı gibi yaşama dünyaya gelecekti ailesi için.

Güzel gözleriyle annesine baktı Hayat, tam o anda bir tekme salladı Umut bulunduğu yerden.

Bak dedi Semra, kızdı Umut’umuz bize, ben geleceğim siz ağlıyorsunuz. Kızdırmayın beni diyor, hadi güzel kızım gülümse artık. İyileşeceksin tabii ki, hep beraber lunaparka da gideceğiz, gezmeye de. İnan sadece inan annene.


Başını salladı Hayat, inanmak istiyordu bunun için zorluyordu kendini. Tam kalkmak üzereydiler ki bir öksürük tuttu küçük kızı. Olduğu yere yığıldı annesinin çığlıkları arasında. Hemen yoğun bakıma alındı, ilaçlardan yorgun düşmüştü bedeni ve kaldırmıyordu artık hiçbirşeyi.

Kızını gördüğü pencerenin ardından hıçkırıyordu annesi sessize, yaşa kızım tutun hayata. Kardeşini bekle dayan…


Dipsiz bir karanlığın içindeydi Hayat şimdi, hiçbir şey görmüyor sadece damlayan bir su sesi geliyordu kulaklarına. Titriyordu korkudan, çok üşüyordu karanlıkta.

Anne, anne nerdesin.


İlerlemeye çalışıyor ama tökezleyip düşüyordu yere, her düşüşünde bir ses geliyordu uzaklardan.

Ayağa kalk…


Ve o sözle kalkıyordu ayağa. Fakat en son düştüğünde kalkmaya çalışsa da başaramadı. O başaramadıkça ses daha da yaklaşıyordu ona, ayağa kalk hadi, kalk…

Başaramıyorum.

Başaracaksın, kalk dedim sana…

Hayır, rahat bırak beni, kalkamıyorum. Karanlık alıyor tüm gücümü. Her tarafım çamurlarla kaplı görmüyor musun? Kurtulamıyorum bu bataklıktan.


Ses yaklaşmıştı iyice, bir el uzandı derken ona, ufacık minnacık bir el tuttu ellerinden

Söz verdin abla, benim için yaşamaya söz verdin. Dayan ve kalk ayağa.


Gözlerini açtı birden Hayat, yoğun bakım odasında pencereye yöneldi hemen gözleri, annesini aradı ama göremedi. Babası el salladı minik kıza. Gülümsedi zor da olsa, bir bardak su istedi hemşire ablasından. Suyu geldiğinde annem dedi nerde olduğunu öğrenmek istercesine.

Gülümsedi hemşire; iyi annen, kardeşin birkaç gün önce gelmek istedi, bu yüzden yok şimdi. Diyerek boş bardağı aldı ve hadi dinlen diyerek ayrıldı Hayat’ın yanından.

Tekrar babasına baktı Hayat, Umut dedi… Babası okumuştu söylediklerini başını salladı. Gülümsedi minik kız, daha on iki yaşındaydı ama çektiği sancılar büyütmüştü onu. Ablaydı artık, kardeşi sözünü tutmuştu, yetişmişti ona.

Gözlerini yumdu usulca, ben de sözümü tutacağım sana ve inan ki ömrüm boyunca bırakmayacağım elini diyerek daldı uykuya.

Meral Bilgiç

01/12/2009 - Salı

 
Toplam blog
: 9
: 1419
Kayıt tarihi
: 10.06.08
 
 

Dansı sevip sadece izlemekle yetinen tek kişi benim sanırım bu dünyada. Ve okumak... Okumayı ..