Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '10

 
Kategori
Öykü
 

Ben seni hiç kimse için terk etmeyeceğim

Ben seni hiç kimse için terk etmeyeceğim
 

ağlayan kadın


Bugün içim buruk... Gözlerim bulutlu havaların nemini taşıyor kirpiklerimde... Bir ağır, bir ağır ki yüreğim; ayağa kalkmakta adım atmakta zorlanıyorum sanki.
Sabah adliyeye gittim bir arkadaşımla... İki yıla yakın zamandır kopuk yaşıyorduk eşimle… Son bir mektupla bitti dedim artık... Ayrılalım… Evet bitti dedi, iki kelimeyle özetleyivermişti onca yılın hikayesini. Bir haftaya kadar ayrılırım evden diyordu. Bizi gerçek bir sona götüren ayrılığın ilk adımını ben attım sonunda. Evliliğe ilk adımı attığım gün de en ince ayrıntısına kadar aklımdaydı oysa... Elektrikler kesik olduğundan evde hazırlanmıştım... saçlarımı arkadaşlarım yapmıştı, ödünç gelinliğimi giyip de aynaya baktığımda kendimi annesinin gelinliğini deneyen küçük bir kız çocuğu gibi hissetmiştim. Gerçekten de gelinliğe yakışmayacak kadar küçük görünüyordum. Nikahımız kıyılırken memurun neden bu kadar küçük evleniyorsun kızım günah değil mi sana dediğini hiç unutmadım.Nikahtan derme çatma evimize gelirken kaza geçirmiştik. Gelin arabasını orada bırakıp bir taksiyle sessizce evimize gelmiştik... Okul arkadaşlarımın getirdiği bir gül buketinden henüz açmamış bir tomurcuk gül koparıp bana uzatmıştı eşim... Uzun yıllar boyunca o gülü saklamıştım. Bizimle birlikte oradan oraya taşınmıştı tomurcuk gülüm... Sonunda bugün parçalayıp attım o gülü... Hayatım o güle benzemişti sanki… Ben de o gül gibi açmadan öylece solmuş kuruyup gidiyordum işte.Hayatım boyunca hep koyu bir yalnızlığın içinde yaşamıştım. Eşim hep kendi hayatını yaşama çabasındaydı. Ben de bana ait olmayan bir hayatı emaneten yaşıyor gibiydim. Artık bu ödünç hayata veda ediyorum... Sonunda bitiyor ve ben yine yalnız mutsuz tükenmiş bir hayata doğru sessiz adımlarla yürüyorum. Uzun süredir bir yuva sıcaklığından yoksun olan bu ev artık bana yabancı geliyor. Gözlerimdeki nemler gittikçe çoğalıyorlar ve sağanak halinde boşalıyor gözyaşlarım... Çocukluğumun derinliklerinde kalan bir anı canlanıyor gözümde...

Bir mahkeme salonu... Ben annemin eline sarılmışım sıkı sıkı... Bir adam sen anneni mi istiyorsun babanı mı? diye soruyor bana: Babamı diyemiyorum... Çünkü babamı hiç hatırlamıyorum, baba nasıldır nasıl bir şeydir bilemiyorum... Annemi diyorum zor duyulan bir sesle... bu sahneyi hatırlamak canımı acıtıyor nedense...Ve ben o sahneyi kendim için yaşayacağım çok yakında. Bu kez benim yerimi küçük kızım alacak... Neden diyorum, neden?

Yüreğim daha da ağırlaşıyor... Hıçkırıklara boğuluyorum... Yanı başımda bir ses ''anneciğim neden ağlıyorsun…'' Ağlamıyorum kızım, allerjim var biliyorsun diyorum, gözlerimi silmeye çalışırken... İçimde acının isyanları olsa da gülümsemeye çalışıyorum. Bana hiç gülmeyen hayata inat... En azından artık sırtımda bir kambur gibi taşıdığım evliliğin yükünden kurtulmuş olacağım yakında... Sonrası mı? Sonrasını ben de bilemiyorum.

içimde yaşattığım beni hayata bağlayan sahipsiz bir sevgi var... Şimdilik o sevgiyle tutunacağım hayata... Yine yalnızım yine sahipsizim ama içimdeki sevgi bana kimsesizliğimi unutturuyor ve ben yalnızca bana ait olan bu sevgiden güç alarak devam edeceğim yoluma... Sonsuza dek sahipsiz kalsam da sevgisiz kalmayacağım asla... Dönüp kızıma sarılıyorum sevgiyle...Seni bu ayrılıktan koruyamadığım için üzgünüm yavrum... Beni affet... Ben seni hiç kimse için terk etmeyeceğim diyorum sessizce...

 
Toplam blog
: 5
: 672
Kayıt tarihi
: 06.02.10
 
 

Ben Leyla Altınbaşak... Lise mezunuyum. Hayatımı kitaplara adadım. Okumak, gözlem yapmak ve yazmak b..