Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '10

 
Kategori
Siyaset
 

Ben var ya ben! Beni kimse protesto edemez!

Ben var ya ben! Beni kimse protesto edemez!
 

Londra'da kaz zulmüne protesto gösterisinden bir fotoğraf...


Demokratik bir ülkede kimler protesto edilebilir?

Bir başbakan protesto edilebilir.
Bir sanatçı protesto edilebilir.
Bir gazeteci protesto edilebilir.
Bir eylemci protesto edilebilir.
Bir sivil toplum örgütü protesto edilebilir.
Bir asker protesto edilebilir.
Bir polis protesto edilebilir.
Bir emekli protesto edilebilir.
Bir memur protesto edilebilir.
Bir öğretmen protesto edilebilir.
Bir mühendis protesto edilebilir.
Bir çizgi film protesto edilebilir.
Bir tiyatro oyunu protesto edilebilir.
Bir din görevlisi protesto edilebilir.
Bir düşünce protesto edilebilir.
Bir mezhebin ileri gelenleri protesto edilebilir.
Bir siyasi parti protesto edilebilir.
Bir futbol takımı protesto edilebilir.
Bir hakem protesto edilebilir.
Bir patron protesto edilebilir.
Bir işçi protesto edilebilir.
Bir kanaat önderi protesto edilebilir.
Bir terör eylemi protesto edilebilir.
Bir operasyon da protesto edilebilir.

Avatarda görüldüğü üzere, kaz zulmü de protesto edilebilir, hatta bizzat kazların kendileri de protesto edilebilir.

Yani demokratik bir ülkede herkes ve herşey protesto edilebilir. Lakin, fakat, ama bir ististna var canlarım...

"Ben" protesto edilemem, edilmemeliyim, beni kimse protesto edemez, anlıyor musunuz??? Siz kim oluyorsunuz da beni protesto ediyorsunuz? Beni, kurumlarımı yıpratmaya ne hakkınız var? Ben üzüleceğime, siz üzülün.

*

Yukarıda "protesto edilebilir" diye biten tüm tümcelere tek tek bakın, her bir tümcenin öznesinin kendi dışında herkesi ve herşeyi eleştirme hakkını kendinde gördüğünü ama iş kendine gelince nasıl bahanelerin arkasına sığındıklarını hatırlayın.

Gördünüz mü? Şimdi yukarıdaki pasajı bir kere daha yüksek sesle okuyun. O, "ben"i hepiniz çok iyi tanıyacaksınız. Sen var ya sen... Sen, "ben"sin dostum. İşte, insanoğlunun en büyük zaafı olan "ben-merkezcilik" seni de beni de sarmalamış durumda.

Muhatabamız, siyasi iktidardır. İnsanoğlu, kendi başına ben-merkezcilikten kurtulamaz. Bu, ancak kanunlarla dengelenir. Demokratik olgunluk ve hoşgörü ile ilgili kanun değişikliklerini yapmak ve sadece taş atan çocukları değil delikanlı çağlarında mahkumiyet yemiş üniversite öğrencilerini de düşünmek sizin görevinizdir. Hakareti bile yeri geldiğinde olgunlukla karşılamak, "Sana taş atana sen de öbür yanağını uzat" felsefesini günümüze taşımış dinlerin, inançların, felsefelerin, Mevlana'ların, Yunus'ların, Anadolu'nun ruhuyla ters düşmemek elinizdedir.

Sayın başbakanın yapması gereken, hoşgörü ortamını bir an önce tesis etmektir. Daha önce yazdığımız, "Atatürk ve özgürlük" başlıklı yazıda Mustafa Kemal'in hoşgörü ile ilgili bizzat kendi kaleme aldığı, "Hoşgörü, kendinden olmayan düşünceleri, inançları hiç olmazsa görmezden gelmektir" anlayışı herkese yol gösterecek niteliktedir.

Bütün bunları yazdığım için beni protesto edenleriniz, eleştirenleriniz çıkar mı? Muhakkak çıkabilir. Bendeki "ben" o zaman ne yapar? Ve ben, bendeki "ben"i nasıl dizginlerim, o zaman görürüz :)

 
Toplam blog
: 78
: 1198
Kayıt tarihi
: 12.10.10
 
 

Alice'in harikalar diyarındaki cennet bahçesinden sesleniyorum sizlere. Burada önyargı, olur olma..