Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Beni anlamıyorsun!

Beni anlamıyorsun!
 

Bir şey hissediyorum. Bu hissettiğimi en iyi bildiğim dilde, “söz” dediğimiz ifade biçimine dönüştürüp karşımdakine aktarmak istiyorum. Bunun için kelime dağarcığımdaki kelimeler arasından en uygunlarını bir araya getirip bir cümle ya da cümleler oluşturuyorum. Yanına vurgularımı, ses tonumu, yüz ifademi ve vücut dilimin özelliklerini ekleyip konuşuyorum. Sözümü bitirdim; bana göre işimi mükemmel yaptım, şimdi de muhatabımdan bunun karşılığını bekliyorum. Anlatmak istediğimin karşımdaki tarafından tam ve doğru biçimde anlaşılarak duygularımın onun üzerinde beklediğim etkiyi yaratmasını umuyorum.

Ama heyhat! O, benim sözlerimden çok farklı bir anlam çıkarıyor. Benim ona anlatmak istediğimle onun sözlerimden çıkardığı anlam birbirinden ne kadar da farklı! Ben, “hava ne güzel!” demiştim, ama o bana “peki ben çirkin miyim?” diye karşılık verdi. Ne oldu? Ben mi tam olarak ifade edemedim? Yoksa sözlerim karşımdakinin kulağına ulaşıncaya kadar havada bir değişikliğe mi uğradı? Karşımdakinin bir anlama sorunu mu var? Farklı dillerden mi konuşuyoruz?

Sadece konuşurken de değil, duygularımızı yazılı biçimde ifade ederken de aynı sorunlarla yüz yüze gelebiliriz. Yazarken meramını tam olarak ifade edebilmek her zaman mümkün olmaz. Ya uygun kelimeyi bulamazsın ya öyle bir kelime hiç yoktur ya da bulabildiğin sözler başkalarında beklediğin etkiyi yaratmaz. Okuyan, senin anlatmak istediğini kendine göre yorumlayabilir. Söz çoğu zaman yetersiz kalır. “Beni bir kişi anladı; o da yanlış anladı!”

İki insan iki ayrı evrendir. Asla hiçkimse bir başkasının içine girip onun dünyasına tam olarak nüfuz edemeyecektir. Aynı anı yaşıyor görünseler de farklı zamanlarda yaşarlar. İster anne-baba-çocuk-kardeş gibi birbirinin canından bir parça olsunlar, ister sevdiği için canını verebilecek âşıklar, isterse de kardeşten bile yakın dostlar olsun durum değişmez. İki insan, hep iki ayrı evren olarak kalacaktır. Öyle olduğu için de her biri kendine özgü kuralllarla işleyen bu mikrokozmoslar arasında uyumsuzluk ve çatışmalar olacaktır.

Bu benzemezlikler iletişim sorunlarını da kaçınılmaz biçimde beraberinde getirir. Kelimelerin anlamı üzerinde asgari bir uzlaşıya varılmış olsa bile yine de iki ayrı kişi için bir tek kelimenin çağrıştırdığı şeyler farklı olabilir. “Aile” sözcüğü herkesçe bilinen bir sosyolojik birimi ifade ederken onun işaret ettiği kavram birisi için olumlu, öteki içinse tam tersi şeyler çağrıştırabilir. Hemen bütün sözcüklerin kişilerde bu türden farklı izleri bulunur. Mesela “ip” sözcüğü bir iplik tüccarı ile oğlu asılarak idam edilmiş bir baba için çok farklı anlamlar taşır.

Sadece kişiler arasındaki çağrışım farklılıkları nedeniyle değil, zamana ve koşullara bağlı olarak da en düz, en nötr sözcükler bile değişik anlamlar yüklenebilir. Büyük bir aşkın cicim aylarında söylenen “seni seviyorum”lar bir duygu tufanı yaratırken artık uzatmaların oynandığı aşamalarda aynı cümle bulutlardan iki damlacık yağmur düşürmeye bile yetmez. Söz aşınmış, içindeki ruh, kapağı açık bırakılan kolonyanın alkolü gibi uçuvermiştir.

Niye böyle oldu? Sorumlu çoğu defa zamandır. Çünkü, zaman denen zımpara makinesi herşeyi yavaş yavaş aşındırır. Yaşarken kimse farkına bile varmaz. Geçen her dakika bir çıkıntıyı silip yüzeyleri düzleştirir. Önceleri iki kişinin birbirini tamamlamasına yardımcı olan o girinti ve çıkıntılar kaybolunca yüzeyler birbiri üzerinden kayıp düşmeye başlar. Tıpkı yapıştırıcı bantların aşınıp işlevini yitirmesi gibi...

Onun yanı sıra bir psikolojik altyapı da mevcuttur. Karakter özelliği, eğitim ve düşünce farklılıkları, beklentiler, hayal kırıklıkları, kişilerin biyoritmik farkları, endişeler, açığa vurulmamış kıskançlıklar, korkular ve bazen üçüncü kişilere kayan ilgilerin her biri sözü sakatlar. Bu iletişimsizlik duvarına her gün bir tuğla eklenir. İlişkilerde belli bir aşamadan sonra bu türden engeller kişilerin kafasında ötekine dair yavaş yavaş bir puzzle oluşturmaya başlamıştır. İlk anlardakinden çok farklı, kötücül bir puzzle. Sözler sanki bir prizmadan geçip öyle ulaşmaktadır ötekine... Karşıdaki, kendisine ulaşan mesajları içindeki o tamamlanmayı bekleyen puzzle’a uydurmak için orasından burasından kırpıp, ekleyip, sıkıştırıp bir alana yerleştirmeye çalışmaktadır. Aslında parçaların o alana uymadığını belki de bilmektedir ancak yine de bunu yapmaktan kendisini alamaz. Oysa tamamlandığında ortaya çıkan resim Dali ya da Picasso’nun tablolarından birine benzeyecektir büyük ihtimalle.

Böylece iletişimsizlik gitgide iki taraflı bir hal alır. Şu cümleler sık sık gider gelir taraflar arasında: “Beni anlamıyorsun”, “yanlış anlıyorsun”, “bu sözden böyle bir sonucu nasıl çıkarabiliyorsun?”, “ne dedim ben şimdi?”... An gelir susmak bile çözüm olmaz. O aşamada sessizliğin kendisi bizatihi olumsuz bir mesajdır. Yüz yüze oturan iki kişinin karşılıklı sessizliğinde kafaların içinde iki ayrı puzzle tamamlanmaktadır yavaş yavaş. Anılar gelir akla, ama arasından en kötüler seçilir bulmacaya bir parça daha ekleyebilmek için. Ötekinden gelen sözlerin değişik anlamları üzerinde etüd yapılır; o mesajı kötüye yormanın yolları aranır.

Bulmaca tamamlandığında son sözler söylenecektir artık. Belki bir ilişki fiilen bitecek, belki de aslında bitmiş bir beraberlik kimi zorunluluklar yüzünden sürdürülmeye çalışılacaktır. Belki bir çocuk; belki paylaşılması zor varlıklar; belki kırılamayacak yakınlar; belki de iki taraflı bir çuvallama korkusu... -“Yine başaramadım!”- Bir arada ama ayrı ayrı. Önce yataklar ayrılacak, sonra birlikte yenen yemekler. Gezmelere, tatillere ayrı çıkılacaktır. Üçüncü ve dördüncü kişilerin varlığı bilinecek ama bilinmezden gelinecektir.

Başlangıçta herşeyi kolaylaştıran söz, artık yaralayan bir iğne olmuştur. Bu noktadan geriye dönüş yoktur. Bazı şeylerin tamirinin imkânsızlığı gibi. O noktada yapılabileceklerin en doğrusu sözü bitirmektir. En iyisi, sözlerin içinin yeniden dolduğu, anlam, ruh ve heyecan kazandığı yeni bir dünyaya “merhaba” demektir...

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..