Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '07

 
Kategori
İlişkiler
 

“Dostuna yarasını gösterir gibi...”

“Dostuna yarasını gösterir gibi...”
 

Mıknatıs gibidir yara. Yaralıları birbirine yaklaştıran güçlü bir mıknatıs... Hemen anlarlar ondan hiç söz etmeseler bile... İçimizdeki, kalbimizdeki yaralardan bahsediyorum, bıçak kesiğinden değil. Her birimizin içinde vardır o türden yaralar. İlle de gönül yarası olması şart değil. Bir kayıp, bir eksiklik, bir ukde, bir hayal kırıklığı, bir yaşanamamışlık, bir geçmiş...

Derimiz yaralarımızı örten bir kabuktur. Gülüşümüz, kahkahalarımız çoğu zaman yanıltır bizi tanımayanları. Maskedir o; yalnızlığa dönünce çıkarıp çekmeceye konacak. Dışardan bakanlar hiçbir sıkıntısı yokmuş sanır, oysa içimizden bir kan sızmaktadır usul usul, hiç dinmeden... Kahkahamız çoğu zaman o kanın sesini bastırmak için çaldığımız bir fon müziğidir. Bu bakımdan Türk filmlerindeki konsomatrislere benzeriz biraz. Hani müşterilerle birlikte içerken sarhoş olup gamsızca şuh kahkahalar atar, ama bir birkaç kare sonra o kahkahaların altında bir trajedinin gizlendiğini görürüz.

Bilenler bilir. Güçlü bir iletişim aracıdır aynı zamanda yara. O gülüşün ardındaki acıdan tanırlar birbirini yaralılar. Saçların arasına gizlenmiş birkaç tel zamansız beyaz, alında belli belirsiz birkaç çizgi... Aynı ülkenin yurttaşıdır yaralılar. Hiç tanımasalar da bir sözden, bir kırık gülüşten, bir anıdan, dile getirilmiş bir özlemden yola çıkıp aslında akraba olduklarını anlarlar: acının akrabalığı...

Her adımda bir bilgi kırıntısı atılır ortaya; yavaş yavaş, istemeye istemeye, çekine çekine... Anlatan, anlattıkça rahatlar; dinleyen anlatılanın kendi acı hikâyesine ne kadar da benzediğini görüp şaşırır. Karşılıklı bir sağaltım haline dönüşür zamanla bu diyalog. Kendi yarasını unutup ötekini teselli etmeye girişir sırayla. Adeta yaralılar çekilir de yaralar dost olur birbiriyle.

Yürüyüşüne yansır insanın. Ayakları bir başka biçimde basar yere. Sanki toprağı ezmekten utanırlar. Başları eğiktir; bakışları görünmeyen bir noktaya takılı... Duruşları bir vedalaşmanın mahzunluğunda donup kalmıştır; sonsuz bir vedalaşmanın...

Herbirinin içinde binlerce ölü. İçinde, çiğnenmiş güller. İçinde, gülüşü yarım kalmış bir çocuk. İçinde, yıkılmış kentler... Herbirinin içinde bir kayıp Atlantis. Konuşur ölülerini yadederler; onarılmaz kentlerinin enkazında gezinirler boynu bükük; hiç büyümeyen o çocuğun kahkülünü okşarlar; her biri kendi Atlantislerinin koordinatlarını belirlemeye çalışır umutsuzca.

Derinde, hiç dinmeyen, dinmeyecek bir sızı... Ancak bir benzerinin tesellisiyle katlanılabilir hale gelecek sızı...

İçindedir, görünmez yaran. Beyninin kıvrımlarında, yüreğinin odacıklarında, damarlarının çeperinde... Görmezler, kanatır nobranın, hoyratın, çiğin, patavatsızın dokunuşu. Bir başka yaralının dokunuşu kanatmaz ancak...

Foto: www.dimijianimages.com

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..