Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '15

 
Kategori
Deneme
 

Beş boyutlu insan halleri

Beş boyutlu insan halleri
 

Bir zamanlar fi tarihinde zamana direnemeyen ahlaki değerler ve yok alan insan hallerimiz vardı bizim. Biz büyümeden önce. Belki de teknolojinin insanları esir almadığı son dönem hallerinin bozulmamış insan hallerimizle. Çok mu zaman geçti de ben böyle içlenerek bir yazı yazıyorum, çok mu büyüdük ya da zamanın gerisinde mi kaldık da bende artık oturup sadece her gün biraz daha fazla yalnızlaşan ruhumun sancılarını hissediyorum. Ve bu endişe beni yiyip bitiriyor. Herkes gibi beni de bireyin kendi yalnızlığına daha çok hapsediyor geçen zaman. Ve insan anlıyor ki ne kadar çırpınırsan çırpın yalnızlığın içinde kendi sesini bile duyamıyor insan. Cümlelerin ağır geliyor birer birer düşüyor kimliğinden yaraların.
 
Hâlbuki eskiden sık sık kullandığımız atasözlerimiz vardı bizim “ev alma komşu al “ ya da “komşun açken sen tok yatma” gibi belki de çağımızda anlamını ve önemini yitiren sözlerimiz vardı. Şimdi garip apartman komşulukları var sadece, lüks evlerde oturup karşı dairede oturan insanı tanımayan sadece işe git gel günlük yaşama telaşı. Bu da insanı kalabalıklar içerisinde yalnızlığa sürüklüyor.
 
Öyle bir yalnızlık ki bu? Hangi kelimeyi kullansam nasıl tanımlasam bu derin acıyı nasıl anlatır bilemiyorum. Sahi var mıdır bu tarifi imkânsız acının bu var oluş sancısının adım adım bir yok oluşa dönüşürken insan ruhunu gösteren bir fotoğraf karesi? Belki de o çokbilmiş insanlarımız çoktan bir sıfat yapıştırmışlardır değişen ruhlarımıza. Oysa çatı katında inzivaya çekilme vaktidir belki de yaklaşan son.
 
Biliyor musun en zoru da işte tam da buydu dostum, insanın sadece susmaya mahkûm olması. Gördüğün bütün kirliliklerin, yaşanmışlıkların, sahte olan her şeyin, insanları esir alan internet çılgınlığının, gerçekte değil sadece sanalda yaşanılan duyguların, nasıl anlatsam ki mesela susayan bir çocuk gibi ya da bildiğini okuyan bir hayat gibi… Hayatı boyunca dalından hiç incir koparıp yememiş, elma ağacına tırmanmamış, bir ata dokunmamış, bir köpeğin başını okşamamış, bir çiçeği koklamamış, çıplak ayakla toprağı hissetmemiş tek tip insan modeli bir robot gibi hüküm sürmekte.
 
Bir merhabayı bile bıçaklayan selamlaşmaları görüyorum yine. İnternette(facebook, twiterda) arkadaş listesi ne kadar kalabalıksa o kadar gurur duyan insanları görüyorum. Birbirini hiç görmemiş insanlar. Bir kahveyi koklayarak muhabbetin tadını bilmeyenlerle doldu ortalık.
 
Yine baktığım da mahalle bakkallarının büyük alışveriş merkezlerine direnemeyen can çekişen hallerini görüyorum. Kırk yıllık Berber Hayri’nin dükkânı da oldu ya saç tasarım merkezi. Tüketim çılgınlığı almış başını gidiyor. Zamana direnemiyoruz. Bir şeyleri üretmeden bir şeyleri tüketme yarışı başlamış.
 
Zaman içerisinde sadece paradan var olan ve paraya göre verilen değer. Kaybolan ahlaki değerler. Zamanla değişen aynı insanın beş boyutlu hallerinin yansıması. Kaç kişi kaldık ki zaten biz diye dert yanıp duruyorum. Biliyorum bir avuç insan olduğumuzu. Kiminle konuşsam aynı dert.  Herkes dünyayı değiştirmeye çalışıyor; ama kimsenin aklına önce kendisini değiştirmek gelmiyor.
 
Sorun ne biliyor musun dostum?  Ya kirlenen o zamanın ruhunun tekerine bizde dönüp dolaşıp gideceğiz ya da lastik değişecek.  Değişir mi dersin?
 
Ben çok korkuyorum paranın esir aldığı insanları gördükçe. Aşkı, sevgiyi unutan insanlarla tanıştıkça tiksiniyorum insan olmaktan. Üzülerek görüyorum ki doğrular da zamanla kirlenirmiş. Temiz kalan bütün insanlar gibi. Kirlenmiş her şey yaralanmış ruhların bir parçasıdır. İnsan ruhu da böyle değil midir? Mesela insanlığın umudu olan çocuklarda öyle değil midir? Onlara her şeyi biz öğretiyoruz aslında. Onlar dünyanın en nadide çiçekleri. Yine hep düşünürüm çocuklar dünyaya geldiklerinde tertemiz bir kâğıt sayfası gibi gelirler. O sayfaya yalanları da biz yazıyoruz, haksızlıkları da, onlara her şeyi biz büyükleri öğretiyoruz. İyi olan her şeyi de biz öğretiyoruz kötü olanları da. Sonra da onları suçluyoruz. Sen öylesin ben böyleyim diyerek. Hâlbuki her şey o kadar basit ki hayat telaşının içinde. Çocuk aileden ne görüyorsa onu yapıyor? Belki biz büyüklerin bugün ki davranışı da küçüklüğümüzden kalanlardır.
 
Peki, şimdi hangi yalnızlığı açıklar kitaplar? Hangi kitabın altında çizilir bu yaşama karşı duyulan isteksizlik? Bu vazgeçmiş insanların değişen halleri? Hangi gözyaşı? Çektiğim bu var oluş sancısını kabir yalnızlığı olarak tanımlıyorum bir Tezer Özlü yalnızlığına benzetiyorum. Tezer de benimle aynı nokta mıydı acaba intihar ederken? Ya Robin Williams son günlerde onun intiharından sonra daha çok inanmıştım palyoçanın yalnızlığına. Yangınlar içinde üşüyor taklidi yapmaya.
 
Çağımızın vebası belki de bu yalnızlık ve tüketim çılgınlığı.
 
Değişen ve belki de çağın gerekliliği olan bir çağa ayak uydurulamama halleridir belki de yaşadığım. Sürçü-lisan ettiysem affola.
 
 Cennet Güvenç
 
 
 
 
Toplam blog
: 27
: 589
Kayıt tarihi
: 19.02.13
 
 

Aylak  Madam. Felsefezede. İdealist bir öğretmen. Edebiyat, kitap okumak, film izlemek ve güzel y..