- Kategori
- Basın Yayın / Medya
Beş para etmez bir blog yazısı!

Yazılı medya ya da kâğıt baskıya dayalı gazetecilik gayet garip ve zor bir dönemden geçiyor. İnsanlar evlerindeki bilgisayardan internete girerek gazetelerin web sayfalarına şöyle bir göz atmakla yetinirken bayiden para vererek bir gazete alma alışkanlıkları nispeten gün geçtikçe azalmaya başlamıştır. Bunun yanında ileride web gazeteciliği içinde böyle bir durumun var olabileceği öngörülebilir. Medyanın iş yaşamı bazında yeni bir dünyaya evirildiği de söylenebilir. Bu durum medyayı besleyen kaynakların (Reklâm, ilan vb.) insan ilgilerinin yoğunluğuna göre şekil ve renk değiştirmesiyle de ilintilidir. Hele ‘sosyal medya’ gibi olguların sahiplerine milyarlarca dolar gelir getirildiği düşünülürse durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır.
Hasan Bülent Kahraman, gazeteciliğin haber almak ve haber aktarmak gibi bir görevi olduğunun altını çizerken, gazetecilik mesleğinin teknolojinin gelişimi ile birlikte büyük bir değişim geçireceğini belirttiği bir konuşmasında ilginç bir şekilde “Yeni medya, yeni araçlarla bambaşka görüntülerle karşımıza çıkacak” diyor. (Kobi Postası) The New York Times, The Guardian vb. gazeteler artık yeni konjonktür içinde yerlerinin nasıl olması gerektiğini ciddi bir şekilde tartışıyorlar. Bir de bu durumun kitap sektörü açısından bir başka vahameti var ki o da dijital kitap baskısının (Amazon vb.), klasik kâğıt teknolojisini ezme noktasına geldiği gerçeğidir. Bizim basında da Milliyet, Radikal gibi kimi gazeteler bu gerçeği öngörerek ‘blog’ sayfaları gibi yapılanmalara giriştiler.
Dünyadaki ‘blog’ yazarlığı mefhumu incelendiğinde şahısların yazdıkları bu sayfalara; okunma artışları oranında reklâm aldıkları ve hatırı sayılır bir gelir elde ettikleri söylenebilir. Bizim Türkiye’deki ‘blog’ yazarlığının o noktaya evirilmesi için sanıyorum ki biraz daha zamana ihtiyaç var. Bir de bu ‘blog’ yazarlığı denen durumda yeterli editoryal fonksiyon icra edilemediği için yeni bir takım sıkıntılar doğuyor. Yalnız her zaman niceliğin (okunma sayısının) çok olması niteliğin de iyi olacağı anlamına gelmiyor. Bazen de örneğin adam, kendi (Wordpress, vb.) blog sayfasını oluşturup; öyle yorumlar ve fikirler yazıyor ki bu entelektüel düzeye basınımızda kâğıt israfı yapan birçok ‘baba’ yazarda bile rastlayamıyorsunuz. Yaptığı bu işten bir para kazanıyor mu? Hayır. Beş kuruş dahi kazanamaz!
İnternet büyüdükçe gazetecilik daha az değerli hale gelmektedir. Artık ülkemdeki her üç kişiden ikisinin şair olması gibi herkes ‘blogger’ ya da eski tabirle söylersem ‘gazeteci’ olmuştur. Bunun da iyi olan ve olumsuz olan yönleri vardır. Ayrı bir tartışma konusunu gerektirir. Bende bir ‘blog’ yazarı olmama rağmen yaşanan tüm bu duruma ‘aptal popüler şeylerin tiranlığı’ diyorum. Klasik medyadaki magazin haberlerinin ağırlığı gibi dijital medyada da bu ucuz popülaritenin işgali durumu söz konusudur. Artık Baudrillard ifadesiyle gerçekliğin tam olarak gerçek olmadığı hayalden bir simülasyon dünyasında yaşıyoruz. Web medyasında haddinden fazla bir kirlilik durumu var. Ve tahminime göre; gazetelerin bu kısmıyla uğraşan editörlerinin son 3–5 senede online olarak harcadıkları zamanın payı yaklaşık % 40 oranında artmıştır. Bu kirlilik içinde haberi ve nitelikli yazıyı yakalamak gerçekten zordur. Blog yazarlığı olsa olsa insanı “kanser” eder…