Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '17

 
Kategori
Spor
 

Beşiktaş, Fenerbahçe gerilimini taşıyamadı!

Bütün sezon hakem üzerinden yorum yapmayanların, hatta yapanları küçümser gözle bakanların bu maçı hakem üzerinden konuşmaması, yorumlamaması gerekiyor; çünkü mesele sadece tek başına hakem değil, stres yönetimidir.

Bu maçı Ali Palabıyık değil de örneğin Mete Kalkavan yönetmiş olsaydı muhtemelen sezon boyunca olduğu gibi kararlar Beşiktaş’ın lehine çıkacak, belki karşılaşmayı Fenerbahçe kaybedecekti.

Fenerbahçe kaybedince de Beşiktaş’ın kriz anındaki duruşunu, tutumunu göremeyecek; hakem hatalarıyla kaybetmesine karşın Fenerbahçe’nin yine “hakemi de yenecek bir kadroyu nasıl kuramamış olduğunu” tartışıyor olacaktık.

Beşiktaş’ın da “hakem yanında olsun olmasın zaten bu futboluyla kazanmayı hak eden taraf olduğu” konuşulacaktı.

Hakemlerin bir maça her iki taraf adına etkisinin neler olabileceğini net olarak gördüğümüz bir karşılaşmaydı bu ve Beşiktaş’ın canı yandığı, Türkiye’nin büyük bölümü Beşiktaş’ın kazanmasını beklediği, istediği için bugün hakem konuşulabiliyor.

Futbol literatürüne “iyi takımsan hakemi de yeneceksin!” özlü sözünü kazandıran ve maçı yayıncı kuruluşun yorumcu koltuğundan izleyerek Türkiye’ye yorumlayan Erman Toroğlu’nun öncelikli hakem kararlarını ve karşılaşmayı tek taraflı gözle değerlendirmesini ilgiyle dinledik.

Özellikle kritik pozisyonlardaki kışkırtıcı yorumlarını tribünler de duymuş olsaydı taraftarın sahaya girmesine neden olur muydu bilemiyoruz; bu türden yorumların çok tehditkâr olduğu ortadadır.  

Kesinlikle kimse bu maçın kalitesinden, heyecanından ya da sportif taraflarından söz edemez. Zaten bunu kaybedeli çok oluyor. Ancak varmış gibi yalandan yorum yapıyor olmak, meselenin özünü değil de biçimini konuşmayı tercih etmenin sonuçlarıdır böylesi karşılaşmaların içinde olup bitenler.

Örneğin yıllar önce, o zamanlar yerden yere vurulan Emre Belözoğlu bir derbi maçında Melo’nun provokasyonlarına yenik düşüp, kırmızı kart ile oyun dışı kalınca, futbol kamuoyunun önemli bir bölümü “Melo’nun yaptığı yanlış olsa da Emre’nin bu türden oyunlara gelmeyecek kadar tecrübeli bir oyuncu olduğu” üzerinden değerlendirme yapmayı tercih etmişti.

Oysa o gün Emre’yi değil de Melo’nun futbol dışına çıkan hareketlerini konuşuyor, ayıplıyor hatta cezalandırıyor olsaydık belki de sonrasında çok daha seviyeli derbilerin oynanmasının kapısını aralamış olurduk.

Yıllardır hakemlerin kötü, kasıtlı ve taraflı yönetimini konuşuyor, değerlendirmeye çalışıyor hatta bu şekilde devam edemeyeceğinin altını çiziyoruz.

Hakemler bu toplumun bir ürünüdür ve doğal parçasıdır. Sanki bu coğrafyada yaşamıyormuş gibi görmezden gelmek, yanlışlarının üzerini örtmek, işimize geldiğinde de onları yerden yere vurmak samimi bir hareket midir?

Beşiktaş, özellikle de Şenol Güneş bu maçı hakem kararları yüzünden kaybettiğini düşünüyor; ya Fenerbahçe kaybetseydi?

Kazanırken hakem kararlarını yorumlamak kolaydır; esas niyet kaybederken çıkar ortaya.

Beşiktaş’ın, yeni stadyumu ve taraftarının etkisiyle maça coşkulu başlaması gerekirken özellikle Oğuzhan’ın Van Persie ve Alper ile bire bir didişmeleriyle gerilim tercih eden bir oyununu gördük. Oğuzhan her ikili mücadelede hakemle konuşurken sanki kart beklentisi içindeydi.

Marcelo’nun kaleci Volkan’a diziyle attığı tekmenin kartsız geçilmesi ilginç bir hakem yorumu oldu.

Sahada her geçen dakika sinir katsayısı artarken Beşiktaş istediği futbolu ortaya sergileyememenin gerilimini yaşıyor gibiydi. İstediği futbolun karşılı muhtemelen bir hafta öncesinde aldıkları farklı galibiyetle orantılı bir sonuç beklentisi olabilirdi.

Ancak yüklendikçe geride bırakılacak derin boşluklardan yenecek olası şok bir golün kaygısı da taşınacak türden bir stres olmasa gerekirdi.  

İşte Van Persie ile Tosic arasındaki mücadelenin de özünde bu vardı.

Bu mücadeleyi her taraf kendi bakış açısıyla değerlendirecektir; ancak sonrasında Tosic’in yaptığı psikolojik olarak bu maçın yüksek tansiyonunu taşıyamamanın göstergesidir.

Tıpkı Şenol Güneş’in devre bitiminde Fenerbahçeli birkaç oyuncuyla girdiği diyalog gibi…

Şenol Güneş’in maç sonunda yaptığı açıklamalar da bu yangını körükleyecek türdendi.

“Sadece futbol oynamanın yetmediğini oyuncuların anladı. Bazen onların da provoke etmesi gerekir.”

Biri çıkıp da “maç öncesinde de kafanızda bu mu vardı” diye sorsa tecrübeli teknik adam ne cevap verecek? Ortada bir provokasyon varsa karşılaşmanın boşluklarında kimin kime ne yaptığını nasıl ölçecek, bileceğiz? Bu türden açıklamalar tehlikelidir.

“Hakem skora göre maç yönetmeye çalıştı” diye yakınıyor; hakemler Türkiye’de skora ve takımına göre maç mı yönetiyorlar? Bu sezon hakem kararlarından pozitif etkilenmiş takım olan Beşiktaş’ı bu yorumun neresine değerlendirmeliyiz?

Oysa Advocaat kazanırken de kaybederken de ne hakemleri konuşuyor ne de saha dışı etkenleri; hatta geçen hafta futbolcularını yerden yere vurunca Rıdvan Dilmen tarafından kapı dışarı edildi, bileti kesildi.

İşte biz bu samimiyetsizliği, ikircikliği, duruma göre konum alma ve değiştirme pragmatizmini sorguluyoruz.

Siz böyle duruş sergilediğiniz için de Aras Özbiliz isimli Türkiye ile altı ay öncesine kadar hiçbir ilgisi olmayan yedek oyuncu bile kendinde sahaya girecek cesareti bulur. Onun ardından da tribünlerden atlayanlar olur.

Fenerbahçe kazanması gereken bir karşılaşmayı kazandı.

Beşiktaş ise Başkan Fikret Orman’ın ifadesine göre Süt Kupası olduğu için çok da önemsemediği bir karşılaşmayı kaybetti.

Demek ki ortamı germeyi gerektiren bir durum yok.

Öyle mi? Göreceğiz. 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..