- Kategori
- Öykü
Beyaz veda

Uzak adaların uzak denizlere kavuştuğu sarı sonbaharların hükmünü yitirmeye başladığı beyaz kış günleri kapıyı çalmaya başlamıştı. Kar, özlemle bastırıyor, rüzgar her yana saçmak istediği kar tanelerini savuruyordu. Buğulanmış pencere camının arkasından irili ufaklı bacalar güçlükle görünüyor, her tarafı kaplayan beyazın içinde gri dumanlar kader çizgilerinin izdüşümünü yansıtırcasına kendi yollarını çiziyorlardı.
Kırık dökük masanın üstünde, kalemin ağacın budaklarına denk gelip kağıdı yırtmasını önlemeye çalışan olanca dikkatiyle yazıyordu. Gözü, duvara dayalı tahta rafın üstünde duran saate kaydı. Çok geç kalmamalıydı.
Bir zaman makinesi gibiydi kasaba. Dakikaların geçmek bilmediği günlerde haftalar, aylar çabucak geçiyordu. Değişen insan manzaraları, hep önceden belirlenmiş rutinin peşinde, bin yıllık kuralları izlese de, her yeni gün sanki farklıymış gibi bir his yaratıyor, bacalardan tüten gri dumanlar her seferinde yeni bir çizginin peşinden gidiyorlardı.
Nasıl başlayacağını ve nasıl bitireceğini bilemediği bir veda mektubu için saatlerdir uğraşıyordu. Ne demek gerekirdi ki, gidiyordu işte. Gideceğini en başından beri bildiği halde nasıl sürüklenmişti bu maceraya?
Dışarısı soğuk, çok soğuktu. Ay ışığı kar tanelerinin üzerinde hayat buluyor, uçuşan kar taneleri parıldayarak yerdeki yığınlara karışıyorlardı. Bu kasabada geçirdiği günler aynı zamanda hayatında karla ilk tanışmasına tekabül ediyordu. Tabii daha küçük bir çocukken, aslında hiç kar yağmayan doğduğu şehirde, bahçedeki çukuru işgal eden dolu tanelerini saymazsa. İşte demişti annesi, kar böyle bir şey.
Odayı aydınlatan titrek ışığın altında elini masanın kenarına kaymış sigara paketine uzattı. Sigarayı tutarken elleri gerçekten titriyor muydu, yoksa tozlu ampulün kırılgan ışığının sebep olduğu bir göz yanılması mıydı izlediği emin olamadı. İkincisine inandı. Önündeki kağıt, yazıp da vazgeçerek karaladığı cümleler yüzünden karman çorman bir hale bürünmüştü. Yeniden başlamalı diye düşündü, yeterli vakit var mıydı? Kar iyiden iyiye şiddetini arttırmıştı.
Alabildiğine beyaz, bembeyaz bir örtü serilmişti kasabanın üstüne. En büyük ve tek kar tecrübesi, henüz küçük bir çocukken bahçenin çukurunu dolduran dolu taneleriyken, onu bu uzak kasabaya getiren otobüsten ilk indiği zaman dizlerine kadar gömüldüğü beyaz örtüyü anımsadı. Dolu tanelerinin saydam görünümleriyle hiç ilgisi yoktu bu beyazlığın. Adımını attığında tamamen içine gömüleceği ise aklına gelen son şeydi. Saydam dolu tanelerinin aksine, beyaz kar örtüsü bilinmeyenlere gebeydi. Attığı adımın nereye kadar batacağını öngörmek muammaydı.
İçine olanca kuvvetiyle çektiği, beyaz filtreli sigaranın dumanını hırsla üfledi boşluğa doğru. Gri dumanların yükseldiği manzarası, koyu sigara dumanının gölgelediği dalgalanmalara rağmen, yüzyılların doğallığında yağan kara şükür halen beyaz, bembeyazdı.
Sınırsızca yağan karın bütün yolları kapattığı, insanları zorunlu bir dostluk ve keşmekeşin içine hapsettiği günler çoktan geride kalmıştı. Yollar gitmek isteyenlere her zaman hazır ve nazırdı. Birazdan onu alıp bir saat mesafedeki havaalanına götürecek araba kapının önünde olacaktı ve o hala mektubunu bitirememişti. Aslında, hala başlayamadığı bir mektuptu bitirmeye çalıştığı.
Yağan karın ılıklaştırdığı havada gecenin gündüze dönmeye başladığı, gecenin güne ağardığı saatlerin huzursuzluğu çöktü üzerine. Önünde duran beyaz sayfaya baktı. Dışarıda durmaksızın yağan kar kadar beyaz ve masumdu önündeki sayfa. Gelecek günlere dair bir haberci, yarım kalmış bir aşkın hiç tamamlanmayacak mısralarının mührüydü bu boş beyazlık.
Kapının vurması ile kalbinin vurmasını karıştıran duyuları sonunda kapının vurduğuna ikna etti onu. Vakit gelmişti. Gitme zamanı.
Karalaya karalaya tükettiği sayfalara baktı. En azından bir elveda yazabilecek miydi bu uçsuz bucaksız romanların, yeminlerin yazıldığı boş beyaz sayfaya? Sonra ne kadar hevesliydi ki elveda demeye?
Hiçbir şey yazmamaya karar verdi. Veda etmeye hazır değildi. O kadar cesur da değildi. Sadece gidiyordu, beyaz bir veda sayfası bırakarak ardında. Belki gelirdi arkasından kuru ve pervasız geçmişi. Bir adım önde, bir adım arkada...