Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '10

     
    Kategori
    Felsefe
     

    Beynimin içindeki kim?

    Beynimin içindeki kim?
     

    top oynayan bir çocuğu izleyen bir insan, bu çocuğu aslında gözleriyle görmez.


    Milliyet’teki ilk blog yazımda, hayatımın en şok edici bilgisini sizlerle paylaşmak istedim. Aslında bu hep bildiğim, ama üzerinde yeterince düşünmediğim, insanların büyük çoğunluğunun da düşünmediği bir gerçek: Ben hep gözlerim görür, kulaklarım duyar zannederdim. Ama aslında gerçek öyle değilmiş. Gören de, duyan da, çok sevdiğim çikolatanın tadını alan da hep beynimdeki küçük adammış!

    Siz, beyninizdeki küçük adamdan haberdar mısınız?

    Önce kısaca ve olabildiğince basit şekilde görme olayının nasıl gerçekleştiğini hatırlatmakla başlayayım. Bir cisimden gelen ışık, göz merceğinden geçer ve gözün arka tarafındaki ağ tabakanın üzerine baş aşağı ve iki boyutlu bir görüntü bırakır. Ağ tabakadaki çubuk ve koni hücreler, bazı kimyasal işlemlerden sonra bu görüntüyü elektriksel akıma dönüştürür. Bu elektriksel akımlar, göz sinirleri aracılığı ile beynin arka kısmında yer alan görme merkezine götürülür. Beyin ise bu gelen sinyali yorumlar, hatıralarla kıyaslar ve nihayetinde anlamlı ve üç boyutlu görüntüler haline getirir.

    Şimdi dikkat edin: Gözlerimiz ve gözlerimizdeki milyonlarca sinir hücremiz sadece beyne mesajı ileten bir kablo görevini gördüler. Yani görüntüyü görmediler.

    Peki görüntü nerede?

    Görüntü beynimizin arkasındaki görme merkezimizde oluştu. Yani siz şu anda ekranınızdaki Milliyet sayfasını gözünüzün önünde zannediyor olabilirsiniz, ancak bu Milliyet sayfası beyninizin arka kısmında oluşuyor. Ama gözleriniz kafanızın ön kısmında. Peki öyleyse, beyninizin arkasındaki görüntüyü kim görüyor? Sadece görme değil, işitme, koku alma, tat alma gibi tüm duyularımız için de aynı durum geçerli. Yani hepsini beynimizdeki “küçük adam” hissediyor. Örneğin duyma işlemi de aynı görme gibi gerçekleşir. Diğer bir deyişle dış dünyaya ait görüntüleri nasıl beynimizin içinde görüyorsak, sesleri de beynimizin içinde duyarız. Dış kulak, çevredeki ses dalgalarını kulak kepçesi ile toplayıp orta kulağa iletir. Orta kulak ise aldığı ses titreşimlerini güçlendirerek iç kulağa aktarır. İç kulak da bu titreşimleri sesin yoğunluğuna ve sıklığına göre elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir. Beyinde birkaç konaklamadan sonra mesajlar, son olarak bu sinyallerin işleme koyulup yorumlandığı duyma merkezine iletilirler. Böylece duyma işlemi de beyindeki duyma merkezinde gerçekleşir. Yani siz en sevdiğiniz besteyi dinlerken, aslında beyninizin içinde çalan müziği dinlersiniz. Dış dünyadan gelen ses dalgaları, beyninizin içinde bir anlam kazanır ve güzel bir beste olarak duyulur. Sonraki yazılarımda bu konuyu daha da derinleştirip ileri götüreceğim. Örneğin dış dünyada ses, renk, ışık, görüntü var mıdır? Yoksa dış dünyadaki ışık ve ses dalgaları, beynimizde mi sese ve görüntüye, muhteşem güzellikteki renklere dönüşür? Ve şu ünlü sorunun yanıtı nedir: Hiç bir canlının bulunmadığı bir ormanda devrilen bir ağaç ses çıkarır mı?

    Şu kesin bilimsel bir gerçek ki: Bütün dünyayı beynimizin içinde görüyoruz, duyuyoruz ve hissediyoruz. Bütün sevdiklerimiz aslında beynimizin içindeler, beynimizin dışına herhangi bir şekilde ulaşmamız ise imkansız.

    Umarım üzerinde düşünürsünüz…

     
    Toplam blog
    : 1
    : 688
    Kayıt tarihi
    : 24.02.10
     
     

    Uluslararası İlişkilerde lisans ve yüksek lisans yaptım. Ancak üniversite yıllarında biyoloji, özell..