- Kategori
- Felsefe
Elif Hali
Ooofff ooff ya da ahhh ahhh mı desem. En iyisi hey gidi hey…
Nicedir böyle başlamamıştım yazmaya. Hâlbuki ya bir ah ya bir oftur gücü yeten sizi yazmak için yatağınızdan kaldırmaya.
Eskiden yazıp yazıp sıkı sıkıya sakladığım o kilitli günlüklerimi özledim.
Saatlerce bıkmadan usanmadan kendimle konuştuğum, sonra dönüp baktığımda kendi yazımı bile okuyamadığım, sayfalarını gözyaşlarımın ıslattığı, en utanılacak heyecanlarının sıkıştırıldığı o en büyük mahremiyetimi özledim.
Yazmak benim mahremimdi eskiden! Kimse bilmezdi bunu nasıl bir tutku olduğunu, kompozisyon yarışmalarında aldığım ödüller ve okul dergisine her sayıda yazdığım yazılardan öte. ama o benim en büyük gizemimdi. Benim defterlerim vardı, kutularım, sayfalarım, aynalarım. Çekmecelerim dolup taşardı. Ben o defterleri hep en altlara saklardım.
Artık bazen kendimi deşifre edilmiş gibi hissediyorum. Hazinem keşfedilmiş gibi. mahremiyetim kalmamış gibi. Bir blog yazarı oldum olalı, bir de Shakespear defterimi aldım alalı bir şeylere mi mal oldum yoksa onlar mı bana bir şeye mal oldu bilmiyorum. Hop kalkıyorum yazıyorum, birileri geliyor alıyor kitap kılıklı defterimi eline bir sanat eseri gibi açıyor okuyor öyle allı güllü değil kilidi de yok diye. Sonra yetmiyor kalkıyorum onları kendi ellerimle yazıyorum şu son teknoloji harikası alete veriyorum internete, birileri tıklıyor okuyor. Henüz keşfedilmediğim gibi belki birileri de dedikodumu yapıyor.
Eskiden yazdıklarımı dönüp okuduğumda kendim bile şaşırırdım kâğıtta gördüğüm kendime, yazma cesaretinde bulunduklarıma. Ölçmezdim, tartmazdım yazarken. o vakit terazimin kolları mı kırıktı yoksa şimdi utanmaz mı oldum bilmiyorum. Tek bildiğim kendimi bildim bileli yazdığım. Kelimelerim değişti belki, yazmaya değer bulduklarım değişti, defterlerim değişti, dünya değişti, insanlar değişti, aşklar değişti, bayramlar değişti, gündem değişti, dengeler değişti, ekolojik sistem bile değişti… ben hep yazdım.
Bu aralar yine pek davalıyım kendimle. Bütün zamanımı alıyor kendimde olup bitenler. Çok yoruyor beni ben çok. Bazen kafamı yastığa koyduğumda dua ediyorum, gelip biri beni benden, aklımı başımdan alsın da biraz rahat edeyim diye. Pek derinlerden gidiyorum. Belki de ondan yazmaktan çekinmiyorum. Hani o en içteki çalkantılardan da utanmıyorum. Belki nasıl olsa kimse anlam veremiyor orda neler bittiğini ben istediğim kadar yazayım. Belki o kadar bencilim ki kim ne anlayacak diye bile zerre kadar düşünmüyorum kendimi tatmin ederken kelimelerimle. Belki bir dünya yarattım ta çok uzaklarda yaşadığımız andan. Gömdüm kafamı en dibine. Belki görmüyorum aslında hiçbirinizi, duymuyorum kendimden öte. Ama itiraf ediyorum bugün ilk defa yıllar sonra kilitli defterlerimdeki kadar cesur bir halle: Benim sorunum derinlerde değil yüzeylerde. Kafamı çıkardığımda gün yüzüne anlam veremiyorum ne olup bittiğine. Benim yüzeylerim tortulaşmış. Turşumuş hıyar gibiyim. Üzerim küf tutmuş bembeyaz içim parıl parıl.
Günümde neler oluyor bitiyor haberim bile olmuyor bazı bazı. Bakıyorum lakin hep bir başka şey görüyorum. Daldan kopup düşen yaprağın dahi anlamını arıyorum. Rüzgarın onu savurduğu yöne sürüklenesim geliyor. Bedenimin durduğu yerde duramıyorum. Aklım, ruhum kabına itaat etmez oldu.
içimde sürekli bir gitmek hissi. Nereye gideceğim bilmiyorum. Ne terk etmekten korkuyorum, ne ardımda bırakmaktan, ne sıfırdan başlamaktan, ne özlemekten, ne yalnız kalmaktan. Bir kendim bir ben! Aştıklarım kaçtıklarım mı yoksa? Bir elim bavulumda, bir ayağım yolda sanki. Üstelik ne kadar uzağa gidersem gideyim bitmiyorum içimdeki bu gitmek hissi. Nereye çakılırsam çakılayım benim diyemiyorum benden gayrısına.
Sonra anlıyorum ki ben bitmez bir seferdeyim. Ne kadar gidersem gideyim yolun hep en başındayım. Ne kadar yol alırsam alayım yolum hep çok uzun.
Bir ileri sarıyor zaman bir geri. Zamanda asılı kalıyorum. Bugün yok!
Derken bir bakıyorum benim dışımda bir hayat var. İçinde olduğum, dışında kaldığım. Dün, bugün, yarın… zaman geçiyor. Nereye varacağını bilmeden gidiyor. Dönüp ardıma bakıyorum hep uzak ardım bulunduğum yerden. Ardımdan hep uzaklaşıyorum sanki ardım beni itekliyor, önümeyse hiç varamıyorum! Vardığım da ise hep bir başka ileri bekliyor beni.
İnsanlar içime kapandım sanıyorlar, ben içime açılıyorum.
Durduğum yerden hep geriye bakıyorum ya da ileriyi hep daha ileriyi kolluyorum. Ardımda bıraktıklarımla gurur, önümde duranlara umut duyuyorum. Ama bugün hep ziyan sanki, bugün hiç yaşanmıyor.
Dün, bugün, yarın derken zaman geçiyor.
Bitsin artık dediğim, bir sonrakine davrandığım her an bitiyor, her dönem kapanıyor. Hatta gelmeyecek sandığım bir sonraki de bitiyor. Bir sonraki de, bir sonraki de… dönüp bakıyorum yine ardımda kalmış elimde olanlar, ve hala elimde değil elde etmeye çalıştıklarım.
Her şey geçiyor, gidiyor. En çok da zaman. tutamadığımız zamanın nereye varacağını da bilmiyoruz üstelik. Giden hiçbir şey geri gelmiyor. Geçen hiçbir şey aynı kalmıyor. Vardığın hiçbir nokta son olmuyor.
Sorgu, sual ardına bakmalar hiç bitmiyor.
Ne kadar gidersen git yolun sonu görünmüyor
Gün bitiyor, gece bitiyor, kelimeler tükeniyor
Bu Eliflik hiç bitmiyor.
Elif hali değişmiyor.