Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

12 Nisan '13

 
Kategori
Öykü
 

Bilim- kurgu/ zaman eşiği

Bilim- kurgu/ zaman eşiği
 

Dünyadan yola çıkalı tam yirmi altı ay olmuştu. Muazzam bir yıldız okyanusu olan galaksimiz Samanyolu’na derinlemesine dalmış, tam otuz bin ışık yılı katederek,  çekirdeğinde beş milyon güneş kütlelik dev bir kara delik olan merkezine yaklaşmıştık. Artık buradan ileriye gitmek çok tehlikeli olabilirdi. Gerçi geldiğimiz konum biz uzay aşıkları için vazgeçilmez bir yerdi ama ne çare ki dönüşü olmayan noktaya ulaşmıştık. Biraz daha ileriye gidersek galaksinin yüreğine çöreklenmiş olan kara delik adındaki canavara yakalanmamız işten bile olmayacaktı.

Bu yüzden hepimizi hayran bırakan akıl almaz bir ışık cümbüşünü geride bırakarak dönmek zorundaydık.  Bu hepimiz için hüzün vericiydi ama neresi olursa olsun bu alemde her güzelliğin bir sonu vardı. Hiç birşey ebedi değildi. Neye sahip olursanız olun, bir gün elinizden çıkıyor ve bir daha geri gelmiyordu. Belki bizler de bir daha buralara gelemiyecek ve hatıralarımızda yaşatmak zorunda kalacaktık. Buralara ulaşıncaya kadar neler görmüş, ne badireler atlatmıştık. Uçsuz bucaksız uzayın bile dışına düşmüş, bir defasında akıl almaz bir zaman kaymasına yakalanarak kendi trajik geleceğimizle karşılaşmıştık.

Bu fenomen olay bizi çok fazla etkilemiş olacak ki otuz bin ışık yıllık dev bir sıçramanın eşiğinde zamanda yolculukla ilgili felsefi tartışmalara başlamıştık. Dönüş seferimiz planlama aşamasındaydı ama bu defa nereye gideceğimizi çok iyi biliyorduk. Koordinatları doğru tutturabilirsek tam Güneş Sistemi’nde uzayı delip çıkacak ve sevgili dünyamıza merhaba demiş olacaktık. Şimdilik bu mavi beyaz düşle aramızda tam otuz bin ışık yıllık bir mesafe vardı.

Başını kıdemli astrofizikçimiz Doktor Tarık Ergün’ün çektiği zamanda yolculuk tartışmalarının en aktif katılımcılarından biri de bendim. Birçoğumuz zaman içinde ileriye doğru seyahati mümkün görürken geçmişe yolculuğu bir türlü kabul etmek istemiyordu. Hele bir gün hiç ummadığım bir şey oldu. Kaptanımız Sedat Ünler garip bir fikir attı ortaya: Zamanda yolculuk olayları yüzyıllarca önce de meydana gelmişti. Tıpkı o zamanların bilge ermişlerinin “Tayy-ı mekan “ ( teleportation) yaparak akıl almaz mesafeleri bir çırpıda alışları gibi. Her zaman ki pozitiv düşünce alışkanlığımla itiraz etmiş:

- Canım olur mu öyle şey? Demiştim.

- Yirmi ikinci yüzyılın teknolojisi bile ışınlamayı yeni deniyor. Bu eski zaman masalına inanmamı beklemeyin.

Bu meraklı konuyu daha çok tartışacaktık ama birdenbire hiç beklenmedik bir şey oldu. Tam küçük salonda koyu bir sohbete dalmıştık ki seyir subayı yanımıza gelerek geminin rotasında sapmalar olduğunu haber verdi. Hepimiz birden ayağa fırlayarak köprüye doğru koştuk. Bu defa durum çok ciddi görünüyordu. Çünkü bu sapmaların tek bir anlamı vardı: Geriye dönüşü olmayan noktayı çoktan geçmiş ve galaksimizin merkezindeki dev kara deliğin çekimine yakalanmıştık. Köprüye bir dalışımız vardı ki, çılgın gibiydik. Kaptan gırtlağının bütün gücüyle:

- Kırmızı alarm durumu..Kırmızı alarm durumu! diye bağırdı.

- Bütün birimlerin dikkatine! Acil geri sayım için hazırlanın. Makine dairesi: Warp reaktörlerini yüklemeye  başlayın. Rapor verin hemen.

Makine dairesi her zamankinden daha hızlıydı:

- Reaktörler yüklendi kaptan. Işık üstü hız için geri sayıma geçiyoruz.

- Çok iyi..Çok iyi..Tam güç verin..Sinan koordinatları gir hemen. Kaybedecek bir saniyemiz bile yok.

-Tamam kaptan..diye cevap verdim.

- Hemen başlıyoruz. Teğmen benimle gel.

Ana bilgisayardan sorumlu subayı yanıma gelerek derhal bilgisayar merkezine koştuk. Sesle komut vererek elektronik hafızalara depo edilmiş bilgileri ana bilgisayara transfer etmeye başladık. Bilgisayar yumuşak bir sesle işlemin bittiğini bildirince koşar adım köprüye döndük. Kaptan endişeli bir yüz ifadesi ile gelişimi bekliyordu.

- Tamam kaptan, diye tekmil verdim yüksek bir  sesle.

- Koordinatlar girildi. Rota hazır. Geri sayımı hızlandırabiliriz.

Kaptan hiç beklemedi:

- Makine dairesi: Geri sayımı hızlandırın..Geri sayımı hızlandırın..

Makine dairesi emri alır almaz  duvardaki dijital gösterge bir anda değişti ve  ekranda om rakamı görünüverdi. Geri sayım sıfıra doğru inerken gözlerimiz karşıdaki dev ekranda, soluklarımızı tutarak bekleme başladık. Kanımız donmuş, düşüncelerimiz buz kesmiş gibiydi. Hele kaptan dokunulursa yere yığılacak gibi görünüyordu. Ya başarılı olup uzayın hedeflediğimiz noktasında hayata kavuşacak, ya da aksi gerçekleşip kara deliğin içinde bizi bekleyen dehşete yuvarlanacaktık. Göstergede sıfır belirir belirmez dev ekrandaki görüntü müthişti: Gemimizin tam karşısında dev bir ışık patlaması olmuş ve Gökada şimşek gibi bu patlamanın içine dalarak ışıktan örülmüş bir tünelde yol almaya başlamıştı. Warp reaktörleri başarıyla çalışmış ve bizi ışık üstü bir hıza taşımıştı. Birazdan beklediğimiz sıçrama gerçekleşecek ve biz göz açıp kapayıncaya kadar uzayı delip Güneş sistemimizde ortaya çıkacaktık. Ancak birdenbire her şey alt-üst oldu. Koca gemi aniden fırtınaya tutulmuş gibi sallanmaya başladı. Ardından da kendi ekseninde fırıldak gibi dönüyordu. Derken bu dönüş baş döndürücü bir ritme ulaştı ve her şey, zaman - mekan birbirine karışıverdi. Şimdiye kadar birçok sıçrama gerçekleştirmiştik ama böylesini hiç görmemiştik. Belki de çekimine kapıldığımız kara deliğin marifetiydi bu.

Derken kaos başladığı gibi birdenbire duruverdi. Gemi hâlâ tek parçaydı ama biz baş dönmesinden perişan olmuştuk. Ahlar - oflar arasında kendimizi toparlayarak neler olup bittiğini çözmeye çalışacaktık. Doktor Tarık Ergün birden:

- Başardık!..Başardık!.. diye bağırdı Sevinçle. Bir yandan da dev ekrandaki görüntüyü işaret ediyordu. Doğrusu haksız da sayılmazdı. Çünkü orada çok aşina olduğumuz bir görüntü vardı:  Etrafındaki harika halkalarıyla Satürn gezegeni..

Bu defa tam on ikiden vurmuş ve hedeflediğimiz noktaya yani Güneş Sistemi’ne ulaşmıştık. Mürettebatın sevinci görülmeye değerdi. Herkes birbirini kucaklıyor, otuz bin ışık yıllık bu zaferi kutlamaya çalışıyordu.

Heyecanımız biraz yatışır gibi olunca dünyaya varır varmaz yapacağımız şeyleri konuşmaya başladık. Mesela Kaptan Sedat Ünler karaya ayak basar basmaz yine o uzak yayladaki dağ evine koşacaktı. Yalnız bu defa yalnız olmayacaktı. Ailesini orada kendisini bekliyor bulacaktı çünkü. Doktor Ergün bekârdı. Kendisini aşağıda hiç kimsenin beklemiyeceğini biliyordu. “ Ankara’da bir kız kardeşim var” dedi bize. “ Fakat Karapınar’a kadar hiç zahmet edeceğini sanmıyorum ‘’ Her şeye rağmen O’da sevinçliydi. Ne zamandır üzerinde çalıştığı kitabını yayınlayacak ve astrofizik ilmini alt-üst edecekti.

Bana gelince, kaptandan pek farklı düşünmüyordum. Önce ailemle hasret giderecek, ardından da Akdeniz sahillerinde tatile çıkarak, artık bir hayli sıcak geçen sonbaharın tadını çıkarmaya koşacaktım.

- İlk işim balıklama suya atlamak olacak, dedim.

- Öyle bir yer bulursan bana da haber ver, diye güldü sevgili doktor..

- Akdeniz çoktan öldü. Haberin yok mu?

- Biliyorum,  dedim acı bir gülüşle, benimki de hayal işte.

Jupiter’in yanından geçerken uydusu  Ganimid’e  mesaj gönderdik. Bu bizim uzun bir aradan donra insanlığa ilk merhaba deyişimizdi. Çünkü yirmi altı ay boyunca uzayda tamamen yalnız dolaşmıştık. Güneş Sistemi’yle hiçbir haberleşme bağlantımız olmamıştı. Çünkü arada binlerce yıllık, ürküntü verici bir mesafe vardı.

Ganimid’e merhaba demiştik ama karşılığını bir türlü alamamıştık. Acaba haberleşme sistemlerinde bir arıza mı vardı? Sistemi titizlikle gözden geçirdik ama böyle bir şey yoktu. Her şey tıkır tıkır çalışıyordu. Dakikalar geçtikçe iyice meraklanmaya başladık. Ganimid’de nüfusu onbinleri geçen bir şehir ve dev büyüklükte bir askeri üs vardı. Gönderdiğimiz mesajı almamış olamazlardı. Durumu iyice aydınlığa kavuşturmak için hızımızı azaltarak gezegene sokulmayı denedik. Tarayıcılarımızla yüzeyini araştırdığımızda şaşkınlıktan donakalmıştık. Aşağıda ne bir şehir, ne de bir üs vardı. Ganimid’de bir çeyrek yüzyıl önce kurulan her şey sırra kadem basmış, ortadan kaybolmuştu. Gezegen ilk yaratıldığı gibi ıpıssız, el değmemiş görünüyordu. ( Devamı  gelecek)

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara