Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '06

 
Kategori
Bilim
 

Bilim ve din

Bilim ve din
 

Bilim dediğimiz şey, insanların aklını "kullanmasıyla" ortaya çıkmış birşeydir. Bilimden önce felsefe vardı. Durmadan soru soruyordu felsefe varlığımızla ilgili, maddenin yapıtaşıyla ilgili ve birçok şeylerle ilgili. Kimi zaman herşeyden kuşkuya düşerek, acaba çevremizdeki herşey gerçek mi diye soruyordu, kimi zaman ise düşünebildiğine göre insanların, en azından insanların gerçekten de "varolduğu" sonucuna varıyordu.

Felsefenin bu kadar soru sorup kesin cevaplara ulaşamamasından sıkılmış olmalı ki, sonra bilim ortaya çıktı. Aslında bilim, daha önce de vardı ancak Kilise'nin varlığı nedeniyle, bilim, önündeki skolastik düşünce engelini aşamıyordu. Aşması için Rönesans'ı beklemek zorundaydı. İslam aleminde ise durum daha farklıydı, İslam'ın ilk zamanlarda, kolayca bilim yapılabiliyordu.

İspat edilebilmenin önü açıldığı için bir anlamda felsefenin pabucu dama atılmıştı da denebilir, çünkü felsefe sadece soru soruyor, bilim ise hem soru soruyor hem de bunlara ispat yoluyla cevaplıyordu.Bir de "Din" denen bir kavram vardı. Bu kavram ile bilimin yolları tarih boyunca sık sık kesişmiştir. Bilimin ortaya koyduğu gerçekler, doğruluğundan süphe edilmeyen gerçeklerdi, çünkü tüm bu gerçekler ispat yoluyla oluşuyordu.

Başta Amerikalıların olmak üzere Batılıların din ile çelişkiye düştüklerine şahit oluruz. Çelişkiye düştükleri nokta ise, İncil'in gerçekliğine veya doğruluğu ile ilgili değildir, bilim ile din kesişmesidir. Biraz daha açık bir anlatımla şöyle de denebilir, madem ki bilim, ispat yoluyla kavramların gerçekliğin ortaya koyabiliyorsa, ispat yoluyla gerçekliğin ortaya koyamadığı şeylerin doğru olamayacağı şeklindedir.

Başka bir deyişle,bilimsel olarak Tanrı'ya inandığını kanıtlayabilme yoluyla, eğer herhangi birşeyin bilimsel olarak kanıtlanamıyorsa, o şeyin gerçek olamayacağı şeklindedir. Kuşkusuz hiçbirimiz, Tanrı'ya olan inancımızı bilimsel olarak kanıtlayamayız ancak bu inandığımız şeyin doğru yada gerçek olmadığı anlamına da gelmez.

"Marangozdan da öte" kitabının yazarı olan Josh McDowell'a göre bilim ile kanıtlanan herşey "bilimsel kanıtın" ürünüdür ve bilimsel kanıtta sadece tekrlanabilen olgular için geçerlidir ve tarihsel olayların ispatı için "tarihsel kanıt"ların varlığından yararlanmamız gerektiği olduğudur. Tekrarlanan olgulara bir örnek vermek gerekirse, mesela su 100C de kaynamasına inanmayan bir kişi, suyun hangi derecede kaynadığını kendisi de ölçerek 100C yi bulabilir. Gelecekde de buna inanmayan biri çıkarsa, aynı işlemi tekrarlayarak aynı sonuca varabilir.

Fakat tarihte yaşanmış bir durum, aynı mantıkla açıklanamaz, çünkü madem ki olay, tarihte yaşanmış ve bitmiştir, geçmişe giden yeni bir araç da icat edilmediğine göre, aynı olay birkez daha tekrarlanamaz ancak bilimsel kanıt yerine "tarihsel kanıt" yoluyla ispat edilebilir. Madem ki "Fatih Sultan Mehmet gerçekten yaşadı mı?" sorusuna bilimsel kanıtla bir cevap veremiyorsak, o zaman tarihsel kanıtlara bakmalıyız.

Tarihsel kanıtları da kuşkusuz, tanıklar yoluyla oluşturulmuş yazılı ifadeler oluşturur, ve ancak bu tanıklıkların ifadeleri doğruluğunun ispatı yoluna gitmeliyiz. Tanıkların ifadelerini içeren her türlü kaynağı birbirleriyle karşılaştırmalı,bu kaynakların güvenilirliğini tüm bu kaynakların birbirleriyle uyum içinde olup olmadığına yoluyla belirlemeli, tarihe yardımcı olabilecek olan tüm diğer bilim dallarını da bu hususta faydalanmalı ve böylece bir sonuca varmamız gereklidir. Böylece bilimsel yolla ispatlanması mümkün olmayan olayların, içinde bilimin esas aldığı farklı olgularla ispatlanmanın da mümküniyatı ortaya çıkarılmış olur.

 
Toplam blog
: 112
: 3643
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

İstanbul'da doğdum. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği mezunuyum. Felsefe, sanat tarihi, müzik özel i..