- Kategori
- Blog
Biliyorum, hepimiz insanız ama... Yalnızca yazmaya odaklanmaya ne dersiniz?

İnsanın olduğu yerden dedikodu eksik olmuyor. Ama yine de, çenemizi tutup, yazmaya odaklanalım.
Milliyet Blog, en azından teorik açıdan, okumuş, yazmış, görmüş geçirmiş, kültürlü, birikimli, entelektüel, düşünen, söyleyen, alternatif yol ve yöntemleri deneyip önerenlerin; alfabe dostlarıyla, bilgisayar ekranında buluşma adresi... Böyle bir yerde bulununca, istiyorsun ki; herkes yalnız yazılarla ilgilensin; sadece anlatılanlara, anlatacaklarına odaklansın. Köy kahveleri gibi, kapı önünü dedikoducusu mahalle karıları misali, bireysel çekişmelerle, küçük hesaplarla, sen-ben kavgalarıyla zaman kaybedilmesin boşa.
Vasattan farklı tavırlar sergilensin burada. Her ne kadar yukardaki tanımıma uyan geniş bir kitle olsa da aramızda... Adam çekiştirmekten, çirkeflikten, çamurlukluktan medet umanlar da var içimizde.
İlginçtir. Bir tek boşboğaz, tek bir gereksiz konuşan, bir tane çürük yumurta; birçok arkadaşımızın ayrılmasına neden olabiliyor blogumuzdan. Her ne kadar yazarlığının hakkını veren, işgal ettiği köşenin değerini bilenlerimiz çoğunluktaysa da... Bu çıkıntı tipler, bu kifayetsiz muhterisler nasıl dışlanmaz, neden göz yumulur, niye tolore edilir böyleleri; anlamak mümkün değil.
Hani yönetim anket yapsa, ortamın huzurunu bozan, durduk yere sorun üretenlerin kimler olduğu gün gibi çıkar ortaya. İsim vermek dahi gereksiz. Yazılara yollanan yorumlara şöyle üstün körü göz atmak dahi kafi; genel manzarayı görmeye. Neylersin ki, kendimiz söyler, kendimiz dinleriz şikayetimizi!
Bir yanda tek derdi yazıp çizmek, yeni, farklı şeyler söylemek olanlar... Bir yanda üretim hataları, doğuştan arızalı tipler! Ayıklamaya özel bir çaba da istemez malum ayrık otlarını... Neylersin ki, kararı biz değil, bizim adımıza başkaları veriyor. Kurumsal yapıların yumuşak karnıdır bu. Kuruyla yaşı bazen bilerek, bazen de istemeden birbirine karıştırmak...
Şikayetlerimiz genelde kulak arkası edildiğinden, eleştiri dozu yüksek yazılarımızın okunamama, başkalarınca görülememe, yalnızca kendi ekranımızda kalma ihtimali! belirse de... Bunca emek verdiğin, böylesine sevdiğin bi yerde yaşanan, görünen çarpıklıkları dillendirmeden edemiyorsun.
Sürç-ü lisan ettiysek affola! Lakin, mizacımız gördüğümüzü görmezden gelmeye müsait değil. Biz anlatalım bildiğimizi... Gerisi başkalarının işi. Bunca yıldır buradayız. Hala iyi niyetimizden şüphe duyan varsa... Onlara diyecek söz yok. Ademoğlu, herkesi kendine benzetir!
Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.