- Kategori
- Blog
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?

Yok!
İnsan gülerken “zekâsını”… Beğenisiyle “kalitesini”… Kötü havalardaki tavırlarıyla da “naturasını “ belli eder, dostlar.
Kabul edersiniz ki “güleç yüzlü” olmak başka, ota moka” kıkırdamak” başka şeydir.
Ense tıraşını göreyim
Beğeni işine gelince… Ayakkabı seçimi bile önemli bir ipucudur ya; “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” lafı da boşuna söylenmemiştir. İkili ilişkiler (hesaplanmayan bir şekilde) nihayete erdiğinde “feryat figan” zırıldamaların bir getirisi yoktur. Sonuçta tencere yuvarlanıp kapağını bulmuştur. Tüm ikazlara rağmen “Onun adı sarhoş/ Eder beni bir hoş” diyen, sonuçlarına da katlanır tabıyatıynan! (Üzgünüm ama öyle yani)
Kalite mi? Geçiniz efendim, geçiniz! Kalite bellidir artık!
Beni bu güzel havalar mahvetti
Gelelim “Akdeniz akşamlarına”… Gerçekten de bir başka oluyor!
O güzelim havalarda herkes dost, herkes arkadaş… “Abi” , “abla” ve” kanka” bolluğundan geçilmiyor… Yeniler pek bilmez; eskiden gazetelerin “evlilik ilanları” bölümü vardı. O ilanlar nedense “Güzel olan her şeyi severim” diye başlardı! Gerçekten de insanoğlu/kızı “güzel olan her şeyi” seviyor! Yiyelim, içelim, eğlenelim… “Üleşelim dostlar, güzel olanı üleşelim” diyor! (Bol kaymaklı Hayrabolu tatlısı da güzeldir mesela.)
Ömrümüzün eylülleri
Ne var ki Doğa kanunu işte… Bazen ebemizin damına beyaz kelebekler yağıyor! (Düşmez kalkmaz bir Allah!)
Fonda “Hele bir düş de gör, düş de gör bir an” şarkısı çalıyor!
Dostlar, arkadaşlar, kankalar… Abiler ve de ablalar… Ortadan toz oluyor!
Kar, bora ve fırtınada ne oluyorsa oluyor!
Ve herkes gerçek yüzünü belli ediyor.
Arada mal bağışlar gibi “Limon ye, limon faydalıdır” diyenler de çıkıyor tabii!
Hani yani “bir şeyler verdim” diyebilmek için! (Çok veren maldan, az veren çen çen de çen çenden işte.)
Gördüğünüz gibi; “natura” da ortaya çıkıyor.
Yüce; insanı gördüğünden mahrum etmesin. Yaşam takviminin sadece “Mayıs’ını” yaşayanlar; ne “Mart karını” bilirler, ne de “Eylül hüznünü”!
Gönül ister ki; bu hep böyle devam etsin!
(Dilerim onlar hiç ama hiç düşmesin zira kalkamazlar.)
Bu durumda “Etme kasaba minnet, kes budunu kebap et” diyenler pek de haksız sayılmazlar, öyle değil mi?
Beşer, arada bir Culduz da şaşar!
Oysa ben bugün “Ahlaktan, edepten” dem vuran bir yazı niyetiyle oturmuştum klavyemin başına!
Yazıya “Önce ahlak benim sevgili blog arkadaşlarım” diye başlayıp, iki sayfayı dolduracaktım!
Aklım sıra sizleri kandıracaktım!
Yazı başlığım bile belliydi:
“Edebini edebime yapıştır, acemiyim yavaş yavaş alıştır!”
Ne kadar çarpıcı değil mi?
Neyse; bu seferlik mazur görün lütfen!
Şimdilik...
Yaşasın edepsizlik! (Ki kötü kızları severim ben.)
Güzel pazarlar efendim!