- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Bin dokuz yüz ellilerde yaşamak istiyorum.

Elli sene öncesinde yaşamak istiyorum ben. İnsanın insana, ölüye, diriye, hastaya saygı duyulan zamanlarda yaşamak istiyorum. Çok geç gelmişim diyorum hayata, bazıları ise ah çok erken gelmişim diyor.
Ben elli sene öncesinde yaşamak istiyorum, her sebzenin, meyvenin organiğini yemek istiyorum, balığın gözü parlayanını yemek istiyorum. Kolibasil’iden korkmadan denize girmek, zararlı ışınlar korkusu olmadan sırt üstü yatıp kumlara güneşlenmek istiyorum.
Evde yalnız kaldığımda hastalanırsam ne olacak diye düşünmek istemiyorum, komşumda evimin yedek anahtarının olmasını istiyorum. Elimle cüzdanımı sırf kapkaççı endişesiyle sıkı sıkı tutarak dolaşmak istemiyorum, bilmek istiyorum ki iğnem düşse arkadan gelen biri omzuma dokunarak onu bana verecek.
Televizyon denen aptal kutuya bağlanıp gecemi iki diziye kaptırmak istemiyorum. Ajanstan sonra kısa temsilimi dinleyip, ailemle, eşimle, dostumla sohbet etmek, yüzlerine defalarca bakmak istiyorum.
Etrafta biri hastalandığında bir tencere çorba kapıp kapısını çalmak istiyorum. Aşure yapıp konuya komşuya dağıtmak istiyorum.
Bir eş, dost, akraba vefat ettiğinde cenazeden sonra gülüşmeleri değil güzel hatıraları duymak, göz yaşlarını görmek istiyorum.
Sokağıma geldiğimde herkesle selamlaşmak istiyorum. Dolmuşla sahile inmek ve bir dakika bile trafiğe takılmamak istiyorum.
Beyoğlu’na çıkarken takım elbisemi giymek, ayakkabılarımı parlatmak istiyorum.
Uzun uzadıya rakı sofraları istiyorum dostlarla hoş sohbet içerisinde geçirebileceğim, taş plaktan Müzeyyen Senar’ı dinleye bileceğim.
Adalara gitmek istiyorum, saatlerce deryayı seyretmek, ada vapurunda güneş düşerken deryaya çayımı yudumlamak istiyorum.
Mektup yazmak istiyorum el yazısıyla özenerek arkadaşlarıma ve postacıyı her gördüğümde aklıma kredi kartı ekstresi değil de eşimin dostumun bana yazmış olabileceği mektupları düşünmek istiyorum.
Kolalı gömlekler giymek istiyorum, terziye bilmem kaç kere provaya gidip diktireceğim takım elbisem olsun istiyorum.
Kömür sobasında ısınmak istiyorum, ekmeğimi kendim gidip almak istiyorum fırından. Club’a değil Gazinoya gitmek istiyorum.
Bilmek istiyorum Çemberlitaşdan Sultanahmet’e kadar başıma hiçbir şey gelmeden yürüyebileceğimi.
Kış geldiğinde Vefa Bozacısına gidip sıcak sarı leblebi ile boza içmek ve bütün ailemle bu zevki tatmak istiyorum.
Gaz lambasının kokusunu ve o sönük ışığını istiyorum gülüşlerin arasında.
Haliçte yüzmek istiyorum, Beyazıt’ta yürümek.
Bir kız arkadaşımla yürürken yolda karşıdan gelenin önüne bakmasını istiyorum. Kız arkadaşımın elini tutmaya korkmak, tuttuğumda yüzünün pembeleşmesini istiyorum.
Büyüklere saygının, küçüklere sevginin olduğu, bayramların sevinçle karşılandığı, insanların birbirlerine sarıldığı, yemeklerini, sevgilerini, dostluklarını paylaşıldığı o yıllarda yaşamak istiyorum.
Saygı istiyorum, sevgi istiyorum!
Varsın olmasın teknoloji, zaten bizi birbirimizden uzaklaştıran kendimizi kendimize yettiren de teknoloji değil mi?
Etrafımızdaki herkese değiştiğimiz, olmazsa olmazımız teknoloji.
İstatistiklere bakarsanız eğer daha iyi anlarsınız beni. Hırsızlık, cinayet, gasp, kanser, kalp krizi bla bla bla oranlarını karşılaştırırsanız belki sizde ellilerde yaşamak istersiniz.
Biraz huzur istiyorum, bir kadehte rakı olsun yanında bir de inceden tımbırdasın müzik ve dolu olsun omuzum.
Tarihte 1950 olsun.