Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Mayıs '08

 
Kategori
Restoranlar
 

Bir açılış, biraz hüzün ve hayat

Bir açılış, biraz hüzün ve hayat
 

Yusuf Ağabey sağ olsun kendi eli ile getirmiş davetiyeyi ama karşılaşamadık.

Kı.ımızın üzerine oturamıyoruz bu günlerde..

Koşturduğumuz işler incir çekirdeğini doldurmuyor, kovalamadan da olmuyor..

Dün sabaha telif skandalı yaşadım ben de..Fotoğrafını çektiğim kayıklardan bir tanesinin sahibi aradı! (inanamadım)

Adam geçen kış kayığını karaya çekmiş, söğüt ağacının altına yatırmış, tesadüf bu ya kapalı bir havada resmini çekmişim, arkasından da yayımlamışım.

“ Benim teknenin resmini izinsiz kullanmışsın!” diye sitem etti.

Bütün fotoğraflara baktım hiç tekne yok..Hepsi kayık..Bir tane de küvet benzeri delik bir şey var..

“O mu?” dedim.

Oymuş!!!

Kör ölünce, badem gözlü oluyor işte..Bizimkisi o hesap..

İki yakasını bir araya getiremeyen, maaşla geçinen bir adam olduğumu anlattım edebince..İnsafa geldi..Mahkemeye vermeyecek..Bir akşam balık ısmarlayacağım..Ödeşeceğiz...Hoş balık masrafı küvetin ederinden daha çok olacak ama el sıkıştık bir kere...

***

Davetiyeyi mantar panoya düşmeyecek gibi zımbaladım.

Geçtiğimiz hafta Cumartesi günün öğleden sonrası da soluğu Güverte Balık lokantasında aldım..

Yusuf ağabey lacileri çekmiş kapıda karşıladı bizi.

Denize sıfır, dip masalardan bir tanesine oturduk. Maksat reklam olmayalım!!

Karnımız tok.

Biralarımızı söyledik..

Biralar 33 lük geldi... O şişeleri bilirsiniz adamı kandırmaz pek(!)

Ardından kalamarlara merhaba dedik.

Yan masamızda ensesi kalın ağabeyler var..Kalabalık bir grup gülüş cümbüş eğleniyor..

Biz izliyoruz..

Ağabeylerin ensesinin kalın olduğunu nereden anladın? Diye soracak olursanız cevabım “gelen balıktan” olur..

Şef garson kuyruğundan yakaladığı balığa “Akya” dedi demesine de. Ben Akya’ya benzetemedim! Yanılıyorsam kusuruma bakmasınlar.....(!)

Bu masa bu balığı pişirttirirse, hepsini yiyemez bir dilimde bize düşer diye umutlandım.

Yalanaraktan balığın pişmiş olarak gelmesini beklemeye başladım...Bekledim bekledim.....

Balık geldi, yendi..

Bize bir dilim düşmedi...(!)

***

Fahrettin amca (Papi) geldi daha sonra masamıza..

Adamın kanına girdik zorla bir duble rakı içirttik..

Papi’nin eskiden Silivri sahilde büfesi vardı..

Büfe dediysem aklınıza sigara, kuruyemiş satılan bir yer gelmesin..

Daha farklı daha sıcak.. İstediğiniz zaman sabaha kadar oturabileceğiniz bir yer düşünün..

Gece 12 de radyoda yayın biter, son şarkıyı Papiye çalar..Soluğu Daltons’da alır sabahlardık..

Ne muhabbet ne curcuna!

Şimdi düşünüyorum da şaşırıyorum nasıl bir enerjimiz varmış o zaman? Sabah gün doğarken denize girer, balıkçı kahvesinin tuvaletinde duş alır, arabadan eksik etmediğimiz permatikle traş olur..Yeni demlenen çayla açmaları lüpletir..Sekizde işte olurduk....Ertesi gün yine aynısı!

Şimdide uyku ile pek aram yok ama tempom çok düşük...

Nerden aklıma geldi bunlar?

Güvertedeki eski, siyah beyaz resimlerden etkilendim sanırım...

***

Açılışlar, cenazeler, düğünler olmasa kimsenin kimseyi göreceği yok velhasıl..

Uzun lafın kısası, güzel bir balık lokantası daha hizmet vermeye başladı Silivri’de..

Yolunuz düşerse bekleriz Güvertede....

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara