Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '10

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Bir ağız iki kulak

Bir ağız iki kulak
 

Hafta sonunda iki düğüne katıldık. Yaklaşık aynı sosyo-ekonomik ve kültürel düzeydeki iki ailenin bildiğimiz klasik düğünleri. Doğu kültürünü unutmaya başlamış, batı kültürünü de edinememişlik başlı başına bir konu ve her iki düğüne de damgasını vuruyor. Ancak dikkatinize sunmak istediğimiz nokta, işin kültürel boyutu değil, organizasyonların akışı, planı ve düzeni ile ilgili.

Birinci düğünün kartında eksik bilgi vardı. Uzaktan akraba olmamıza rağmen akıştan haberimiz yoktu. Düğündeki program karışıktı, gelin ve damat tarafları arasında fikir ayrılıkları seziliyordu. Yapılacaklarla ilgili pek çok işe orada karar verildiği için adeta diken üzerinde oturduk. Takı ile müzik programı karıştı, sanatçının biri küstü, bazı davetliler ayakta kaldı. Düğün konvoyunda da aşırılıklar yaşandı, kimileri birbirleriyle yarıştı, kimileri de güzergahı bilmediğinden kayıp oldular. Kısacası tam bir plansızlık abidesi oldu.

Gelelim ikinci düğüne. Burada çok daha rahattık. Çünkü, ne yapacağımızı biliyorduk. Yeri, programı, akışı biliyor olmanın ötesinde daha önceden bu ayrıntıları düğün sahipleri ile tartışma fırsatı bulmuştuk. İlk düğünde sözünü ettiğimiz aksaklıkların hiç biri ikincisinde yaşanmadı. Her iki aileyi de yakından tanıdığımız için aralarındaki temel farkı hemen söyleyebiliriz: Birinci aile, diğer işlerinde olduğu gibi bu işte de kimseye danışmadı. Kendi doğrularından ödün vermedi, herkesi kendi doğrusunu paylaşmaya zorladı. İkinci aile ise her zaman ki gibi danışarak, birçok kişinin görüşünü alarak gerçekleştirdi düğünü. Danışmanın, mevcut fikirleri zenginleştirme çabasının önemi anlatmaya sanıyoruz ki gerek yoktur. Ancak çoğumuz diğer insanların fikirlerine ihtiyaç duyduğumuzu bildiğimiz halde uygulamada bu ihtiyacı gidermiyoruz. Kişilerin kendi hayatları için kendi başlarına karar vermeleri ve buna uygun davranışlarda bulunmaları tercih edilir. Ancak küçük ya da büyük olsun verilen kararın isabetli olmasında çevredeki deneyimlerden yararlanmak çok akıllıcadır. Herhangi bir işimizin üstelik de düğün gibi sosyal tarafı olan bir törenin, katılımcıların arzu, istek ve beklentileri hiçe sayılarak sadece kendi doğrularımız çerçevesinde yürümesi yanlış olur. Neden ne olursa olsun başkalarını kendi doğrularımıza, takıntılarımıza alet etmemeliyiz.

Danışmacı bir kişilik yapısına sahip olmanın yararları saymakla bitmez. Doğuştan getirilen genetik yatkınlığın yanında yetişme biçimi de bu alışkanlığın kazanılmasında etkilidir. Başkalarına danışmanın bir eksiklik ve yetersizlik gibi görünmesi kadar her konuda başkasının öngörüsü ile hareket etmek de yanlış olur. Arzu edilen, hangi konuda olursa olsun uygulamaların arkasındaki fikirleri zenginleştirmek, çeşitlendirmek ve renklendirmektir.

Kişiler, aileler, kurumlar ve toplumlar düzeyinde danışma davranışı, kültürel farklılıklar içerir. Gerek aile gerekse devlet geleneğimizde danışma organlarının çok önemli ve bağlayıcı rolü olduğunu biliyoruz. Geniş ailelerin önemli kararlarını aile meclislerinde verdikleri diğer yandan Osmanlı dönemi padişahlarının kendilerine yakın istişare kurullarından habersiz karar vermedikleri de bilinmektedir. Tarihte iz bırakanların az konuşan ama daha fazlasıyla dinleyen, danışan benlikleri yerleşmiş, başkaları ile değil, kendi eksikleriyle mücadele eden, ermiş kişiler oldukları unutulmamalıdır. Sadece kendi doğruları ile hareket eden kişiler, çok bildiğini düşünerek cahil kalır, aileler bir çok yanlışlar yapar, şirketler sahiplerini aşıp büyüyemez, toplumlar yerel alt kültürlerin etkisinde evrensel kültürden habersiz kalırlar. Danışmacı bir kişilik yapısı ve alışkanlığının yerleşmesinde iki kulağımız kadar dinleme, bir ağzımız kadar konuşma anlayışının önemli yeri vardır.
 
Toplam blog
: 11
: 1931
Kayıt tarihi
: 01.04.10
 
 

Dr. İlhami Fındıkçı, Erzurum’un Horasan ilçesinde doğdu (1968). Ailesi İstanbul’a yerleşti (1977). Y..