Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '08

 
Kategori
Blog
 

Bir akşam yemeği, Kırmızı bir kahvaltı...

Bir akşam yemeği, Kırmızı bir kahvaltı...
 

Çok sevdiğim blog arkadaşım, yağmur zamanı rumuzlu (herkes bilir ya) adaşım, yüreği güzel kendi güzel, gözleri güzel, yazıları güzel sevgili Sema’nın kahvaltı davetine gideceğimi bildirmiştim. Yine bende aynı anlamlarla yüklü sevdiğim arkadaşlarımdan (tüm sevdiğim arkadaşlarım için geçerli bu anlamlar) Güher arayıp da “Cumartesi akşamı bana gelin, sabah hep birlikte arabaya doluşur gideriz” deyince kıramadım, “Peki” dedim. (Vallahi yalan balıklama atladım teklife) Bülent ve Yeşim’e haber saldım, onlardan da onayı alınca Cumartesi akşamı buluştuk Güher’de. Şirketten arkadaşı üretim müdürü Osman bey de davetliydi, beni Taksim’den aldı sağolsun, birlikte gittik taa Beylikdüzü’ne. Güher önce gidip bize balık pişirecekti.

Telefonda söylemişti size tuzda balık yapacağım diye. Bu güne kadar birkaç kez duymuştum ama bilmiyordum tuzda balığın ne menem bir şey olduğunu ve nasıl pişirildiğini. Biz eve vardıktan beş dakika sonra da Yeşim ve Bülent de geldiler. Evde Güher’in arkadaşı Filiz ile de tanıştık. Muhteşem bir masa bizleri bekliyordu. Hem çalışıp hem bunca şeyi ne zaman hazırlamıştı Gühercik, gözlerime inanamadım. İhracat yapan büyük bir tekstil firmasının teknik ve kalite kontrol müdürüydü, hem işinde hem evindeki başarısı gözle görülüyordu. Filiz’in de iki çeşit katkısıyla muhteşem bir masa donatılmıştı. Ama bir balık yedik ki bahsetmeden geçemeyeceğim. Yumurta akıyla tuz karışımı balıkların üzerini kapatacak şekilde sürülüp fırına veriliyormuş. Fırından çıkınca taşlaşmış olan balık yumurta akı sıvanmış karışımı kırdıktan sonra servis yapıldı. Böyle bir lezzet olamaz, tadına doyamadık levrek balığının. Kah kahkahalarla, kah işten güçten, kah hayattan sohbetlerle kimimiz şarap, kimimiz rakı içerek saati üç edip yattık.

Sabah sevgili Osman yine katıldı bizlere ve iki araba Tekirdağ’a doğru yola koyulduk. Bir gün önce tüm gün yağmur yağmıştı ve güneş yüzünü göstermemişti. Oysa Pazar günü pırıl pırıl bir güneş ve sıcacık bir hava bizi epeyce şaşırttı. Neredeyse yazdan kalma bir gün gibiydi. Kırmızı’ya vardığımızda Y.zamanı Sema, eşi Mehmet, Sema Çürük ve Ruksan karşıladı bizleri. Sarılıp hasret giderdikten sonra mekan sahibi Atilla beyle tanıştık.

Kahvaltıya yeni başlamıştık ki Uğur Yağmur ve eşi İlknur geldiler. Açıkça söyleyeyim kendisini tanımıyordum. İlk kez ismini duymuştum ya da hatırımda kalmamıştı. İkisi de dünya tatlısı zarif insanlar. Hemen kaynaştık, hepimiz çok sevdik bu yeni arkadaşlarımızı. Uğur isim yapmış bir telekomünikasyon firmasında muhasebe departmanında çalışıyormuş, eşi İlknur ise devlet memuru. Bülent müthiş espriler patlattı İlknur’un çalıştığı iş alanı ile ilgili, kahvaltıya damgasını vuran esprilerdi bunlar. Akabinde benim özellikle çok tanışmak istediğim, yazılarını beğendiğim, yazdığı yorumlarla kendime çok yakın bulduğum özgür martı diye adlandırdığım sevgili martılar özgürdür rumuzlu Feyzan çıkageldi. Hep söylerim ya böyle hissetmek boşuna değil, sanki kırk yıldır tanıyormuşum gibi oldum ve yeni tanıştığım bu arkadaşlarımı yüreğime yerleştirdim.

Kırmızı gerçekten nezih ve temiz bir mekan. Atilla bey bizimle çok ilgilendi, tüm servisi kendi elleriyle yaptı ve bizlere muhteşem bir masa donattı. Servisi yaparken de arada hoş esprilerle sohbetlerimize katıldı. Sevgili Bülent her zamanki sanatını konuşturarak, esprileriyle hepimizi kahkahadan kırıp geçirdi. Bir ara sordum ona, “Yahu bu lafları nereden buluyorsun, nereden geliyor aklına böyle güzel espriler”. Bu da bir sanat değil mi?...

Masamızda neler vardı aklımda kalanları saymak istiyorum: Organik domates, yeşil biber, çeşitli peynir tabağı, jambon, salam, sosis, kızarmış sucuk, sahanda yumurta, hakiki petek bal, tereyağı, ayva reçeli (müthiş bir tat), zeytin, kekikli zeytinyağı, kızarmış ekmek çeşitleri. Bize özel yapılmış yaprak sarma, yağmur zamanı Sema’nın kendi elleriyle açtığı cevizli baklava (parmak yedirten türden) ve kek, yine sevgili Feyzan’ın kendi elleriyle yaptığı cevizli kabak tatlısı (önce kabağı biraz pişirip sonra fırına veriyormuş, nasıl güzel olmuştu yine parmak yedirten türden bir lezzetti).

Bu toplantıda bir şey dikkatimizi çekti, hani hep kalabalık olsun diye dövünüp duruyoruz ya aslında bir bu kadar daha kalabalık olsaydı mutlaka gruplara ayrılacaktık. Çünkü konuşulanları o kadar büyük kalabalıklarda duymak mümkün olamazdı. Oysa biz hep birlikte sohbet ettik, hepimiz sohbete katılabildik ve hepimiz birden güldük. Bir grup ne konuşuyor diye merak etmedik, ya da biraz da bu masadakilerle oturalım diye ayrılmadık. Hep bir aradaydık, sohbetin konusu tekti, bu da ayrı bir keyifti. Ama kalabalıkların da başka bir güzelliği oluyor bu da tartışılmaz, Büyükada toplantısına tam 41 kişi katılmıştı, düşünüyorum da ne güzel bir gündü, peş peşe gelen sevdiklerimizle nasıl da kucaklaşmıştık, ne güzel anılar kalmıştı belleklerimizde.

Telefonla katılan arkadaşlarımız beenmaya Özlem (çalıştığı için gelemedi), Leyla Önder, Neşe Evrim, Cansın Erol, Alev Meisel, Nilgün Akad, Ömer S.Çetin, İlyas Bayram’a teşekkür ediyoruz. İzmir’deki toplantıda olan Neşe ile sürekli telefon temasında idik. Orada da güzel keyifli bir toplantı yapılmakta idi. İki ayrı ilde blogerler birada olmanın keyfini yaşamaktaydılar…

Sahilde yaptığımız yürüyüş ve deniz kenarında içtiğimiz çaydan sonra arabalara dağılıp döndük İstanbul’a… Sevgili Sema ve eşi Mehmet’e sonsuz teşekkürler, bizi Tekirdağ’da bir araya getirip ağırladıkları için… Katılan yeni arkadaşlarım iyi ki geldiniz, iyi ki tanıdık sizleri. Eminim bundan böyle toplantılara büyük bir istekle geleceksiniz. Diğer arkadaşlarım sizlerle olmak her daim güzel, yaşam keyfimsiniz, sizleri seviyorum…

Sevgilerimle…

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..